21 Haziran 2020 00:45

Benim babam ‘yerli ve milli’

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Bugün Babalar Günü. Aklıma yıllardır hep aynı sorular, aynı olaylar geliyor. Örneğin, yıllar önce hemen arkamdaki koltuklarda oturan üç adamın yaptıkları konuşma geliyor. Bire aldıklarını müşterilere nasıl beşe ona satıyorlar, hangi yolla müşterileri daha iyi kazıklıyorlar güle eğlene, yüksek sesle birbirlerine anlatıyorlardı. İçlerinden en yüksek sesli konuşan, “Bu parçayı arasan hiçbir yerde bulamazsın; birisi merkezden isteyecek olsa gelmesi en az bir ay sürer. Şanslısınız, sonuncuyu siz yakaladınız!” diyerek kazıkladığı müşterilerden nasıl ek teşekkürler aldığını anlatıp, kahkahalar atıyordu. Arkamdaki takım ceketliler Sivas’ta otomobil sektörünün “saygıdeğer” üyeleriydi. Çevrelerindeki yolcuları rahatsız edip etmediklerini, anlattıklarının duyulabileceğini hiç düşünmüyorlardı.

Uçuş boyunca düşündüm. Bu adamların çocukları acaba bir gün şöyle şeyler dile getirecek miydi? Babam çok becerikli bir iş adamı. İnsanları kazıklaması ile ünlüdür. Hatta kazıkladığı müşterilerden büyük teşekkürler almakla ün salmıştır. Benim babam büyük kazıkçı!

Türkiye’yi köşeyi dönen girişimcilerle doldurmak isteyenler, 12 Eylül darbesi ile neoliberal kapitalizmin önüne çıkacak engelleri kaldırdılar. Türkiye’de girişimciler, bankerler, milyonerler, milyarderler, plaza gazeteleri çoğaldıkça çoğaldı. Köşeyi dönenler, dönemeyenleri; yani altta kalan milyonları, yani emeği ile geçinen sınıfları sömürmeyi büyük bir başarı olarak gördüler.

12 Eylül darbesinin en güçlü mirasçısı, en sadık evladı bugünkü rejim. Bugün geldiği noktada, dünyadaki en baskıcı rejimler arasında yer alıyor. Toplumu bir yandan şiddet bataklığına, diğer yandan müthiş bir çürümeye itmiş durumda. Tıpkı 12 Eylül darbesi gibi, o da babaları şekillendiriyor; “yerli ve milli” babalar üretiyor.

2013’de bu köşede sorduğum soruları anımsayalım. Acaba Arjantin’de diktatörlük kaç insanı birer katile dönüştürdü? Kaç çocuk, er ya da geç, babalarının gözlerinde bir katilin bakışlarını gördüler? Acaba Şili’deki diktatörlük kaç insanı birer ölüm makinesine dönüştürdü? Kaç çocuk, er ya da geç, babalarının gözlerinde ölümün soğukluğunu gördüler? Guatemala’da kaç yerli acımasız birer askere veya korucuya dönüştürüldü? Kendi halklarına korku saldı, onları dehşete düşürdü? Kaç çocuk yüzlerce insanı öldürmüş bir babayla büyümek zorunda kaldılar?

Bunlar çok zor, çok ağır sorular. Ama sormak gerekiyor. Giderek baskıyı artıran rejim, bizi bu soruları sormak zorunda bırakıyor. Rejimin yürüttüğü baskı ve yıkım siyaseti, her ama her gün “yerli ve milli” babalar üretiyor. Seçilmişlerin yerine oturup kadayıf, çerez yiyen kayyum babalar, Selahattin Demirtaş ve nice siyasetçiyi tutsak alan babalar, sınır ötesi operasyonlara katılan babalar, ölüme gönderileni “şehit” ilan eden din adamı babalar, sabahtan akşama trol üreten uğraşan, “Bir gece ansızın geleceğiz” demeyi iş edinmiş babalar. Kendi eşini, kendi çocuğunun gözünün önünde öldüren babalar. Saymakla bitmez...

Babalar Günü gelince içi boş sözler etmeye doyamayanlara kulak vermenin bir anlamı yok. Sorulması gereken sorular var. Türkiye’de her gün yapılmaması gerekeni yapan, hiç düşünülmemesi gerekeni düşünen milyonlarca baba var. Acaba bu “yerli ve milli” babalardan kaç milyon üretildi?

Benim babam müthiş kazık atar!

Benim babam çok iyi yolsuzluk yapar!

Benim babam müthiş bir yalancıdır!

Benim babam çok iyi haksızlık yapar!

Benim babam tam bir kadın düşmanıdır!

Benim babam ırkçılıkta herkesi geçer!

Bu örneklere bakıp, Babalar Günü’nde söylenmesi gerekeni söyleyelim. Bu rejim, toplumu korkunç bir kabusa götürüyor. Çocuklar bu rejimden ve ürettiği “yerli ve milli” insanlardan çok ama çok daha iyisini hak ediyorlar!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...