30 Mayıs 2020 19:19

Barikatlar özgürleştirir

ABD'de polis şiddeti protestosu

Fotoğraf: AA

Paylaş

George Floyd’un bir polis tarafından sokak ortasında, hem de kameralar önünde öldürülmesi milyonlarca insanı öfkelendirdi. Günlerdir göstericiler sokaklarda, Minneapolis kaynıyor. ABD Başkanı tepkileri anlamaya çabaladığı görüntüsü bile vermeye gerek duymadan tehditler savurdu; silahların konuşacağını, yağma başlarsa ateş açılacağını, ordunun “sonuna dek” eyalet valisinin yanında bulunduğunu söyledi. Bu sözlerin geçmişte ABD’de ırkçı polis şefleri tarafından söylendiği hemen ortaya çıktı. Diğer polis cinayetleri ise günlerdir listeler halinde sosyal medyada paylaşılıyor.

Bütün bunlar Türkiye’deki milyonlarca insana, tam da Gezi Direnişi’nin yıl dönümünde, kendi listelerini anımsatıyor. Örneğin, Kemal Kurkut’un öldürülmesini, Berkin’in öldürülmesini. Abdullah Cömert’i. Ali İsmail Korkmaz’ı. Dilek Doğan’ı, Uğur Kaymaz’ı. Polisler tarafından öldürülen çocukların ve gençlerin listesini tutmak ne korkunç bir acı.

Bütün bunlar bana 2015’de bu köşede yazdığım, “Barikat mı, tarikat mı?” başlıklı yazıyı anımsattı. Üzerinden beş yıl geçmesine karşın güncelliğini koruyan bu yazıdan birkaç alıntıya...

***

Türkiye’de milyonlarca insan her gün müthiş bir karmaşa ve kargaşa içerisinde yaşam mücadelesi veriyor. Bu mücadele sürerken medyadan ve hükümete hizmet eden başka kanallardan müthiş bir çarpıtma ve karartma kampanyası sürdürülüyor. Amaç kitlelerin uyutulması ve sömürüye rıza üretmek. Oysa güneş balçıkla sıvanmaz.

Adnan Gümüş önceki günkü yazısında yazdı: Eşitlikçi ve özgürlükçü bir anlayışın olmadığı bir ortamda çoğulculuk olması mümkün değildir. Çoğulculuk olmadığı yerde ise demokrasi yok demektir. Okullar eşitlikçi, özgürlükçü ve çoğulcu bir anlayışa göre yapılandırılırsa, çocukların ve gençlerin zihinlerini ve ufuklarını açması, onlara olanaklar sağlaması, onları özgürleştirmesi beklenebilir. Ama iktidar kendini alt edecek kuşaklar üretmek istemediği ve istemeyeceği için okulların çocukları ve gençleri esarete sürüklemesi de beklenebilir.

Özetle, Türkiye’de okulların neden bir savaş alanına çevrildiği ortadadır. Bugün iktidar, okulları çocukları ve gençleri zincirlerle çağlar gerisine bağlama aracına çevirmek istemektedir. Bu korkunç kampanyaya karşı çıkanların başında ise demokratik kitle örgütleri gelmektedir. Bu karşı çıkışın kökeninde daha eşitlikçi, özgürlükçü ve çoğulcu bir anlayış talebi bulunmaktadır. Demokratik kitle örgütleri bugün yine çocukların ve gençlerin yararını savunuyorlar. Aslında tüm ezilenlerin çıkarlarını savunuyorlar.

Eğitim Sen’in 13 Şubat iş bırakma-boykot eylemine ilişkin basın açıklamasında işte bunlar vurgulanmaktaydı:

Türkiye’de eğitim sistemi ve toplumsal yaşamın siyasi iktidarın siyasal-ideolojik hedefleri doğrultusunda tekçi, baskıcı ve dayatmacı bir şekilde düzenlenmektedir. Eğitimin bütün kademelerinde pedagoji bilimine tamamen aykırı, bilim düşmanı politika ve uygulamalar artmıştır. Okul öncesinden üniversitelere kadar eğitim sistemi büyük oranda dini kural ve referanslara göre biçimlendirilmektedir.

Siyasi iktidar, eğitim sistemini bilimsel ve demokratik değerleri temel almak yerine, farklı din, mezhep ve kimlikleri yok sayan ayrımcı politikaları hayata geçirmektedir. AKP, çok inançlı, çok dilli, çok kültürlü Türkiye toplumunu özellikle inanç ve kimlik farklılıkları üzerinden kutuplaştırmayı ve çatışma alanları yaratarak, baskıcı, otoriter iktidarını pekiştirmeyi hedeflemektedir.

İktidarın eğitimi tamamen dini kurallara göre düzenlemek hedefiyle 19. Milli Eğitim Şurası’nda aldığı kararlar, eğitim sisteminin ve ülkenin nereye götürülmek istendiğini açıkça göstermektedir. AKP’nin tüm topluma yönelik zorla “tek din, tek dil, tek mezhep” dayatması, toplumun farklı kesimlerine yönelik ayrımcı, dışlayıcı ve farklı inanç ve kimlikleri aşağılamaya dayanan uygulamaların artmasına neden olmuştur.

Türkiye’de eğitim kurumları, AKP’nin mezhepçi, ayrımcı ve otoriter uygulamaları ile eliyle gerçek işlevlerinden hızla uzaklaştırılırken, iç güvenlik paketi gibi faşizan özellikler gösteren düzenlemelerle laik, bilimsel eğitime ve demokratik yaşam anlayışına karşı resmen savaş ilan etmiştir.

***

Bugün Türkiye’de ve adaletsizliklerin olduğu her yerde boykot, direniş ve mücadele çağrıları duyuluyor. Sokaklarda insanlar öldürülüyorsa, okullar açık açık birer tarikata dönüştürülmek isteniyorsa, çocuklar ve gençler dogmalarla kuşatılıyorsa, bunun müthiş bir saldırı olduğunu kabul etmek gerekiyor. Bu saldırıya ve adaletsizliklere canla başla ve gerekirse barikatlar ile karşı çıkılmalı. Tıpkı Gezi’de olduğu gibi. Şunu da açıkça söylemek gerekiyor: Çocukları ve gençleri tarikatlar değil, barikatlar özgürleştirir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...