13 Haziran 2020

Ne olacak bu sinemanın hali?/ 3: Umutlar 2021’de

Sinema sektöründe salgından en çok etkilenen sinema salonlarının gözü temmuz ayına çevrilmiş durumda. Birkaç gün önce Türkiye’de sinema salonlarının 1 Temmuz itibarıyla açılacağı duyuruldu. Kimi ülkelerde salonlar ufaktan açılmaya başlanmış olsa da asıl olarak temmuz itibarıyla normalleşme adımlarının atılması bekleniyor. Geçen haftaki yazıda iflas tehlikesiyle karşı karşıya olduğuna dikkat çektiğimiz, dünya çapında 10 binin üzerinde salonu bulunan AMC sinemaları temmuzda kapılarını açacağını duyurdu.

Temmuzdaki bu dönüşte bütün solanların umudu ise şimdilik vizyon ertelemesine gitmeyen Christopher Nolan imzalı “Tenet” filmi. 17 Temmuz’da vizyona girecek filmin salonları hareketlendirmesi bekleniyor. Bir hafta sonra ise Niki Caro’nun “Mulan”ı vizyona girecek. Görünen o ki, bu iki filmin seyircinin yeniden sinema salonlarıyla ilişki kurmasında önemli rol üstlenmesi bekleniyor. Ancak böyle olsa bile salgının başlamasıyla birlikte Hollywood üretimi birçok film vizyon tarihini sonbahara hatta 2021’e ertelemiş durumda. Yani yılın geri kalanında seyirciyi salonlara çekecek heyecan uyandırıcı yapım bulma konusunda salonların elinin çok güçlü olduğunu söylemek güç açıkçası.

Türkiye açısından da durumun benzer olduğunu belirterek devam edelim. 1 Temmuz itibarıyla salonlarını açacak işletmecilerin büyük bir kısmı salonlar kapanmadan önceki iş yapan yerli yapımlarla başlayacaklar gösterimlere… Ancak bu filmlerin beklenen geri dönüşü sağlayıp sağlayamayacağı muamma. Öte yandan “Tenet” ve “Mulan”ın bir etkisi olsa bile sonrasına dair seyirciyi cezbedecek yapım bulmak zor olacak. Kaldı ki, yaz ayları Türkiye’de sektörün ‘ölü dönemi’ olarak kabul ediliyor. Yani zaten normal koşullarda solanlara gitmeyen seyircinin sonbahardan önce geri dönüş yapma olasılığı da bir bilinmez

Türkiye sinema sektörü, film ekiplerinin (oyuncu, set ekipleri, yönetmen vb.) kış aylarını dizi setlerinde geçirdiği için bahar ve yaz aylarında çekilen filmlerle ilerliyor. Bu yüzden örneğin ABD’de sezon mayısta hareketlenirken bizde ekimden sonra hareketleniyor. Bu durum Türkiye açısından bir şans olabilir. Halihazırda bazı setlerin kurulduğunu biliyoruz, buna bir de sektörün seri üretim konusundaki hızı eklendiğinde sonbahara yerli filmlerin yetişmesi uzak ihtimal gibi görünmüyor. Tabii hayatı yeniden akamete uğratacak bir ikinci dalga söz konusu olmazsa.

Ancak, belirtmeden geçmeyelim. Türkiye’de sinema endüstrisi ciddi bir küçülme yaşıyordu salgın öncesinde. Özellikle de yerli filmden kaçış büyük boyutlardaydı. Geçen yıl yaşanan 10 milyon adetlik seyirci kaybının tamamı yerli filmlerden olmuştu. Eğer sektör eskisi gibi seyirciyi çantada keklik olarak görmeye devam eder, onları salonlara çekecek kaliteli işler yerine aynı ucuz yapımlarla ilerlemeye karara verirse krizin derinleşmesi kaçılmaz olacaktır. Ki salgın vesilesiyle durup dinlenme, şapkayı önüne koyup vaziyeti tartışma fırsatı bulan sektör bileşenlerinin durumun vahametinden haberdar olduğu görülüyor. Hatta ders çıkarıp, kısa yoldan vurgun yapmanın sektörü baltaladığını fark edip bundan vazgeçme iradesi göstereceklerini söyleyenler bile var. Kendi adıma salonlar yeniden açıldığında, setler kurulduğunda geride kalan üç aylık zararı bir an önce telafi etmek için eski tas eski hamam yollarına devam edeceklerini düşünüyorum. “Televizyon için çekilmiş ucuz filmleri bile vizyona soktuk kısa gün kârı için” diye bugün öz eleştiri verenlerin salonları yeniden bu tür filmlerle doldurmaktan imtina etmeyeceklerini, eli yüzü düzgün projelere para yatırmaktan geri duracaklarını düşünmemiz için elimizde çokça neden var çünkü.

Salonlar düşük kapasite ile yeniden açılmaya hazırlanırken, salgın kurallarıyla disipline edilmiş setlerde çalışmalar başlarken herkes umutlarını 2021’e ertelemiş görünüyor. “Tenet” ve “Mulan”ın ardında ağustosta “Wonder Women 1984”, “Yeni Mutantlar”; eylülde “The King’s Man: İlk Görev”, kasımda “Black Widow”, “Ölmek İçin Zaman Yok” ve aralıkta “Top Gun”, “Gerçek Kahraman” gibi iddialı yapımlar vizyona girecek olsa da hem salgının yarattığı psikolojik hava hem ülkenin içinde bulunduğu ekonomik koşullar göz önüne alındığında sektörün kendisini toparlamasına yetmeyecek gibi görünüyor.

2020’nin 31 Aralık’ında hem yıllık toplam ekonomik büyüklüğü hem de salgın üzeri ekonomik krizin ardından kapanmak zorunda kalacak sinema salonlarının sayısını net olarak gördüğümüzde 2021’e dair öngörülerde bulunabiliriz belki.

Şimdilik Bilim Kurulundaki bazı isimlerin “temmuz ayında günlük yeni vaka sayısı onlu rakamlara geriler” temennisinin gerçek olmasını, aylardır çalışamayan set emekçilerinin sağlıklı koşullarda işlerine geri dönebilmelerini, sinema salonlarının (Özellikle de bağımsız olanların) kapanmaması için gerekli kamu desteğinin sağlanmasını, kısa günün kârı için uzun vadede sektöre zarar verdiğini düşünenlerin bundan vazgeçeceklerini ve büyük perdede film izleme keyfinin bir an önce geri dönmesini ummaktan başka elimizden gelen bir şey yok gibi.

Evrensel'i Takip Et