10 Mayıs 2020 23:58

Türkiye pandemide normalleşmeye hazır mı? Tabloya bak riski gör

Yürüyüş yapan 65 yaş üstü bir çift.

Ankara | Fotoğraf: Mustafa Murat Kaynak/AA

Paylaş

Koronavirüsle mücadele kapsamındaki 4 aşamalı ‘normalleşme planı’nda birinci aşama bugün başlıyor.

Öncesinde sürecin iyi yönetildiği, başarılı bir dönem geçirildiği kanısı yaygın. Muhalefete, “Çıksınlar yiğidin hakkını teslim etsinler. Başarıyı takdir etsinler” çağrısı yapan da.

Oysa...

Bir yerinden bakınca başarı...

Bir yerinden bakınca çöküntü...

Baktığın yere göre değişebilecek bir tablo ile karşı karşıyayız.

Öyleyse ne peşinen ‘takdirname’ vermek doğru ne de ‘kırıklarla’ dolu bir karne verip kenara çekilmek.

Sağlık Bakanı’nın “Performansı beğenilen” liderler dizilişinde ilk sıraya yerleşmiş olmasına aldanıp rahatça hareket edebilecek durumda değiliz zira!

‘Normalleşme’ döneminde riski en aza indirmenin ilk adımlarından biri şu olmalı: Bundan önceki sürece gerçekçi ve bütünlüklü bakıp ders çıkarmak.

BAŞARI KISTASI: YAYILMASINI DURDURAMADIK AMA AZ ÖLDÜK

Türkiye’de yaklaşık 3 bin 800 kişi virüs nedeniyle hayatını kaybetti.

Binlerce çocuk yetim kalmış, binlerce ailenin canı yanmış, binlerce ailenin canı gitmiş!

Neye göre az?

İtalya, İspanya, İngiltere ve ABD’ye göre...

Bu ülkelerde ölüm sayıları on binlerle ifade edilirken Türkiye’de bu oranın binlerle ifade ediliyor olması iyi görülüyor.

Herhangi bir ülkede ölümlerin az olması şu üç koşula bağlanıyor: Etkili önlem, sağlık sisteminin iyi işlemesi ve nüfusun genç olması.

Üçüncü madde (genç nüfus) ister istemez şu soruyu gündeme getiriyor: ‘Başarıdan’ söz edebilmek için nüfusları çok yaşlı ülkelerle değil de, Türkiye’yi demografik açıdan kendisine benzeyen ülkelerle kıyaslamak gerekmez mi?

Avrupa Birliği İstatistik Ofisinin verilerine göre...

Avrupa’daki yaşlı nüfus ortalaması yüzde 20.

Türkiye’de yaşlı nüfus oranı ise yüzde 8.8. Avrupa ortalamasının çok altında. Türkiye bu oran ile 41 Avrupa ülkesi içerisinde 40’ıncı sırada yer alıyor.

Ölümlerin fazla olduğu İtalya’da bu oran yüzde 22 ile ortalamanın üzerinde.

Nüfus üzerinden bir kıyaslama yaptığımızda karşımıza hiç de başarılı bir tablo çıkmıyor. O tabloya geçmeden önce vurgulayalım ki; Türkiye salgının en fazla yayıldığı ülkelerden birisi. Vaka sayısı bakımından dünyanın ilk 9 ülkesi içerisinde yer alıyor.

ÜLKE            VAKA SAYISI              TEST SAYISI

ABD               1.330.564                     8.735.297       
İspanya:         262.783                        2.467.761
İtalya              218. 268                      2.514.234
Britanya          215.260                       1728.443
Rusya             198.676                       5.221.964
Fransa             176.079                       1.384.633
Almanya        170.998                        2.755.770
Brezilya          147.261                        339.552
Türkiye          137.115                        1.334.411

9 Mayıs tarihli bu tablodan da görüleceği üzere...

Türkiye’nin test sayısı İspanya ve İtalya’nın yarısı, Rusya’nın ise dörtte biri düzeyinde. Türkiye’nin virüsün en fazla yayıldığı ülkeler sıralamasındaki dokuzunculuğu yapılan test sayıları artmış olsa değişebilirdi.

Dr. Serdar Savaş test ve vaka arasındaki ilişkiyi birkaç maddede şöyle özetliyor:

Bir; Türkiye’de hastalığın kümelendiği yaş aralığı 20 ve 40 yaş arası. Bu yaş grubu salgını hafif ve belirtisiz geçiriyor. Bu şekilde geçirenlere test yapılsaydı vaka sayısı artacaktı.

