17 Mayıs 2020 00:07

Avukat ve baro

Fotoğraf: Akın Çeliktaş/DHA

Paylaş

Tarih mücadelelerin ürünüdür.

Avukatlık tarihi de iktidarın cezalandırma kudreti ile savunma arasındaki mücadelelerin ürünüdür.

İlk toplumlardan günümüze tüm toplumsal örgütlenme biçimlerinde ‘ceza adaleti’, o toplumsal örgütlenmenin yapılanmasına ve işleyişine egemen, baş kaldırılamaz iktidar gücünün toplum düzenini ihlal edenler üzerinde sahip olduğu varsayılan “Mutlak cezalandırma kudretindeki” toplumsal meşruiyet zemini olarak ifade edilmiştir.

‘Ceza adaleti’ aslında toplumsal yapıyı oluşturan bireylerin biyolojik/doğal yetisi olan fiziki güçlerinin toplumsallaş(tırıl)mış halinden üretilen kavramsal bir belirlemedir. Bu kavramsal ifade bireylerin hak aramak, hakkını elde etmek, ihlal edilmiş haklarını ihya etmek, ihtilafları çözmek için bireysel güçlerini meşru zemin dışında kullanmamayı taahhüt etmeleri,  ‘bireysel gücün’ yerine ‘kamu gücünün’ ikame edilmesi fikriyatını özetler: Fikriyatın temeli, yargılama süreciyle bireysel gücün toplumsal güce (kamu gücüne) dönüşmesini örgütlemeye dayanır; ihtilaflı taraflar arasında, tarafların kullanmadıkları bireysel güçleri yargılama sürecinde çelişir, çatışır sonunda ‘kamu gücüne’ dönüşerek toplumsallaşır. Kamu gücü toplumun kamu gücünü kullanma yetkisi olan kişi ve kurumları harekete geçirir. Kamu gücü lehine oluşan taraf artık bireysel gücünü değil bu kişi ve kuruluşlar aracılığıyla kamu gücünü kullanır ve hakkını elde eder.

Doğal/biyolojik bireysel gücün toplumsallaş(tırıl)ma süreci tarihsel gelişiminde bireyin kendi gücüne yabancılaşmasına; siyasi iktidarın bireysel gücün yerine ikame edilen kamu gücünü ‘Toplumun siyasi örgütlenmesi olan devletin sahip olduğu’ ‘Mutlak cezalandırma kudretini’ kullanma yetkisine sahip çıkarak bu yetkiyi tekelleştiren yapılanma ve kurumların örgütlenebilmesine yol açmıştır. Birey kendi gücüne yabancılaştıkça siyasi iktidarın kendine mal ettiği ‘Devletin mutlak cezalandırma kudreti’ toplumsal birlikte yaşamanın inkar edilemez gereği, tartışılamaz gerçekliğiymiş gibi kabullenilsin istenmiştir. Ahlak, din, ideoloji vb.’nin katkısıyla bunda başarılı olunmuştur.

Avukat tarih sahnesine yargılama faaliyetlerinde iktidarın cezalandırma kudretindeki mutlak otoriteyi hatta bu kudretin kendisini sorgulayan, sarsan, tehdit eden karşı güç olarak yerini almış, mutlak cezalandırma kudretine karşı ‘savunma’ hücumunu şiar edinerek toplumsallaş(tırıl)ma  sürecinde kendi tarihinin mücadelesini başlatmıştır: Savunma cezalandırma gücünün karşı gücüdür; cezalandırma gücü de savunmanın karşı gücüdür; savunmanın gücü ile mutlak cezalandırma gücü biri diğerinin varlığını sorgulayan, tehdit eden iki zıt güçtürler.

Bu nedenledir ki, toplumsallaşmanın tarihsel sürecinde iktidar gücünü ellerinde tutanlar toplum düzeninde adaleti sağlayacağı umulan ‘yargının’ örgütlenmesinde ve işleyişinde ‘savunmayı’ dışlamışlar, onun bağımsız bir güç olarak yapılanmasının önüne tükenmez engeller dikmişlerdir. Savunmayı savunan avukatı yargılama faaliyeti dışında tutabilmek, onu uysallaştırabilmek, itaatkar kılabilmek için yeri gelmiş sanığı bir başkasının savunmasını yasaklamış, yeri gelmiş mahkemenin kurulması ve yargılama sürecinin başlaması için tıpkı savcı ve yargıç gibi avukatın katılımının da zorunlu olmasına karşı çıkmış, yargıca avukatı duruşmadan  çıkartarak yargılamaya devam etme yetkisi tanımış, avukata kendi delillerini bizzat toplama yetkisini tanımamış, avukatın soruşturma dosyasındaki delillere ulaşmasını engellemiş, avukatı yaptığı yazılı/sözlü savunma ve dosyaya sunduğu deliller nedeniyle ceza ve disiplin tehdidiyle sindirmek istemiş, onu müvekkili sanıkla ve sanığın işlediği iddia edilen suçla özdeşleştirmiştir.

