26 Haziran 2020 00:50

AKP döneminde kadının adı kanla yazılıyor

Ellerinde döviz taşıyan kadınlar

Fotoğraf: DHA

Paylaş

Son 35 günde Ağrı, Mardin ve Diyarbakır’da toplam 11 kadın şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdi, hepsi kayıtlara “intihar” olarak geçti. Kadınların çoğunluğunun vücutlarında şiddet gördüklerine dair bulgular vardı; eşlerinden, eşlerinin ailelerinden şiddet gördüklerinin tanıkları vardı; ailelerinin, otopsi raporlarında öldürülmüş olabileceklerine dair emareler bulunduğuna dair beyanları vardı... Ama hiçbir soruşturma yoktu.

Nevşehir Barosu Kadın Komisyonunun yaptığı bir araştırma da korkunç bir rakamı serdi ortaya: Salgın sürecindeki iki aylık dönemde, Nevşehir’de 37 kadın intihar girişiminde bulunmuştu!

Bu hafta HDP milletvekilleri Ebru Günay, Pero Dündar ve Dilan Dirayet Taşdemir bu ölümlerin araştırılması ve önlem alınması için bir önerge sundular Meclise.

Meclis kürsüsünde önergenin gerekçesini anlatmaya çalışan Dilan Dirayet Taşdemir’in lafı sürekli “Kandil’de tecavüze uğrayan kadınların haklarını da söyle!”, “Aybüke Öğretmen...”, “Dağdakini, Kandil’dekini koruyup kollayıp... sizin elinizden kurtaracağız onları... Diyarbakır Anneleri’nin HDP önündeki direnişini konuş önce...” sözleriyle kesildi.

AKP İstanbul Milletvekili İffet Polat, şüpheli kadın ölümlerini gündeme getirmenin, kadın cinayetlerinden söz etmenin “hükümeti ve devleti köşeye sıkıştırmak” amacı taşıdığını söyledi. “Dağa kaçırılan, teröristlere peşkeş çekilen kızlarımızın, kadınlarımızın hakkını savunmayıp kadına şiddet mevzusunda timsah gözyaşı dökenleri de samimi bulmuyoruz” diyerek konuyu gündem edenleri samimiyet testinden sınıfta bırakıverdi. Önergeyi destekleyen İyi Partililere önergenin HDP tarafından verildiğini hatırlattı. “Konu acil, herkesin gündeminde olmalı” diyen CHP’li vekillere ayar çekti.

Tartışmanın kamuoyuna en çok yansıyan bölümü AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin’in “Bu ülkede Ak Parti gelene kadar ‘kadın’ kelimesinin adı yoktu” sözleri oldu. Zengin bu iddiayla yetinmedi; “Türkçe’de kelimelerin dişil ve erili olsaydı AK Parti, dişil bir kelime olurdu. Bir kadın kelimesi olurdu. Çünkü AK Parti’yi inşa eden en önemli unsur kadınlardır” da dedi.

Sonrasında şüpheli kadın ölümlerinin araştırılmasını isteyen önerge AKP ve MHP’li vekillerce reddedildi.

Bu tartışma, son 18 yılda memleketin en temel dertlerinin nasıl ele alındığını en berrak biçimde gösteren bir seyir izliyor. AKP’nin en bildiği “baş etme stratejisini” ortaya seriyor.

Her türden eleştiri, uyarı ve talebi “nifak” sayan, konu ne olursa olsun bir “biz ve onlar” parantezi içine sıkıştıran, talepleri bir komplo arayışı olarak etiketleyen, bilindik siyasi kutuplaşmaların araç ve söylemlerini kullanarak hayati sorunların perdelenmesi, özün gizlenmesi taktiği...

Bu ülkede her kesimden insanın mutabık olduğu konuların başında geliyor kadına yönelik şiddet ve iktidarın kadın cinayetlerinin artışına seyirci kalışı, hatta teşviki. Ülke; kadınların kanlarıyla katillerinin adını yazdığı, şiddet dolu hayatlarındaki son vahşi saldırıda can cekişirken “kurtuldum” diye not bıraktığı, şiddete dayanamayıp kendilerini evlerin balkonlarından attığı bir cehennemi yaşarken, Bakanlığın “pandemi sürecinde aldığımız önlemler sayesinde şiddet vakaları azaldı” açıklaması “yuh artık” tepkisini doğuruyor. Şiddetin yanı sıra yoksulluğun, işsizliğinin pençesinde bırakan neoliberal, muhafazakar toplumsal düzenin kayışları kadınların bedenlerinde daha çok şaklarken, öfke de artıyor.

Ve tıpkı farklı toplumsal kesimlerin mutabık kaldığı diğer meseleler gibi şiddet konusu da, tam da bu mutabakat nedeniyle, iktidar için “tepkilerin bölünmesi gereken” bir mesele.

Son dönemde sadece geniş kesimlerce tepki toplayan büyük toplumsal meseleler için değil, irili ufaklı her konuda aynı taktik devreye sokuluyor. İşleri ellerine yüzlerine bulaştırdıklarında “dış güçlerin oyununu bozma, teröristlerin hamlelerini püskürtme ve onları ezme” gerekçesi sunuyorlar. Ama bu “değersizleştirme” hamleleri artık daha çok ters tepiyor. Sahte bir sessizlik yaratmak uğruna yapılan bu “teröristler, Siyonistler, dış güçler, darbeciler” söylemleri, “Bizden önce dünya gaz ve toz bulutundan ibaretti” şişkinliği, üzerinde tepindikleri meselelerle kendi politikaları arasındaki bağı daha çok ortaya koyuyor.

Mesela; kadına yönelik şiddetin kamuoyunda daha öncesine göre daha fazla “devletin önemsememesi, önlem almaması, hatta katilleri teşvik etmesi” ile değerlendirildiğini görüyoruz. Örneğin, çocuk istismarını aklama yasasını geçirmek için ne kadar meşruiyet kurmaya çalışırlarsa çalışsınlar bir rıza kazanamadılar; hem bizim gözlemlerimiz hem de yapılan çeşitli araştırmalar muhafazakar kadınların da dini gerekçelerin bu düzenlemeye payanda edilmesinden ciddi rahatsızlıklar duyduğunu gösteriyor. Örneğin işçiler arasında “Bu konuda da vatan-millet-Sakarya diyorlarsa kesin kendilerine bir hesapları vardır” sözü daha çok söylenir hale geldi.

Özlem Zengin’e kendilerinden önce de bu ülkede “kadınların mücadelesi” olduğunu anlatmaya, AKP döneminde içinde kadın geçen her türden kurum ve metnin “aileye” tahvil edildiği için devletin hiçbir mekanizmasında “kadının” adının kalmadığını, kadınların adlarının kanla yazıldığını hatırlatmaya gerek yok. Zaten biliyor. Zengin’e ve partisine, “başörtüsü mücadelesi, dış güçler, darbeciler, millet düşmanlığı” söylemlerine sarmalasa da geniş kesimlerin artık yalanlarına kanmadığını hatırlatmak gerekiyor. Ve bu “kanmama”yı genişletmek, harekete geçirmek...

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...