30 Haziran 2020 00:05

Heykel yıkmak çare değil

kristof kolombun heykeli yıkılmış ve kaldırımı öpüyor, fotoğraf

Fotoğraf: Wikimedia/Tony Webster, CC BY 2.0

Paylaş

Kötü alışkanlıklardan biri de tarihi yaşandığı dönemin olgularından değil de bugünün olgularından ve değerlerinden hareketle değerlendirmek.

1984’de olduğu gibi tarih geriye doğru yeniden temiz bir biçimde yazılamayacağına göre, yapılan şey çok kere, geriye doğru lanetlemeye dönüşebiliyor.

Bunu bana köle ticareti gerekçesi ile Birleşik Krallıkta Bristol kentinde Royal African Company Kurucusu, Parlamenter Edward Colston’un heykelinin nehre atılması hatırlattı. Ardından Belçika’da 2. Leopold’un heykellerine geldi sıra.

İngiliz sömürge imparatorluğu işgal orduları ile değil, şirketler aracılığıyla kuruldu. Globalizmin öncüsü sayılabilir bu şirketler.

Örneğin, koskoca Hindistan’ın Birleşik Krallığın yönetimi altına girmesinin öncüsü de East India Company değil miydi?

Hey gidi Cristoforo Colombo, bizim fatihler doğu ticaret yolunu tıkayınca, Hindistan’a gitme uğruna keşfetmemiş miydi yeni kıtayı.

İtalyan yükselişi çökünce ne yapsın gariban İtalyan kaptanları, yeni yükselen dünya gücü İspanya için keşfedivermişti Amerika’yı. Keşfetti de neye yaradı? 500 yıllık talan! İspanyol sömürgeciliği de, bizimkinden farksızdı. Talan, talan talan!

Ne güzel anlatır bu hikayeyi Galeano, “Latin Amerika’nın Kesik Damarları”nda. Alan Yayınlarında yayımlamaktan gurur duyduğum ilk kitaplarındandı. Galeano, o zamanlar Barselona’da sürgündeydi. 1985’de bir kart attı bana, “Hurrree, Montevideo’ya geri dönüyorum” diye. 10 bin karşılamıştı serbest bırakılan Tupamaroları cezaevinde.

Yeni Alan Yayınları, bunun ve diğer birçok önemli kitabın haklarını korumayı başaramadı, kaptırdı! Demek, hırs, el koyma tutkusu yetmiyormuş!

Maalesef, bizimkiler 1991’de serbest bırakıldığında karşılayan olmadı.

Venezuelalı Hugo Chavez, Obama ile buluştuğunda, eline Galeano’nun kitabını tutuşturuvermişti, “oku da gel!” dercesine

Sahi, Obama da köle soyundandı değil mi? Nobel Barış Ödülü kendisine verildiğinde kendisi de şaşmıştı bu işe? Yahu, bu ödülü şimdi bana niye verdiler diye.

Ah, Norveç!

Sahi, bir ara bizim Reis de heveslenmişti değil mi, “İstemem, yan cebime koy!” dercesine.

Reis, valla kaçırdın, Dolmabahçe’de eline gelen bu şansı.

Yoksa, Arafat gibi senin de bir ödülün olacaktı.

Ama, bir yandan da Arafat, 1994 ödülü aldı da neye yaradı? Sadece ödülü paylaştığı İzak Rabin’in vurulmasına. Ödülü paylaştığı diğer kişi Şimon Perez 93 yaşını gördü sadece, verilen mesajı aldığı için olmalı! Arafat, ise kuşatmanın tecridinde, şüpheli biçimde 75’inde.

Demek ki, varsayalım Reis ve Başkan paylaşsaydı ödülü, kimbilir neler olacaktı?

Akıbetten, akıbet beğen!

Bu arada, 25 yılı cezaevinde tamamlayan (*) Nelson Mandela Nobel Barış Ödülü yanında Nehru ve Lenin Ödüllerini (Sonuncu Lenin Ödülünü o aldı) de aldı farklı dönemlerde, ama Atatürk ödülünü reddetti. Bizimkiler çok ayıp diyeceklerine, kendilerini sorgulamalıydı.

Bence heykeller yıkılacağına göre, ibretialem oldun diye bu tür kişilerin tarihte neler yaptığına ilişkin notlar düşülse daha iyi olur.

Tarihsel dönemleri kendi olguları içinde değerlendirmek, bir aklama anlamına gelmez elbette, daha iyi kavramamıza ve çözümlememize yardımcı olur.

En iyisi hiç heykel yapılmasın daha iyi bence.

(*) Nelson’un ırkçı aparthead rejimi karşısındaki ünlü Rivonia 1964 savunması için bk: Nelson Mandela, Özgür Bir Güney Afrika İçin, Türkçesi: Ayşegül Erol (Çevirmen de hapisten yeni çıkmıştı), Belge Yayınları 1986. Mandela, “Ölmeye hazırım” demişti savunmasında

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...