13 Mayıs 2020 00:28

Barolar meselesi

Recep Tayyip Erdoğan

Fotoğraf: DHA

Paylaş

Her darbe döneminde darbeciler; barolar, tabip odaları ve mimar-mühendis odalarını hizaya getirmeye çalışır. Muhalefetin sesini iyice kısmışlar (Hatta partileri kapatmışlar), basını cezalarla baskı altına almışlar, sıra barolar ve diğer meslek odalarına gelmiştir. Kenan Evren de barolar, tabip odaları ve mühendis odaları ile çok uğraşmıştır. Barolar için, “Seçimlerde solcular seçim salonuna gidiyor ve yönetimi alıyor, sağcılar seçimlere gitmiyor” diyerek, seçimlere katılma zorunluluğu getirmiş, devlet kurumlarında çalışan avukatların barolara üye olması zorunluluğunu kaldırmış, hatta İstanbul Barosunun kapısına kilit vurmuş ama ilk seçimlerde yine çağdaş avukatlar grubu seçimleri almıştı. Diktatörler şunu anlayamıyor. Kendine hukukçu diyen biri diktatörleri destekleyemez. Diktatör sevenler çıksa da hukuk kurumlarında çoğunluğu oluşturamaz.  

Diyorlar ki, barolar dine hakaret etti. Hadleri olmayan bir konuda açıklama yaptılar, Diyanet İşleri Başkanı hakkında suç duyurusunda bulundular. Politik tutum alıyorlar vs.

Oysa Ankara Barosunun yaptığı ve diğer baroların da desteklediği davranış barolara Anayasa ile verilmiş görevdir. Nasıl mı?

Barolar Anayasa ile kurulmuştur. Avukatlık Kanunu’na uygun olarak çalışırlar. Hukukun üstünlüğü, Anayasa’ya ve uluslararası sözleşmeye aykırılıklar konusunda doğrudan dava açabilirler, suç duyurusunda bulunmaları ise tartışmadan varestedir. İzmir Barosu 25.11.2014 tarihli ÇED Yönetmeliği  (3. köprü ve çevre yolları) konusunda bir idari dava açmış, Danıştay 14. Dairesi Baronun bu konuda dava açma yetkisi yoktur diye karar vermiş, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, Danıştay 14. Dairesinin kararını bozmuştu (Özer Akdemir’in Evrensel’de yayımlanan haberi). Daireler Kurulu kararında şöyle diyor: “Barolar …meslek kuruluşu olmalarının yanında hukukun üstünlüğünü korumak ve savunmakla da yükümlüdür…”

Diyanet İşleri Başkanı, uluslararası sözleşmeler, Anayasa ve yasalarda bütün yurttaşları kanun önünde eşit olduğunun, hiçbir yurttaşın ırk, milliyet, dini inanış ve diğer farklılıkları nedeniyle aşağılanamayacağı, hakarete uğratılamayacağı, farklı muamele görmeyeceği vb. konusunda güvenceler getirmişken, bazı yurttaşları cinsel yönelimleri nedeniyle suçlamış, aşağılamış ve diğerlerini onlara karşı kışkırtmıştır. Üstelik, Anayasa’nın 136. maddesinde “…Diyanet İşleri Başkanlığı, laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasi görüş ve düşüncelerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek…görevleri yerine getirir.” denilmişken.

Diyanet İşleri Başkanı, uluslararası sözleşmeler, Anayasa ve yasalar karşısına Kur’an hükümlerini koyamaz, Kur’an hükümlerinin kanunlar yerine uygulanmasını isteyemez. Örneğin bir hırsızın elinin kesilmesini savunamaz, zina yapan kadının taşlanarak öldürülmesini savunamaz, köleliği- cariyelik kurumunu savunamaz. Türkiye sanıyoruz hâlâ bir şeriat devleti değildir. Diyanet İşleri Başkanı yasaları ihlal ettiğinde her yurttaş gibi barolar da Anayasa’dan aldıkları yetki ile suç duyurusunda bulunabilirler. Diyanet İşleri Başkanlığının yasalara aykırı bir tasarrufu olduğunda idari dava açabilirler.

Baroların Diyanet İşleri Başkanına tepkisinden rahatsız olanlar, onun açıklamasını savunanlardır.

İktidarın hukuku ve yasaları yok saymasına karşı baroların gösterdiği tepkiler az biledir.

İktidarın sık sık bir tehdit unsuru olarak öne sürdüğü, yasal değişiklikler baroları da, meslek örgütlerini de susturamaz. Sadece baroları ve meslek örgütlerini çalışamaz hale getirir. O da gitmelerini kolaylaştıran yeni bir adımları olur.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...