11 Temmuz 2020 23:51

Taktik maktik yok bam bam bam

Plaza

Fotoğraf: Unsplash

Paylaş

Muhittin Bey sabah erkenden, yüksekliği karşısında kendisini bir böcek gibi hissettiği binaya girerken “evden çalışma işi iyiydi” diye düşündü. Gerçi çoluk çocukla geçirilen onca zamandan sonra işyerini özlemişti. Ama insan her şeye alışıyor işte, pijamaları çıkarıp takım elbise giymek, daha doğrusu evde aldığı kilolar nedeniyle takım elbiseye sığmak zor olmuştu. Asansörde kravatını düzeltti, kimse yokken maskesini indirdi, biraz nefes aldı, tombul yanakları kızarmıştı. Alelacele çağırdıkları toplantının konusu mühimdi muhakkak, yoksa müdür herkesten fazla korkuyordu korona illetinden. Maskesini kaldırdı, toplantı odasına ilerledi. Birer sandalye boş bırakılarak oturulan salonda kendine yer aradı, ön sıralar kapılmıştı. Şu yeni gelenler amma hırslıydı. Ortalarda, kendini gösterebileceği bir yeri gözüne kestirip hızla hamle yaparken bir ses işitti: “Muhittin Bey sizin hesapta yeşil top yok ya başkan biraz bozuk sana.” Hay Allah, demek fark edilmişti. “Yav uğraştım da” dedi “nasıl konuyor o meret bir türlü bulamadım, anlamıyoruz biz bu işlerden”. Hakikaten uğraşmış, becerememişti. Oğlandan yardım istemiş lakin ergenin yüzündeki pis sırıtışı görünce vazgeçmişti. Asabi olmuştu oğlan son zamanlarda büsbütün, odasından çıkmıyor yemeklerde durup durup laf sokuyordu. Bir gün “Uzaktan eğitim falan diye iyice saldın, o telefonu bırak da ders çalış, bak ekmek aslanın ağzında” diye uyarmaya kalkmış, “Sen okudun da mı geldin o pozisyona” cevabını alınca sinirinden kan beynine sıçramıştı. Annesine de okulda arkadaşlarının kendisi hakkında söylediklerini çıtlatmış, ‘utanıyorum’ falan demiş. Bu oğlan niye böyle olmuştu, kesin annesi yüz veriyordu, “biz babamıza böyle şeyler söylesek Maazallah…” Oturur oturmaz telefonu cebinden çıkardı, kendisinden şüphelenilmesi hiç hayra alamet değildi. Tekrar girdi profile, bari millete sorayım diye düşünürken başkan girdi kapıdan, telefonlar kapatıldı, gizlilik mühimdi. “Top yine kaldı, hay topuna…”, keşke görünmeyecek bir yere otursaydı. “Kapatsalar şu sosyal medyayı keşke, oğlan da görse gününü.”

Başkan gençti, hırslıydı, enerjikti, çok daha mühim bir toplantıdan geliyordu. Emir büyük yerdendi ve kesindi. Artık kimseye göz açtırılmayacaktı. “Bazı televizyonlar sabahtan akşama bize küfrediyorlar” dedi. Kaşları çatılmıştı, “Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir özgürlük yok, bu zamana kadar sabrettik ama artık bitti”. “Sadece bazıları değil başkanım” dedi önlerden bir ses, “neredeyse hepsinde abuk sabuk konuşmalar var, iyi sabrediyoruz valla, arıyorum söylüyorum ama ‘he he’ deyip bildiklerini okuyorlar”. “Artık bitti” dedi başkan, sözünün kesilmesi hoşuna gitmemişti. “7-24 takip edeceğiz, kuş uçmayacak, ekipler oluşturacağız bugün, düzenli rapor vereceksiniz, hemen işleme koyacağız. Bu virüsten milleti kurtaracağız.” Herkes onaylar biçimde başını salladı. Konunun toplara gelmemesi Muhittin Bey’i rahatlatmıştı. Ekipler oluşturuldu Muhittin Bey hiç olmayacak bir ekibe düşmüştü, yüzünden memnuniyetsizliği okunuyordu lakin müdür “Sana kendini gösterme fırsatı” demişti, içindeki kuşku kelebekleri yeniden havalandı.

