17 Mayıs 2020 00:32

Diriliş yani savaş amentüsü

Diriliş yani savaş amentüsü

Fotoğraf: Envato

Paylaş

İstanbul Gençlik ve Spor İl Müdürlüğünün Sezai Karakoç’un “Diriliş Neslinin Amentüsü” kitabını satın aldığı ve dağıttığı geçenlerde ortaya çıktı. İlk sekiz bölümü 1975’de, son bölümleri ise 1976’da yayımlanmış bu kitaba neden bu kadar ilgi gösterildiğini merak edebilirsiniz. Bu ilginin nedenini hemen birinci sayfada bulabiliriz:

Kendimin bir diriliş eri olduğuma inanıyorum.
Bir Diriliş Cephesi bulunduğuna ve kendimin de o cephede bir savaş adamı olduğuma, olmam gerektiğine inanıyorum.
Bu nasıl bir savaştır? Topla, tüfekle, bombayla, molotof kokteyli veya füze, nükleer silâh veya gazla yapılan savaş olmaktan önce ve öte, bir ruh savaşıdır. Ruhlar arasında olan bir savaştır. Bu savaşlarda bedenlerden, maddî vücutlardan önce ruhlar, mânevi vücutlar, yani varoluşlar düşer, tutsak olur, yenilgiye uğrar. Ya da tersine düşürür, tutsak eder, yenilgiye uğratır.
Bu bir zihniyet savaşıdır. Karayla akın savaşıdır.
Bu bir hayat tarzı, dünya görüşü, yani bir medeniyet savaşıdır.
Bedenimin, maddî vücudumun, benliğimin özü olan ruhumun bir aleti, bir kemanı, bir silâhı, bir donatımı olduğuna inanıyorum.
Düşmanı 12’den vurmak için kullanılan bir silâh.

Gençlik ve Spor İl Müdürlüğünün, yani tek adam rejiminin kitaba ilgisini anlamak kolay. Amaçları belli. Gençleri bir “Diriliş Cephesi” olduğuna ve bu cephenin kutsal bir savaş yürüttüğüne inandırmak istiyorlar. Savaşın tarafları belli: Ak ve kara. Her gencin “AK” tarafta yer alması ve kendisini sürmekte olan savaşta görev alan, “Düşmanı tam 12’den vuracak” bir silah olarak görmesini sağlamak.

Bu bir “medeniyet savaşı”; yani Müslüman olanlar ve bu medeniyetten olmayanların savaşı. Tam rejimin istediği türde, kutuplaştırıcı ve düşmanlık üreten basit bir kurgu. Hakikate uyanlar, yani Müslümanlar, yani sağcılar, yani haklı olanlar. Düşman tanımı gayet geniş: Karşı çıkanlar. Kötüler zaten kitapta yazılıymış: Onlar gavur, onlar tanrıtanımaz, onlar şeytana uyanlar. Onlar, “uğursuz topluluk” olarak tanımlanmış solcular.

Yapılmak istenen korkunç. Bu gibi kitaplarla çocuklara ve gençlere dogmalarla dolu bir öğreti belletmek isteniyor. Yöntem gayet basit. Dogmaları uçlarından birbirine bağlayıp, en sonunda en sorgulanmaz olana, yani kitaba dayandırıyorlar. Kitapta yazan yanlış olamayacağı için, “Diriliş Cephesi” haklı ve her gencin “AK” tarafta yer alması gerekli. Tüm kurgu doğrulanmış oluyor. Sonra? Her genç bir nefer. Her genç basit bir maşa. Reis göreve çağırdığında savaşa koşacaklar.

Yıllardır sürdürülen “dindar ve kindar” nesiller üretme çabası işte bu gibi mide bulandırıcı diriliş yalanlarına dayandırılıyor. Çaba kitap dağıtımı ile sınırlı değil, elbette. Mart ayında düzenlenen “Medeniyetimizin Dirilişi: Sezai Karakoç” etkinlikleri bir başka örnek. İlk bakışta etkinlikleri Eğitim Bakanlığı düzenlemiyor. İmzalanan protokol kapsamında “Anadolu Mektebi” düzenliyor. Bir sivil toplum kuruluşu; hani inanırsanız. Diriliş yalanları 30 kadar kentte, “yazar okumaları” diye işleniyor. Hani, yutarsanız.

Sezai Karakoç vb. yazarlar yıllardır birer edebiyatçı olarak gösterilip, çocuk ve gençlere dayatılıyor. Geçen yıl yapılan 11. İstanbul Edebiyat Festivali kapsamında bir özel oturum düzenlenmesi, İstanbul İl Millî Eğitim Müdürünün konuşma yapması boşuna değil. Müdür şöyle diyor: “Çocuklarımızın edebiyatçılarımızı tanıması eserlerini okuması bizim için büyük bir mutluluk kaynağıdır. İstanbul'u Okuyorum Projemizle bütün ilçelerimizde yazarlarımızla çocuklarımızı buluşturuyoruz. Kurduğumuz okuma grupları nitelikli eserleri okumaya devam ediyor.” Bu projede elbette ki, Mehmet Akif ve Sezai Karakoç konuşuluyor. Sezai Karakoç özel oturumu “İstiklal Marşı Şairi Mehmet Akif Ersoy’a ithaf” ediliyor. Çünkü her ikisi de diriliş efsanesi için önemli. Etkinlikte Sezai Karakoç göklere çıkarılıyor. Çünkü o bir dava adamı. Bütün yaşamını, “Doğu-Batı çatışması” ile şekillendiren bir edebiyatçı.

Rejimin Sezai Karakoç sevdası işte böyle. O bir dava adamı; “Diriliş Cephesi” sözcüsü. Dünyasını ve yaşamını, “Doğu-Batı çatışması” ile şekillendiren biri. Kitabında açık olarak söylediği gibi, savaş çığırtkanı: “Dâvamız ve dâva için kavgamız hakikat dâvası, hakikat savaşıdır.” Kin, nefret ve savaş çığırtkanı olmak artık çok değerli. Öyle ki, Sezai Karakoç adı 2013’den beri liselere veriliyor.

Bugün rejimin derdi, “dindar ve kindar” nesiller üretmek. Çocuklara ve gençlere düşmanlık ve dogmalar içeren “yerli ve milli” bir direniş efsanesi belletmek. Sezai Karakoç vb. dava yazarlarını yüceltmeleri bundan. Çünkü savaş siyaseti bunu gerektiriyor. Türkiye’de, Suriye’de, Irak’ta, Libya’da olası insan hakkı ihlallerin kolayca haklı çıkarılmasını sağlayabilecek dinci, milliyetçi, ırkçı, cinsiyetçi, militarist bir, kurgu gerekiyor. Bu kurgu Türkiye’de her geçen gün yayılıyor. Hem de her mecradan. Kimsenin kuşkusu olmasın.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...