27 Haziran 2020 23:51

Her 26 Haziran’da dilini yutanlar

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

26 Haziran önemli bir gündür. Önemlidir çünkü Birleşmiş Milletler tarafından İşkenceye Karşı Mücadele ve İşkence Görenlerle Dayanışma Günü olarak belirlenmiştir. Dünyanın her yerinde, her 26 Haziran insan haklarını savunan kuruluşlar açıklamalar yaparlar. Bazı kuruluşlar ise her zaman sessiz kalırlar.

Her 26 Haziran açıklama yapan, dünyanın önemli insan hakları kuruluşlarından birine kulak verelim. Kuruluşun dikkat çektiği noktalar şöyle özetlenebilir: Mevcut rejim ekonomiden toplum sağlığına kadar ülkenin tüm meselelerini “güvenlik sorunu” olarak sunmaktadır. Baskı, denetim ve dayatmacılığa dayalı sitem, işkenceyi bir araç olarak kullanmaktadır. Bu nedenle, işkence en ciddi insan hakları sorunu olarak yine gündemdedir.

İktidarın otoriterleşmesi kaçınılmaz olarak devletin her kademesinde yasa ve kural tanımazlığa yol açmaktadır. Gözaltı süreleri uzun ve keyfidir. İşkence izleme ve önleme mekanizmaları işlevsiz kılınmaktadır. Gözaltı merkezlerinde işkence ve diğer kötü muamele uygulamalarında ciddi bir artış olduğu görülmektedir.

Ayrıca, barışçıl toplanma ve gösterilere yönelik müdahaleler sırasında, kamusal alanlarda, ev ve iş yeri gibi mekanlarda işkence ve diğer kötü muameleler görülmeyen bir boyuta varmıştır. Kolluk güçlerinin uygulamaları tümü ile yasa dışı olmasına karşın, denetlenmemekte, cezasız bırakılmakta ve bu yolla sıradanlaştırılmaktadır. Sürmekte olan salgın sırasında da çok sayıda yurttaş, kameralar önünde işkence ve kötü muameleye maruz bırakılmıştır.

Var olan sistem, hiçbir kural ve yasa ile kendini sınırlandırmak istememektedir. Uluslararası kuruluşları ve uyarılarını ciddiye almamakta, işkenceyi önlemeye yönelik iyileştirmeleri yapmamaktadır. Tam tersine, cezasızlığı “güvence” altına almaya çalışmaktadır. Tıpkı eskiden de olduğu gibi, insan hakları savunucusu kişi ve kuruluşları tehdit ederek işkenceye karşı mücadeleyi engellemeyi istemektedir.

Gelinen noktada, işkence ve diğer kötü muameleler sistematik bir devlet uygulaması olarak topluma dayatılmaktadır. 26 Haziran 2020. Durum böyle.

Şimdi tersinden bakalım. Yani her 26 Haziran sessiz kalanlara. Bunlar acaba hangi kuruluşlar? Konu işkencenin önlenmesi ve insan haklarının korunması olduğu zaman büyük kapitalistleri temsil eden kuruluşlar hiç ses çıkarmazlar. İşkence onlar için bir sorun değildir. Ticaret odaları gibi kuruluşlar da hiç ses çıkarmazlar. İşkence onları da ilgilendirmez. Güney Amerika’da da böyledir, Afrika’da da böyledir, Avrupa’da da böyledir. Liste uzun olduğu için hepsini yazmak yıllar alabilir. Adları da birbirine benzer. FÜSİAD, TÜSİAD, MÜSİAD, JÜSİAD, FİSK, MİSK, TİSK gibi.

Her 26 Haziran durum böyledir. Kıta kıta gezebilir, ülke ülke inceleyebiliriz. “Ekonomi tıkırında” şarkıları söylemek isteyenlerin, işkenceye karşı mücadele ya da işkence görenlerle dayanışma ile hiç ama hiç işleri olmaz.

Geriye gidelim. 12 Eylül sonrasına, toplumun en azından yüzde onluk bir bölümünün ya doğrudan işkence gördüğü, ya da yakın çevresinde işkence görmüş bir kişinin olduğu günlere. Toplum işkence görenlerle, işkence yapanlarla ve işkenceye tanık olanlarla dolmuştu. 12 Eylül’ü baş tacı eden kapitalistlerin yarattığı toplumsal yıkım böylesine büyüktü. Çocuklar işte böyle bir toplumda büyüdüler.

Yıllar geçti. Ekonomi büyüdü de büyüdü. Neoliberal kapitalizm yayıldıkça yayıldı. Çocuklar nasıl bir toplumla karşı karşıyalar? 26 Haziran vesilesi ile sormak gerek. Ne değişti?

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa