23 Mayıs 2020 00:35

Sıkışan kulvarda politika

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Sancaktepe'deki hastane inşaatını gezdiği sırada, yüzlerinde maske olmayan ve yan yana durmak zorunda kalan işçileri, araya çekilmiş olan güvenlik şeridinin arkasından selamladığı an.

Fotoğraf: Mustafa Kamacı/AA

Paylaş

Her şeyin bir gün sonu geleceği gibi, AKP siyasetinin de sonunun geleceği çok doğaldır. Umalım ki, sona ulaşıncaya kadar ulusal maliyetler aşırı boyuta taşınmasın.

Yaklaşan kader algılandığı için olmalı ki, sandık hilelerinden söz edilmekte, siyasi mücadelenin sokağa taşınmasından dem vurulmakta, televizyonlarda alenen hiçbir korku taşımadan insanların paketlenmiş olarak öldürülebileceğinden, listelerin hazır olduğundan vb. söz edilmektedir. Bu tür davranışların münferiden yapılabileceği düşünülebilir mi? Düşünebilir misiniz, bir üniversite kampüsünde siyasi içerikli de olsa basit bir talebe dalaşmasında bir taraf(!) gözaltına alınabiliyor da, ekranda insanları öldürmeye hazır olduğunu söyleyenler serbest kalıyor. İzmir’de, biraz da İzmir’in ortamından yararlanılarak, kutsal mabetlerden ilgisiz marşlar denetimsiz yayımlanabiliyor ve derin incelemeler(!) sonunda muhalefete fatura kesme yolları açılmaya çalışılıyor. Eğer o işi bizzat kent yönetimini elinde tutan idareciler yapmışsa durum psikiyatrik demektir, ama eğer o işi muhalefetin muhalifi yapmışsa durum politik, ülkenin kaderi ise çok ciddi tehlikede demektir.

Ekonomi ile siyaset, duruma göre birbirini tamamlayan ya da birbirini zehirleyen iki alandır. Ülkemizde bu iki alanda da maalesef fevkalade kaygan zemin üzerinde sarsılıyoruz. Pandemi bu duruma bir süre ara verir gibi görüntü oluşturdu ise de, dokusal hastalık daha fazla gizlenemedi, derhal su yüzüne çıktı. Katmanlar halinde oluşmuş dokusal hastalık tabanda ekonomiden, üst katmanda ise politikadan oluşmaktadır. Politikaya tutunma gücü veren ekonomi zayıflayarak politikayı yerken, politika cambazlığı kısmen popülizmi, kısmen şovenizmi, kısmen de ırkçılığı, hatta tarikatçılığı zorlayan alanlara kayarak ikili katmanın güç odağını ekonomiden politikaya kaydırmaya çalışır.

Türkiye’de tam da böyle bir politik cambazlıkla işlerin bir süre daha götürmesine çalışılırken, pandemi toplumda oluşturduğu zıt etkilerle meseleyi tüm detayları ile önümüze koydu, hatta sarılanan politikaları geçmişi ve hali ile gözümüze sokarak, can pahasıyla artık daha bir akılcı seçim yapmamızı zorladı.

Peki, verilen ders ne idi? Ana ders, genel politikayı oluşturan kararlarda öncü ve asıl belirleyicinin ekonomi olduğudur. Ancak deneyimsiz, siyasi çıkar ve iktidarda kalma hırsıyla ekonomi yönetimini sürdüren politikacının aldığı kararların kısa dönemli ve toplumsal adalete göre değil, güç dengesini gözetici olacağıdır. Böyle bir toplumda toplumsal aidiyet duygusu zedelenir ve toplum parçalanmaya sürüklenir. Türkiye’nin günümüzdeki parçalanmışlık görüntüsü bu açıdan ürkütücüdür. Son günlerde sıklaşmaya başlayan Vefa Sosyal Grubu tartışmaları, hatta çatışmaları çok ciddi sosyal patoloji göstergesidir. Olayların uç görüntülerinin niteliği adli olabilir. Bu yönü ile gerekli, takibat ve tahkikatın adilane yapılması gerekir, ancak böylesi zıtlaşmaya hangi sebeplerle ve nasıl varıldığı ise siyaset sosyolojisi alanında inceleme konusudur. Bu tür olayların yerel ya da anlık görülerek salt adli yönü ile geçiştirilmesi iktidarın günlük işine gelebilir, fakat böylesi politikalarda toplum parçalanır ve fevkalade zarar görür.

Toplumsal olaylar uzun dönemlerde uygulanan politikaların anlık patlamalarıdır. Hal böyle olunca uzun dönem etkili politikaların niteliği önem kazanır. Uzun dönem politikaları bütün dünyayı sarıp kavuran neoliberalizm virüsüdür. Öyle ki, barajını yıkmış selin önüne katıp sürüklediği toplumlarda bir tutamaç bulanlar yaşamda kalır, diğerleri ise yok olur. Bu sel sermayedir, günümüzde ise finans sermayesidir. Günümüzde güç, maalesef, emekte değil, sermayededir. Ondan dolayıdır ki, hepimizin önünde fedakarca set oluşturan tüm sağlık çalışanlarına göstermelik alkış tutulurken, milyarlık proje ihalelerine kalkılır ya da faizlerin sıfır olduğu Japonya ile yüksek gelir garantili hastane inşasına girişilir.

Bugün karşımıza çıkan tablo acıdır, ama bu tabloyu, emperyalistlerin Ortadoğu oyununa gelen politikacılarımızı destekleyerek biz yarattık. Meseleyi hâlâ o denli anlayamadık ki, artık içimize işlemeye başlayan acıların asıl sebebini göremiyoruz. Daha doğrusu, pandemiye rağmen kendimize dönüp paylaşımcı ve dayanışmacı olamadığımız gibi, kapitalizmin-emperyalizmin bizi sömürürken, davranışlarımızı ve siyasi tercihlerimizi dahi nasıl değiştirdiğini görememekteyiz.

Şeker Bayramı’nızı kutluyorum ve sağlık ve mutluluk getirmesini diliyorum!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa