27 Haziran 2020 00:19

Timsah derisi

Recep Tayyip Erdoğan

Fotoğraf: DHA

Paylaş

Timsah derisi ya da bazı sürüngenlerin yüzeyleri adeta bir zırh kaplaması gibi, uçları üst üste gelecek şekilde koruyucu kalın tabakalarla kaplıdır.

Bu haftaki yazıya böyle başlamamdaki amaç, uygun düşen bir örnekleme ile AKP politikalarını sergilemek; ülkede devamlı gündemi değiştirircesine adeta namütenahi yapay proje üretmenin mantığını sorgulamaktır.  Öyle ki, herhangi bir tarihteki politika nedir diye sorgulandığında, kimsenin kafasında net bir yanıt bulunamaz. Hatta kutsal dava adını verdikleri, içeriğinin nasıl ne ile doldurulduğu meçhul ana proje konumundaki savın dahi ne niteliği ne de nasıl uygulandığı belli değildir. Böylece halk yığınları da politikaya yabancılaştırılmaktadır.

Böylesi savrulan politikaların yöneticisi ülkenin aklı başında olan herkesi, hatta iktidar çevresindeki bizzat üst düzey yöneticileri de muğlak ve kaygan zeminde tutarak, en üstteki makama tek yetki gücünü sağlamaktadır. O nedenledir ki, kararlar günden güne, hatta saatten saate değişebilmekte, herhangi bir bakan dahi kendi alanındaki kararlarda tam yetki sahibi olamamaktadır. Ülke üzüm salkımı siyasi-karar mekanizmasıyla yönetilmektedir.

Yönetimin organizasyon ve karar yetki şeması genel hatları ile böyle çizildikten sonra, üzüm salkımı modeli oluşturma saikinin kimlerden ya da nereden kaynaklandığı meselesi çözüme muhtaç olmaktadır. Acaba, eski dönemlerin dinsel kökenli laik olmayan devletlerinde, ya da Osmanlılar veya Romalılarda olduğu gibi, hâkim-i mutlak cihan imparatorluklarındaki gibi yetki ilahi güçten veya bizzat imparator ya da padişahın iradesinden mi neşet etmektedir? Ne var ki, günümüzde siyasiler hedeften sapsa dahi devletler genelde laiktir, hiçbir devlet eski imparatorluklar gibi cihanşümul değildir. Günümüz devletlerine genelde tarihten süzülüp gelen yönetim biçimi ve burjuvazinin güçlenmesiyle burjuva hukuk kuralları geçerlidir. Türkiye’de de olduğu savlanan çağdaş hukuk kurallarında asgari insan hakları korunmaya çalışılır.  

Böylesi tarihsel akışı da şablon olarak önümüze koyduktan sonra, Türkiye’de cari siyaset yapma modelini nereye oturtabiliriz? Türkiye’yi parlamenter sistemle yönetilen bir devlet olarak görmek açısından, parlamento bir partiye, parti bir lidere, liderin uhdesinde oluşturulan sekretarya mesabesindeki icra modeline baktığımızda ikna olamıyoruz; bu sistemi siyasilere öneren hukukçular “Yetmez, ama evet” eblehleri gibi tarih önünde sorumludur. Zira günümüz uygulamasıyla çağdaş hukuk ve siyaset biliminde yeri olmayan bir garaip sistemle karşı karşıyayız. Türkiye’yi bir hukuk devleti olarak görebilmek açısından, Anayasa Mahkemesi kararlarını uygulamayıp, kendisini son karar merci mertebesinde görebilen siyasi kararlar muvacehesinde meseleyi nereye yerleştirebileceğiz? Vesayetten kaçalım derken, kişi-temelli yeni vesayet sistemi mi oluşturduk? Ülkenin hızlı kalkınmasına yönelik bu nesli feda ederek, gelecek nesli kurtarma amacının güdüldüğü mealindeki olası hedefi(!) bağlamında, eğitimin çökertilmesi, ülkenin en güçlü yüksek eğitim kurumlarından binlerce akademisyenin ihracı ve mahkemeye sürüklenip, binlerce bütçe maliyeti ile mahkemelerin işgal edilip, akademisyenlerin yıllarca faaliyetlerinden mahrumiyeti sonrasında, adeta göstermelik şekilde, belki de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde ülke itibarı sarsılmasın ve yüksek tazminatlara mahkum olunmasın diye Anayasa Mahkemesinde bir oy farkla(!) meselenin şimdilik kapatılmasını nereye koyacağız?

Bu gibi mülahazalar, ister istemez Türkiye’nin ya belli belirsiz ve amaçsız savrulduğunu ya da basiretsiz ellerde yönetildiğini göstermeye yetmez. Yetmez; çünkü bu görüş, Türkiye’nin Ortadoğu’daki fevkalade önemli ve emperyalistler açısından vazgeçilemez konumu ile uyuşmaz. O zaman, gaye nedir; kimin amacı güdülmektedir; yıllarca hakim kılınan ve giderek yoğunlaşan üzüm salkımı sevk ve idare yönetimi ile güdülen ülke üzerinde kimlerin bulutları dolaşmakta, bazen ülkeye yağdırmakta, bazen de ülkeyi kurutmaktadır?

 Bu açmaz karşısında, ülkenin aziz sağduyusuna bir çağrı yapsak; bizler bazen hırs, bazen çıkar, çoğu zaman da cehalet ve gafletle savrulduğumuzda, sen bize mukayyet ol, irademize sahip olup, emperyalistlerin ve içte siyasilerin ve harislerin güttüğü piyasa güçleri ile değil de, güçlü bir parlamenter sistem ve akılcı bir programla kalkınmamızı gerçekleştirebilelim!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...