24 Mayıs 2020 00:31

Kırlangıç yuvası

Kırlangıç yuvası

Fotoğraf: Zeynep Coşkun

PAZAR
Paylaş

Madran Dağı’nın göğsüne yaslanmış Topçam. Çamların içinde, dağın gölgesinde bir köy. Gün dağın öte yakasından doğup kızıl gök maviye dönmeye başladığında fıstık çamlarının içindeki kuşlar susuyor. Dinamit patlaması, kepçe gürültüsü başlıyor akşama kadar. Kamyonlar siğim siğim tozlar kaldırarak geçiyorlar toprak yoldan.  

“Abi, sadece bizim evimizi değil, kırlangıçların yuvasını da yok ediyorlar” dedi telefonda Zeynep. Evlerinin sonradan banyo, tuvalet olarak yapılan bölümüne yuva kuran kırlangıcın fotoğraflarını gönderdi. Gönderdiği fotoğraflarda gagaları güllü üç kırlangıç yavrusu gülümsüyor. Bir başkasında ise anne kırlangıç yavrularına kol kanat germiş. Her an kavgaya hazırım duruşu var anne kırlangıçta.

*

“Bundan beş yıl önce geldi bu maden şirketi buraya” diye anlatmaya başladı babası Ali Coşkun. “Yaşım 53 ama bu beş senede yaşadıklarım beni 10 yıl ihtiyarlattı biraderim” dedi.

“Bu kuvars maden şirketi geldiğinde güya ‘Hiçbir ağaca, suya, toprağa zarar vermeden yapacağız biz bu işi’ dedi. Bol para saçtı herkese. Çoğu köylümüz tamah etti bu paralara, sattı arazisini, tarlasını. Rahmetli muhtarımız Süleyman bunların paralarına tenezzül etmedi! “Ben” dedi “Doğamı koruyacağım”.

Yalan yok, bana da para teklif ettiler. İyi para hem de! Ben de yok akideş dedim. Benim yaşım başım gelmiş. Şu yaştan sonra nereye giderim. Evimi barkımı kurmuşum buraya. Ellerinizden öper, üç tane kızım var. Biri yüksek lisans yapıyor üniversitede. Üç yüz tane zeytin ağacım, iki yüzün üzerinde fıstık çamımla iyi kötü geçimimizi sağlıyoruz.

İki üç sene pek bir sorun yaşanmadan çalıştılar. Sonra sonra kapasite arttırdıkça, maden dağın daha derinine inmeye başladıkça dert de çoğaldı. Dinamit atıyorlardı hep başından bu yana ama son bir iki yılda hem maden genişledi hem patlattıkları dinamit arttı. Dağın altını üstüne getirmeye başladılar. O güzelim çamların diri diri topraklara gömülüşünü görseydiniz, ağlardınız!

Biz her gün depremlerle yaşamaya başladık. Ev zangır zangır titredikçe yengen panik atak geçiriyordu. Evde dursak deprem, dışarı çıksak başımıza taş düşecek korkusu!..

Maden evime 65, künar işlediğim yere ise 45 metre ya var ya yok! Kimi patlamalardan sonra evimizin çatısına kocaman taşlar düşmeye başladı. Kiremitlerimizi tuz buz etti taşlar. Şirkete şikayet ettik, böyle böyle akideş, buna bir çare diye. Gelip baktılar, kiremitleri kaldırıp yerine kırmızı çinko çatılar taktılar. Bir iki gün sonra taşlar yine evin çatısına düştü. Bu sefer çinkolar eğildi, parçalandı. Yine şikayet ettik. Gelip baktılar. Allah var, her gittiğimizde hiç ‘yok’ demediler. ‘Tabii ne demek hemen hallederiz’ deyip bizi yüz geri gönderdiler ama hiçbir şey de yapmadılar! Ne veririm ne inkar ederim yani!

Artık nereye başvursak elimiz kıçımızda dönüyoruz. Hatta son keresinde şikayet için gittiğimiz karakolda şüpheli olarak benim ifademi aldılar iyi mi! Yahu akideş, şikayet eden benim desem de “Karşı taraf da senden şikayetçi” deyip geçtiler!..”

"DUR BİR PATRONU ARAYAYIM"

Ali Coşkun dertli mi dertli. Anlattıkça anlatıyor. Bıraksanız sabaha kadar anlatacak. Öyle bir dolmuş yani!..

“Ben çiftçiyim. Yıl da 800 lira aidat veriyorum ziraat odasına. Odaya gittim. Anlattım durumu böyleyken böyle diye. Evimin dibinde dinamit patlatıyorlar. Zeytinlerim toz içinde. Fıstık çamlarım hasta. Evim zangır zangır titriyor. Bu koronavirüs günlerinde tozdan dumandan nefes alamıyoz” dedim.

Oda başkanı beni dinledi, dinledi. “Dur bir patronu arayayım” diye benim yanımda şirketin patronunu aradı! “Beyim bir vatandaş geldi, şikayet ediyor” dedi. Tabii patron gönder gitsin demiş olacak ki beni başından sepetledi.

Oradan çıktım jandarmaya gittim. Karakol komutanı dinledi beni, sonuna kadar. “Dur” dedi “Bir patronu arayayım”. O da şirketin patronunu aradı yanımda, “Ne yapayım” diye ona sordu! İnanıyor musun, şikayet ettiğim kişiye soruyor “Ne yapayım?” diye!..

Konuşurken adeta nefes almıyor Ali Coşkun. Boğazına kadar dolmuş, bıraksan saatlerce konuşacak, anlatacak...

“Bizim köyün evleri birbirine uzak. Dağ köyü sonuçta. Madene en yakın ben olduğum için en çok benim sesim çıkıyor. Diğer köylüler sus pus! Altmış beş koyunum vardı bu sene on bir tane kaldı. Karınları şişip şişip öldü iki yıl içinde.

Maden o kadar kurnaz ki hep derelere dolduruyorlar pasalarını. Yağmur yağdığında sular derelerdeki pasaları alıp götürüyor. Hoop ertesi gün yine dolduruyorlar!..

İşte böyle, ben bu ülkenin vatandaşı değil miyim? Nereye gidip derdime çare arayayım?..”

Madran Dağı’nın koynuna yapmış evini Ali Coşkun. Bir kırlangıç gibi dantel dantel örmüş yaşamını. Bir gün öteden bir “patron” gelmiş dağıtmış kırlangıcın yuvasını. Kızına evin çatısına yuva kuran kırlangıcın öyküsünü anlattırıp “Kırlangıç yuvasını bozanın yuvası da onmaz imiş” dedi sözünün sonunda.

Uyku dünek yok günlerdir Ali Coşkun’un evinde. Çatıdaki kırlangıç da islim üstünde. Her ikisi de yavrular uçmadan yuva dağılmasın tedirginliğiyle yaşıyorlar, elleri yüreklerinde...

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...