İki; Test yapılsa bile kişinin testte virüsü negatif verme oranı oldukça yüksek. (Türk Tabipleri Birliği Covid-19 İzleme Grubu Üyesi Prof. Kayıhan Pala şu bilgiyi veriyor: Kovid-19 klinik tablosu olduğu halde testi pozitif gelmeyenlerin oranı, pozitiflerle kıyaslandığında üç-dört kat daha fazla. Sağlık Bakanlığı kayıtlarında da ön tanıya girmiş vaka sayısının 600 binin üzerinde olduğuna ilişkin bilgilerimiz var)3. Bunlar eklenseydi sayı değişecekti.

Üç; test kuvvetli şikayeti olanlara yapıldı. Pozitif çıkan ve hastaneye başvuranların sayısı toplam vakaların yüzde 15 yüzde 20’si civarındadır. Genel tarama yapılsaydı sayı artacaktı.

TÜRKİYE GENÇ ÖLÜMLERDE EN KÖTÜLERDEN

Gelişmiş yaşlı ülke ekonomileri bir kenara bırakıldığında... 

Türkiye gelişmekte olan ülkeler içinde ölüm sıralamasında en kötü ülke çıkıyor.

Tespit edilen vaka sayısı Türkiye’den 70 bin fazla olan Rusya’da ölümler Türkiye’nin yarısı; 1827.

Gelişmekte olan Avrupa ülkeleri arasında milyon kişiye düşen vaka sayısına bakalım:Bu tablonun arka yüzünde başka bir gerçek daha var. Ülkemizde 60 yaşından önce koronavirüsten ölenlerin oranı Avrupa’dan katbekat fazla. Kimi hesaplamalara göre

Bu oran Avrupa’dan 4, dünya ortalamasından 9 kat fazla.

Demek oluyor ki...

Test sonucu öldükten sonra çıktığı için dahil edilmeyenler, hastaneye gelemeden evinde vefat edenler gibi listeye girmeyenler dahil edilse dahi...

Türkiye ölüm sayısı bakımından yaşlı merkez Avrupa ülkelerine göre oldukça iyi.

Lakin kendi kategorilerine göre oldukça kötü durumda. 

SAĞLIK SİSTEMİNİN ÇÖKMEMESİ KİMİN BAŞARISI?

Türkiye’yi koronavirüs salgınını yönetmekte başarılı bulanların iki ortak noktası var. Birincisi ölümün az olması. İkincisi ise olayın sağlık sistemini çökertecek boyuta gelmemiş olması. 

Dünyadaki örneklere de baktığımızda gördük ki...

Salgınla mücadelede başarılı ülkeler listesini oluşturan temel faktör devlet kapasitesi (ABD ve İngiltere’nin sorunu devlet kapasitelerinin zayıflığı olmayacağına göre) değil.

Yakın geçmişte ‘SARS’ deneyimi yaşamış olmak da tali faktör.

Elbette Singapur, Güney Kore, Tayvan’ın yakın zamanda böylesi bir salgını yaşamış olmaları personel ve ekipman olarak bu salgına fiilen daha hazırlıklı girmiş olmalarını getirdi.

Fakat asıl faktör geçmiş sosyal devlet deneyiminden baki kalan bazı kurum ve alışkanlıkların varlığıydı. Yani neoliberalizmin vazettiği devlet anlayışına olan göreceli mesafeydi!

Bu Türkiye için de geçerli.

Emekli Sağlıkçı Rabia Tuncer’in özetlediği gibi...

Sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesine karşı yıllarca, başta SES, sağlık meslek odaları, çeşitli siyasi parti ve kitle örgütleri olarak mücadele verdik. Bugün başta Sağlık Bakanı ve yöneticiler, sağlık hizmetlerinin sunumunun ve sağlık çalışanlarının donanımının birçok ülkeye göre iyi durumda olduğunu söylüyorlar. Bahsi geçen ‘Verili durumdaki sağlık hizmetlerinin sunumu’ yıllarca verilen mücadeleler sonucunda elde kalandır”.

Yani AKP’nin sağlıkta liberalleşmeyi tümüyle başaramamasının getirdiği bir başarı yaşıyoruz!

Tıp fakültesi hastanelerinin, iktidarın üvey evlat muamelesine rağmen ayakta kalmış olmasına borçlu olduğumuz bir başarı hikayesi.

İktidarın üniversite hastanelerini etkisizleştirmek için yaptıklarına, Cerrahpaşa’yı bölmesine rağmen direnen üniversitenin başarısına tanık oluyoruz.

EN YETERSİZ EKONOMİK PAKET!

Kapatılan işyerleri, işten atmalar, ücretsiz izne göndermeler...

Derken...

İşsizler ordusuna yeni 5 milyon eklendi. İşsizlik yüzde 30’a dayandı.

Bir kısmı maalesef işe dönemeyecek. Yüzde 25’lerden pandemi sürecinde yüzde 40’lara dayanan genç işsizliğin bu yılı yüzde 30’larda kapatması bekleniyor.

