02 Temmuz 2020 01:00

Barolar ve iktidarla muhalefet

İstanbul Barosu avukatları, AKP'nin 'çoklu baro' dayatmasına karşı Çağlayan'da Savunma Mitingi düzenledi.

Fotoğraf: Zeynep Kuray

Paylaş

Ülke gerilmiş. Tek adam rejimine geçilmiş; her konu iki dudak arasında kararlaştırılıyor. En son kamu kurumlarına görevli atamalarında “güvenlik soruşturması” ya da fişleme yasası Meclise getiriliyor. MİT ve bekçilere varıncaya kadar sair görevli ve istihbarat kurumları ortaklaştırarak toplayacakları bilgileri getirip Erdoğan ve onun atayacağı bir heyetin önüne koyacak. KPSS falan fasa fiso, karar buradan, yani Erdoğan’dan çıkacak. Zaten ülkenin tüm varlıkları da onun imzasına bağlanmış halde.

Devletin açtığı son bağışla toplanan paraların nereye harcandığı soruluyor. “Tek adam” denetim üstü. “Gerektiği yere harcanmıştır” diyor geçiyor. Bir kez daha kimse sormuyor, soramıyor.

Gerilme, sadece kararların tek kişi tarafından alınması nedeniyle değil. Muhalefet, gerginliği alınan kararların adil olmamasına bağlıyor. Adil olmayışı tartışılmıyor zaten. Sorun, böyle kararlar alınmasının sürmesine imkan tanınıp tanınmamasında. Yoksa bu hükümetin hiçbir kararı halk yararına ve adil değil. Har vurulup harman savrularak bütçe tamtakır edilmiş. Krizin ortasında hâlâ köprü vb. geçiş garantileri ödeniyor. İşçi ve emekçilerinse nefesi kokuyor. Bir de kıdem tazminatlarına göz dikiliyor. Sendikalar ülke çapında eylemde. Meclis muhalefeti yanlarında değil!

AKP, “Çoklu Baro” yasası dayatıyor. CHP lideri “Sokağa çıkılmaz, yürüyüş provokasyon” demesiyle, yürüyüş yaptıkları Ankara’ya sokulmayarak saatlerce güneş ve yağmur altında bekletilen baro başkanlarının mücadelesini kolaylaştırdı mı, zorlaştırdı mı? Tartışılır gibi değil.

Peki, sahip çıktı mı CHP barolara? Hangi CHP’li göğsünü gererek “evet” diyebilir? En çok yarım sahip çıktığı söylenebilir. Ankara’da yanlarına yardıma giden olmadı örneğin.

İstanbul Baro Başkanının çağrısıyla salı günü avukatlar İstanbul Çağlayan’da miting yaptı. Yine destek yoktu. Avukatlar parti katılımı istememişler. Ama bu, CHP’nin mitingi desteklemek için örgütünü seferber etmesinin engeli midir? CHP bayraklarıyla pankartları açılmaz, il başkanı gitmez, olur biter.

Şimdi 30 baro Ankara’da genel miting çağrısı yaptı. Herhalde avukatlar yine yalnız bırakılmayacak ve miting alanında iğne atılsa yere düşmeyecektir!

Ancak bunun için Kılıçdaroğlu ve CHP’nin tutum değişikliği ve hatta öz eleştirileri gerekiyor. Konuşmak yeterli değil, yürümek de gerekiyor denmeli önce ki, miting desteklensin.

Kılıçdroğlu’nun avukatların İstanbul’daki mitinginden az sonraki Meclis grup toplantısındaki konuşması -en azından- avukatların hayal kırıklığına neden olmuş olmalıdır. İstanbul Mitinginden tek sözcük olsun edilmez mi -etmedi Kılıçdaroğlu! Ankara’ya sokulmayışlarından bahsetti ve barolarla ilgili yapılmak istenen değişikliğe itiraz etti. Burada sertti, “vatana ihanet” dedi, ama sadece dedi. Yandaş medya, Yeni Şafak örneğin mitingden tek söz etmemişti, CHP de etmedi.

Avukatlar söz söylemekle yetinmemiş, söz yetmeyince mücadeleye ya da kavgaya atılmışlardı. Kılıçdaroğlu, “Bu dönem kavga dönemi değil, uzlaşma dönemi” diye başladı konuşmasına. Oysa avukatların mücadelesine bari saygı duyulmalıydı!

Kılıçdaroğlu hiç değilse etrafındaki vekillere bir sorsun. Baro değişikliği açısından hangisi Meclise ve oradaki çalışmanın başarısına bakıyor, inanıp güveniyor? Herkesin gözü baroların eylemlerinde değil mi?

Avukatların mücadelesine değinmeyen CHP lideri, gençlerle ilgili uzun uzun konuştu. Gençler, Erdoğan’ın düzenlediği online etkinlikte yorumları “Size oy moy yok” diye doldurmuşlardı, oradan tuttu. “Gençlerden oy alacaksan ne istediklerine bakacaksın” dedi. Ve akıllılıklarıyla hasletleri dolayısıyla gençleri övdü. Ama sorunu “oy”du. Gençlerin de, ona göre tek bir işlevleri vardı siyasal bakımdan; ya Erdoğan’a ya da kendisine oy verecekler ama kendileri bir tutum geliştirmeyeceklerdi! “18 yıldır yurt sorununu çözemeyenlere oy vermeyecek gençler, torpille yakınlarını işe alırken gençleri işsiz bırakan iktidardan hesap soracaklar”dı. Herhalde soracaklardır. Ancak Klçdaroğlu’nun tek bir hesap sorma türü var. Erdoğan’a “Bu gençler sana oy verir mi?” diye sorup sürdürüyor: “Y ve Z kuşağına söz veriyorum. Biz iktidar olduğumuzda…” Şunları şunları yapacakmış! Ama düşünmüyor. Gençler neden bu söze inansın, neden yapılacak değişiklikleri kendisi yapmaya girişmesin, ama ondan beklesin. O kadar övülen gençlerin yaklaşımı, neden sizinle Erdoğan arasında tercih yapmakla sınırlı olsun?

Yalnızca gençlerden değil ki, işçilerden, emekçilerden ve avukatlardan da oy istiyor CHP lideri. Ama görüyoruz, avukatlar kendileri mücadele veriyorlar hakları için. Ve savunacakları başkalarının hakları için.

Evet, AKP’den kurtulmalıyız. Ancak işçiler olsun, gençler ya da avukatlar olsun, tutacağımız yol, iktidar olduğunda durumumuzu düzelteceğine söz veren bir -kuşkusuz burjuva- partinin peşine takılmak olmamalı artık. AKP de, ondan öncekiler de hep bizim için vaatlerde bulunarak iktidar oldular. Birinden birini iktidar yapmaya son vermeli ve taleplerimiz için mücadeleyi kendi iktidarımız için mücadeleye bağlamalı, mücadelemizin halk iktidarıyla taçlanmasının savunucusu olmalıyız.

Şu ya da bu parti değil, ama bu ülkede bir kez de halk egemen olsun!

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...