Avukat tüm bu yasaklarla, engellerle, kısıtlamalarla mücadele etmeyi halkın hak arama özgürlüğünün teminatı olan savunmayı savunma adına cesaretle ve inatla sürdürmektedir.

İşte onun için ‘Avukat özgürdür’, onun için ‘Avukat Ddokunulmazdır’, onun için ‘Avukat bağımsızdır’.

Avukatın yargılama faaliyetindeki özgürlüğünü, dokunulmazlığını, bağımsızlığını sağlayan, koruyan, işlevsel kılan kurum ‘BARO’dur. Baro gücünü, yargılama faaliyetinin meşruiyetini iktidarın mutlak cezalandırma kudretinde gören siyasi iktidara karşı meşruiyeti halkın egemenliğine dayandıran avukatın direncinde, muhalif ruhunda bulur. Halk kendi yararını siyasi iktidara, iktidar güçlerine karşı başını dik tutan, muhalif olmasını bilen baroda görüyor.

Özellikle otoriter ve despotik devlet biçimlerinde siyasi iktidarlar avukatı yargılama sürecinden dışlayabilmenin bir yolu olarak baroyu yargının asli, olmazsa olmaz kurumu olmaktan çıkartmaya uğraşır; olmadı ‘devlet avukatını’ örgütleyen ‘devlet barosu’ kurmaya çalışır. Günümüzde de Milli İrade Devleti yargı örgütlenmesinin avukatını ve barosunu üretme çabalarıyla karşı karşıyayız. Yapılması gereken yargılama faaliyetinde cezalandırma kudretine dayanmayan bir ceza adaletine ulaşılabilecek toplumsal yaşam biçiminin yapılanmasını öngören bir toplum tasarımını savunmak, bunun gerçekleşmesine giden mücadele yollarını bulmaktır.

Her ilde birden fazla baronun kurulması, baro yönetimlerinin nisbi seçimle belirlenmesi vb. iktidar tarafından yasa tasarısı olarak öneriliyor. Bu girişimlere karşı mücadelenin başını bizzat yargının bağımsız ve asli, dokunulmaz, vazgeçilmez kurumu baroların ve yargıda savunmayı işlevselleştiren avukatların çekmeleri gerekmez mi?

Öyle olması gerekir. Oysa, Türkiye Barolar Birliğinin ‘Meslektaşlarımıza ve kamuoyuna duyuru’ başlığıyla 11.05.2020 tarihinde yayımlanan başkanlık açıklamasında, TBB Başkanı Metin Feyzioğlu’nun ‘çoklu baro’ önerisine karşı, ‘Bir ilde çok baro kurulmasının terör örgütlerine ve onları kullanan emperyal güçlere fayda sağlayacağını, bu örgütlerin sempatizanı olan marjinal yapıların büyük maddi fonlarla kendi barolarını kurabileceklerini, yabancı baro birlikleri ve uluslararası meslek örgütlerinin Türkiye’de yalnızca bu yapıları muhatap alarak iç ve dış kamuoylarını istedikleri gibi manipüle edebileceklerini’  ifade etmiştir.

Avukat ve avukatın barosu konusunda ciddi, hassas, mücadeleci bir bilgisi olmadığı anlaşılan TBB Başkanı’nı bu ifadesiyle, kendi çapında ve kendi üslubuyla, ‘Devletin, dolayısıyla siyasi iktidarın mutlak cezalandırma kudretine sahip olduğu’ görüşüne baro ve avukat cenahından büyük, derin bir katkı sağlamak istemiştir. Neyse ki, savunmanın zıttı cezalandırma kudretinden yana olan bu görüşe savunmanın temsilcileri avukatların ve baroların büyük çoğunluğu sahip çıkmamıştır.

Tarih mücadelelerin ürünüdür.

Avukatlık mücadelesi tarihinin geleceğinde, ülkemde ilk kez avukatlar ve barolar, Birliği baroların üst kurumu sanan, öyleymiş gibi davranan ve devletin, dolayısıyla siyasi iktidarın mutlak ceza kudretini meşrulaştıran birlik başkanına karşı mücadele etmekle karşı karşıya kaldıkları anlatılacaktır. Ne hazin!..

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...