11 Temmuz 2020 00:13

Kendini tüketen insan/toplum

çit ve eller

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Biyolojinin birbirini tamamlayan iki önemli kuralının biri üreme, diğeri ise yaşamda kalmadır. Eğer bu kurallar evrensel ise, toplumun da bir tür sosyal varlık olarak insan gibi aynı kurallara tabi olduğu düşünülebilir. Öyledir de; toplumlar oluşumlarından itibaren genişlemek ve yaşamını sürdürmek için her türlü sivil ve askeri önlemleri alır.

Bir insanın yaşamını sağlıklı sürdürebilmesinin çok temel koşulu öncelikle akıl sağlığının yerinde olması ve akılcı kararlarla beslenme ve ruhsal gelişmesini düzgün yapmasıdır. Akıl sağlığı salt ruhsal ya da biyolojik bir hal değildir, akıl sağlığı çevresel baskın ideolojilerden de farkında olmadan etkilenir ve rasyonel karar ve davranışlardan uzaklaşır. Günümüzün anormal tüketim eğilimi, gereksiz ve sağlıksız beslenme ile oluşan obezite durumu vs. bu tür görünüşte akılcı, fakat özde yanlış-çarpık davranış biçimlerdir. Bireydeki böylesi çarpık anomali tedrici geliştiği için birey de, çevresi de süreci anlayamadan zaman içinde sonuç yaşanır.

Bu durum maalesef toplumlarda da, bireylerde yaşanandan daha belirsiz olarak, hatta toplumun ilerlediği algısı altında gerçekleşebilir. Bir toplum ki, devlet makinesini kurmuş, fakat o muazzam bilgi ve muhakeme birikiminden ya da kurumların karşılıklı olarak birbirini denetleme ve düzeltme işlevinden yararlanma kanalını kapatmıştır. Öyle ki, söz konusu denetim kanalları kapalı olduğu için dış siyasi yönlendirmelere karşı ülke çıkarı korunamamaktadır. 

Bir ülkede kamusal bütçenin önemli bölümü parlamento oluşumu için ayrılıp, parlamento salt bir gurubun, bir yöneticinin hakimiyetinde hareket ediyorsa, bütçeden ayrılan bu kadar fonun aslında tek-adam yönetiminin perdelenmesinde kullanıldığı sonucu çıkmaz mı? Böyle bir yönetimde ülke yararının ince elenip, sık dokunduğu savlanabilir mi?

Bir ülkede yargı salt vatandaşların değil, siyasiler de dahil tüm toplumun sığınabileceği tek güvencedir. Onun için yargının gözü bağlıdır ve kulağının da sağır olması gerekir. Yargının gözü ve kulağı direktiflere açık kılınmışsa, elindeki kılıç tek-adamın kılıcı olmaz mı? Böyle bir sistemi siyasi kararları ile savunan seçmen kitlesi, akıl sağlığı yerinde ise, bizzat kendi hukukunu ve güvenliğini nasıl garanti altına almış olarak rahat olur ki?

Bir ülkede eğitim biyolojik varlığı olabildiğince düşüncede rasyonel karar alabilen ve eylemde kendi ve toplum çıkarına uygun davranabilen sosyal varlığa dönüştürmeyi amaçlarken, tüm insanlar karanlık eğitim sistemiyle aynı yönde ve kendi ve ülke çıkarını algılayamadan tek-tip düşünce hakimiyetine yöneltiliyorsa, bu durum eğitim değil de, koşullandırma olmaz mı? Böyle bir eğitim topluma, bireye, hatta bu eğitimle tüm toplumu kolayca yöneteceğini planlayan siyasiye bir yarar sağlar mı? Zira böylesi eğitimden geçen tek-tip kafalar hizmete hazır hale gelmiş ise, bugün bu kurşun-askerleri kullanarak mutlu olan siyasiler yarın bu kurşun-askerlerin başka gizli ya da açık güçlerin emrinde bizzat kendisine karşı kullanılabileceğini hiç düşünmez mi? Çünkü asker “emir eri”dir.

İçinden geçtiğimiz korona belası en varsıl ve güçlü toplumların dahi nasıl zamanla, farkında olmadan ve tedricen eridiğini, mikron boyutundaki bir doğa parçasına teslim olabildiğini açıkça gösterdi. Kapitalizm anlamsız “bireysellik” aymazlığı ile öylesine insanları teslim aldı ki, krizin nasıl ve nereden geldiğini dahi sorgulayamaz durumda can derdi ile baş başa kaldık. Can derdine düşen birey, hâlâ sermayenin insan yaşamını nasıl hiçe saydığını dahi göremedi, oysa doğa sakin durumda gözü kapalı emekçiyi böylesi akut duruma iterek sermaye-emek ilişkisinin nasıl bir cehennem olduğunu can derdinde düşünmeye itti, ancak emekçi hâlâ sistemi düşünemeden günlük badireyi atlatmayı yeğlemektedir. Virüs kapmamak için insanları sevdiğinden dahi ayıran doğa, kapitalizmin bireysellik aldatmacası ile ne denli insanlık dışı sermaye yanlı felsefeyi bize öğretmeye çalıştığını fiili uzaklık koşulu yaratarak düşünmeye ve idrak etmeye çağırdı, ama insan hemen hiçbir şeyin ayrımına giremeden sadece bu badirenin bir an önce bitmesini bekliyor. Çünkü pusuda bekleyen, doğa dersinden bir nebze de olsun ders alamayan emekçi değil, bütün süreci yöneten sermayedir.

İnsan doğanın üreme ve yaşamı devam ettirme kuralını dahi anlayamadan, siyasetini emperyalistlerin dürtüsündeki kurumlara, kendisini ve muazzam beynini de sermayenin yaydığı eğitim ve düşünce sistemine teslim ederek kendisini tüketmektedir.      

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...