Bahar mevsimi üzerine
Fotoğraf: Envato
Bugün iyimser günümdeyim. Baharın geldiğinin ilk kez ayırdına vardım da ondan. Oysa baharın gelmesi bir yana, geçip gidiyor bile. Bu iyimserliğime en büyük katkıyı kuşlar yaptı. Betona kesmiş İstanbul’da nicedir kuş sesleri ile uyanmayı unutmuşum. Bu sabah kuş cıvıltıları arasında bir ucundan da olsa baharı yakaladım dedim. Baharları çok severim. İlkbaharı da sonbaharı da; iki mevsimin de insana verdiği tat ve huzur ayrı ayrıdır diye düşünürüm.
Çünkü baharlar, belki de bana öyle geliyor, insan ruhunun yenilenmesi, arınmasıdır. Yeni düşleriniz, yeni hayalleriniz, geleceğe dönük yeni heyecanlarınız baharlarda daha bir yeşerir belleğinizde.
Doğanın bütün güzelliklerini bahşettiği bir coğrafyada yaşıyoruz. Ülkenin hemen her köşesini kimi iş nedeniyle, kimi de gezmeyi çok sevdiğimden dolaştım ve gördüm. Batısından doğusuna, kuzeyinden güneyine hemen hemen gitmediğim yer kalmadı. Gezdiğim yerlerin hepsinde, her kentte, kasabasında öyle güzellikler gördüm ki, bunu ülkem için hep bir şans saydım. Ağaçları ormanlarıyla, akarsuları gölleriyle, dağları vadileri ile olağanüstü bir ülke. Peki, bu güzelliklerin değerini biliyor muyuz? Şimdiye dek yapılan tahribatı gözlediğinizde bu soruya olumlu yanıt vermeniz mümkün değil.
Kültür mirasımız olan tarihi yapılarda restorasyonlar içler acısı. HES’ler dolayısıyla yok edilen nehirler, barajlar dolayısıyla sulara gömülen Hasankeyf gibi 1200 yıllık zenginlikleri saymıyorum bile.
Şimdilerde ülke insanı Covid-19’la uğraşıyor. Büyük bir salgın; bu salgını önlemek için doktorlar, bilim insanları özveriyle uğraşırken hayretle bakıyorsunuz, siyaset dünyasında kimileri virüsten nemalanmanın yollarını arıyor. İktidar kimi açık, kimi gizli ihalelerle kazanç getirecek işlere Türkiye’nin görkemli güzelliklerini açmakta bir sakınca görmüyor. Gün geçmiyor ki doğal güzelliklerden biri üzerinde yabancı ortaklıklarla iş kurulmasın.
Söz gelimi Kaz Dağları çevresi, Salda ve Eğridir Gölleri, Antalya’daki görkemli Çıralı. Düşünüyorsunuz gerçekten bir akıl tutulması bu. Ülkenin en güzel köşelerini kazanç uğruna yok etmek hiçbir iktidarın hakkı olmamalı. İktidarın uygulamalarına baktığınızda cumhuriyetin kazanımlarını ortadan kaldırmak amacıyla şimdiye kadar yaptıklarını hesaba katarsanız neden olmasın diye bile düşünebilirsiniz.
Koronavirüs insanlığa pek çok ders verdi. Alabildik mi orası tartışılır. Söz gelimi insanlığa öğrettiği en önemli şey doğayla inatlaşmayın demek. Yalnız Türkiye’de değil bütün gelişmiş ülkelerde de ormanlar, akarsular katledildikçe, hava kirliliği kentlerin üzerini örttükçe, doğanın insanlıktan intikamı da işte yaşadığımız salgın hastalıklar ve depremler gibi bir gün patlayıveriyor.
Bahar dedik, bir yandan da bu yıl unutulmaz bir dönem yaşıyoruz, bir yandan virüsten korunma çabaları, öte yandan da siyasetin bitmez tükenmez kavgaları. Geçenlerde bir dostumla koronavirüsü konuşuyorduk şöyle dedi. “İnan, virüsten ürkmüyorum kendimi koruyacak kadar aklım başımda ve disiplinliyim. Ama gel gör ki, kör uçuş siyasetimizin bize nasıl bir gelecek hazırladığından son derece endişeliyim. Gelecekteki karanlık beni korkutuyor. Kendimden değil çocuklarımı, torunlarımı düşündüğümden.” Haklıydı dostum, bir şey diyemedim. Kendi kendime düşündüm bu karanlığı yırtmanın bir yolunu bulmalıyız. Onu çözecek olanlar da bu topraklarda yaşayanlar. Ama öylesine bölünmüşüz ki, öylesine cahil ve yoksul bırakılmışız ki, o birlik iradesini, o dayanışmayı oluşturmak fevkalade güç. Yine de umudu elden bırakmamak gerekiyor. Elbette ülkede demokrasinin bütün kurum ve kurallarıyla yeşerebilmesi için mücadeleyi de var gücümüzle sürdürmeliyiz.
Bu bahar yazısını da Şair Ressam Bedri Rahmi Eyüboğlu’ndan bir güzel şiirle sonlayalım. “Hele bir başlasın”
Hele bir başlasın ılık yaz yağmurları, içimdeki çocuk!
Hele bir kanatlansın ufuklar,
Hele bir içini çeksin orman,
Hele bir kere güneşler yansın,
Kertenkeleler üşümesin,
Hele bir kere toprak kansın,
Mevsim demlensin,
Hele bir ballansın böğürtlen dikenleri!
Gelincikler bedava,
Gökler sahipsiz
Bahçeler zilzurna…
Hele bir başlasın ılık yaz yağmurları, içimdeki çocuk!
Dudaklarında kalın kabuklu bir portakal kokusu,
Tabanlarında, kınalı keklikleri bol dağların rüzgârı karıncalansın...
Hele bir kere dallarda sallansın
İri kalçaları şeftalilerin;
Hele bir duyulsun uzaktan
Yaylı çıngırakları
Yıldızlar seslensin,
Hele bir armut ağacı temmuzu yüklensin,
Hele bir kerrecik daha yalınayak yere değsin içimdeki çocuk…
- Yaşadıkça 17 Nisan 2024 04:01
- Çok beklemiştik baharı 03 Nisan 2024 04:20
- İki güzel insan 27 Mart 2024 03:59
- Yalnızlığımız 20 Mart 2024 03:39
- Güvercinli Kadın 13 Mart 2024 03:32
- Böyledir hayat 06 Mart 2024 03:40
- Şu dış güçler meselesi 28 Şubat 2024 03:00
- Güne bakarken 07 Şubat 2024 04:02
- Meydan Okuyorum 31 Ocak 2024 03:16
- Aydınlık için bedel ödeyenler 24 Ocak 2024 03:07
- Yaşamak şakaya gelmez 17 Ocak 2024 03:00
- Gidip gelen yıllar 03 Ocak 2024 04:55