Odasına gitti, televizyonu açtı, izledikçe sinirleniyordu, başkanlığın bastırdığı bloknota yazdıkça yazdı. Memleket bu kadar kötü olmazdı, bu düpedüz vatana ihanetti. Hiç mi iyi bir şey yoktu? Markete gittiğinde her şeyin ateş pahası olduğunu biliyordu lakin bu geçici bir durumdu. Maaşının bir bölümü de dayanışma kampanyası için kesilmişti. Karısının yeğeni işsiz kalmış, bacanağı neredeyse her gün arıyordu. Bir tane de değildi ki, neredeyse tüm sülalesi devletten kadro istiyordu. Bu işlerin nasıl döndüğünü bilmeyecek kadar saf değildi elbet, sadece sıra ona henüz gelmemişti. Söylenenler bir yere kadar doğruydu ama eleştiriler hiç yapıcı değildi. Saatlerce izledi.

Cuma öğlen namazdan dönerken akşam yemeği tertiplendi. Sevmezdi kalabalıkları ama gitti. Herkes, bu ekip ve izleme işinden şikâyetçiydi, üzerlerinde büyük baskı vardı. “Her gün arıyorum kanalı ‘aman efendim tabi efendim’ diyorlar, ama yine çıkarıyorlar o adamı.”  Sızlanmalar devam etti, herkes anlatmış ve biraz gevşemişti. “Bildiğin işkence” dedi sevilen bir kanalın sorumlusu, “Millet nasıl tahammül ediyor bilmiyorum”. “İzlemiyorlar ki oğlum” dedi bir diğeri. “Seninki kıyak askerlik” dedi bir üçüncüsü. “En azından kaçak yok, rapor derdi yok”. Ben valla hanımın Whatsapp gruplarında dönen videoları forward’lıyorum Telegram’dan, altına da iki-üç cümle, çok hoşlarına gidiyor. Muhittin Bey sinirlenmişti, resmen sürgüne yollanmıştı, olsun bunda da bir hayır vardı. Ortam daha da rahatladı. “Bizimkilerin gidişi gidiş değil abi” dedi bir başkası, “Millet ‘illallah’ dedi, yalan üstüne yalan, parası olan kaçıyor, valla bize kalacak ihale. Diğerleri de destekledi. Televizyonda izledikleri bu söylenenlerin yanında hiç kalırdı. Muhittin Bey itiraz edecek oldu, vazgeçti. Sonra biri telefonunu gösterdi “bizim amcaoğlu” dedi, Hesaptaki yeşil top parlıyordu. “Canan’ı kastediyor”, masada kahkahalar yükseldi. Muhittin Bey’in bu kadarına tahammülü yoktu. Pazartesi bunları da rapor etmeliydi. Memnuniyetsizliği ve kahkahalara eşlik etmeyişi dikkat çekti. Bazılarının kendisine bakarak fısıldaştığı da gözünden kaçmadı. “Bizim kız bir sistem kurmuş Netflix’e para vermiyoruz” diye başlayan konuşma masadakilerin çok ilgisini çekti. Muhittin Bey televizyonda sadece maçları seyrederdi.

Eve dönerken arabada kendi kendine söylendi, “Liyakat işte” dedi. “Bizde olmayan şey bu. Bu adamlar mı savunacak davayı!” Hepsini yazacaktı. Karanlık evde mutfağa girip dolaptan bir soda çıkardı, içine bir dilim limon, hazımsız midesine iyi gelirdi. Tezgâhta duran Sürmene Bıçağına gözü ilişti. İhanet her yeri sarmıştı, sadece Hint dizilerini izlediğini sandığı karısından bunu beklemezdi. Onu da ihbar etmeyi düşündü bir an, sonra vazgeçti, kariyeri için iyi olmazdı. Bıçakla uydunun kablosunu kesse… ama lig de başlamıştı.

Pazartesi sabah takım elbisesini giymiş çıkmak üzereyken bir telefon geldi, görevden alınmıştı. Nasıl, neden diye sorarken başkanın sekreteri “Sizi ihbar etmişler daha fazla bir şey söylemem” dedi. Karısı olanı anlamış, sessizce yüzüne bakıyordu, oğlansa telefonuna... “Beni görevden almışlar” diyebildi. Oğlan telefonundan başını kaldırmadan “Dava aç bence baba” dedi. “Geçen bizim sınıfta attığı Tweet yüzünden gözaltına alınan arkadaşa yardımcı olan bir avukat vardı. İstersen telefonunu sorarım. Ama şimdi hepsi Ankara’daymış, baro maro işleri.” “Biliyorum oğlum” dedi. “Haberlerde izledim”. Pijamalarını giymek için yatak odasına yönelirken oğlan bağırdı: “Baba!, sizin yeşil top işi bitmiş. Youtube’u kapatıyorlarmış”. Muhittin Bey, sadece kendisinin duyabileceği bir sesle “Allah yardımcımız olsun” dedi.

*Yazıda geçen kişiler ve olaylar hayal ürünüdür.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...