Buna karşın ülkeler, ağırlıklı olarak şirket destekleri olsa da, trilyon dolarlık kurtarma paketleri açıklarken Türkiye sadece ve sadece 15 milyar dolarlık yardım paketi oluşturdu.

Çoğu faiziyle birlikte alacak ertelemesi.

Vatandaşa doğrudan verilecek destek şöyle...

Yaklaşık 4.3 milyon haneye verilen 1000’er lira…

Ücretsiz izne çıkarılanlara 1177 lira aylık.

Maaşı 1500 liranın altında olan 650 bin emeklinin maaşının 1500 liraya çıkarılması… Öğretmenlere ek ders.

Sağlık çalışanlarına performans ödemeleri…

Hepsinin toplamı 1 milyar dolar.

Capital Economics tarafından hazırlanan aşağıdaki tablonun gösterdiği gibi Türkiye’nin açıkladığı paketin milli gelire oranı diğer ülkelerin oldukça gerisinde. Sadece Almanya, Amerika gibi büyük ekonomilerin değil, kendi klasmanında yer alan ülkelerin bile çok gerisinde.

GEÇMİŞ TUTUM GELECEĞE REFERANS VERMİYOR.

Salgının başlarında, uzunca süre iktidar Türkiye’de hiç vaka olmadığını iddia etti. Hatta bu iddialara kuşkuyla bakan insanları hedef gösterdi. Sonra bu stratejinin uzun süre sürdürülemeyeceği anlaşılınca uyarıları gecikmeli de olsa hayata geçirdi.

Karantina uygulaması gecikmeli geldi.

Sınırları kapatmak, uçuşları durdurmak, iş kollarını paydos etmek hep sonradan geldi. Sokağa çıkma yasağı yaşlı ve gençler için nice sonra geldi. Geriye kalanlar için sokağa çıkma zaman zaman uygulandı. İlk uygulama tarihi 10 Nisan’da skandal yaşandı.

Koronavirüsün kontrollü yayılımı sağlandı.

Sürü bağışıklığı yöntemi uygulandı.

Sonuçta başarılı sayılan iki tablo çıktı: Sağlık sistemi çökmedi ve yaşlı Avrupa’ya ve ABD’ye göre daha az insani kayıp verildi.

Şimdi buradan hareketle...

Normalleşmede tehlike bir: Genç nüfusun varlığı ölümün azlığını azaltsa da normalleşme sürecinde tehlike. Bu virüsü kapanların yüzde 30’u hiçbir belirti göstermeden, yüzde 55’i hafif belirtilerle süreci atlatıyor (Dr. Serdar Savaş). Nerede ne kadar vakanın olduğu bilinmiyor. 4 milyon Suriyeli mültecinin kaç tanesi virüslü, meçhul!

Gençlerin en çok öldüğü ülkelerden birinde normalleşme de tehlike barındırıyor.

Normalleşmede tehlike iki: Baştan beri işçilere sürü bağışıklığı uygulandı. Sendikaların verilerine göre yüzlerce işçi öldü. Her gün yenileri ekleniyor. Şimdi yeterli ekonomik destek paketi hazırlanmadığı için esnaf işyerini açmak için can atıyor. Düğün salonları 1-1.5 metre uzunluktaki sopalarla (Ne kadar mümkünse) halay çektireceğini söylüyor. Kulüplerden pozitif vaka haberleri geliyor. Hükümetin ekonomik destek vermemesi risk iştahını kabartıyor.

Normalleşmede tehlike üç: Halka ne olup biteceğini anlatmak, danışmak, fikir almak iktidarın tarzı değil. Uyarılar ancak tehlike büyüyünce dikkate alınıyor. İlk başlangıçta Bilim Kurulunun önerileri dikkate alınmış olsaydı, bugünkü noktadan da iyi durumda olunacağı  açık. Normalleşme sürecinde aynı tutumun süreceği anlaşılıyor.

Tek başına sağlık kurtarmaz: Erken ve doğru tedavi, Bilim Kurulunun doğru tedavi yöntemi kullanması, yoğun bakım yatak sayısının fazlalılığı gibi etkenler de bu sürece elbette olumlu katkı sundu. Fakat asıl başarı sağlık personeli ve kamusal sağlık birikiminin iktidara rağmen hâlâ iyi olması. Kamusal sağlıkta ısrar sürmeli.

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca da, “Yoğun bakım desteğine ihtiyaç duyanların sayısındaki azalma devam ediyor. Yapılan test sayısına göre, yeni tanı konan vaka sayısında düşüş devam ediyor. Tedbiri elden bırakmayalım” diye adeta yalvarıyor. Sağlığın tek başına yeteceği yanılgısı büyük bir tehlike!

Sonuç: İktidarın pandemi sürecindeki tutumu geleceğe sağlam bir umut vermiyor. Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Hasan Tezer’e kulak verelim: “2’nci dalga kaçınılmaz olur, 3’ncü dalga bile görülebilir”.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...