29 Nisan 2020 20:08

Koronavirüs salgınında mahpuslar

Yatakları dezenfekte eden çalışan

Sincan Cezaevinde yapılan dezenfekte işlemi | Fotoğraf: DHA

Paylaş

Genel olarak koronavirüs salgınında (pandemisi) mahpusların yaşam ve özgürlük hakkı/durumu özellik arz ediyor.

Türkiye söz konusu olduğunda da iki güncel boyut var.

İlki infaz yasası değişikliği, ikincisi infaz yasası değişikliğinden bağımsız olarak koronavirüs pandemisi ( salgını) nedeniyle mahpusların durumu. Yaşam ve özgürlük hakları...

İnfaz yasası değişikliğinin gerekçesinde Adalet Komisyonu raporunda (06.04.2020) şöyle denmekteydi. “Getirilen düzenlemede son zamanlarda yaşanan koronavirüs salgınına ilişkin alınması gereken tedbirlerin yansıması niteliğinde düzenlemeler bulunmakla birlikte, esasen düzenleme uygulamada ortaya çıkan aksaklıklar ve ifade edilen görüşler doğrultusunda siyasi partiler dahil tüm paydaşların görüşleri alınarak yoğun ve titiz bir çalışmanın neticesinde ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla konunun yeterince tartışılmadan gündeme getirildiği yönündeki eleştiriler yerinde değildir. Salgın hastalık nedeniyle vücut ısısı ölçümü, maske ve hijyen ürünlerinin dağıtımı ve sosyal mesafenin korunması vb. sağlık koşullarının oluşturulması için gerekli tüm tedbirler teklifin müzakeresi sürecinde alınmıştır.” (s.36) 

 (...) “Başta infaz sistemine ilişkin kalıcı değişiklik olmak üzere önemli düzenlemeleri içeren teklif, kamuoyunda yeterince tartışılmamış ve sivil toplum örgütlerinin görüşleri alınmamıştır. Bu nedenli kapsamlı bir teklif, infaz hakimlerinin yetkisinin genişlemesi gibi aciliyeti olmayan kalıcı düzenlemeleri yönüyle, koronavirüs (Kovid-19) salgın hastalığının herkesin  sağlığı için tehdit oluşturduğu bir dönemde, toplantıya katılanların sağlığını risk altına atarak, katılımın sınırlı olduğu uzun müzakerelerle görüşülmemelidir. İvedilikle cezaevinde bulunan herkesin yaşam hakkını koruyan dar kapsamlı bir düzenleme getirilmesi yerine tercih edilen yöntem yerinde değildir. Dünya, neredeyse tüm kıtalara yayılan, binlerce insanın hayatını kaybetmesine neden olan küresel ölçekte koronavirüs salgını tehdidi altındadır ve salgınla mücadele etmek üzere olağanüstü tedbirler hızlı bir şekilde hayata geçirilmektedir. Ülkemizde ise cezaevleri, kapasitelerinin çok üzerinde doluluk oranlarıyla risk alanlarının başında gelmektedir. Cezaevlerindeki kullanım alanları hijyenden yoksun, havalandırması yetersiz, temizlik ve dezenfektan ürünlerine erişim kısıtlı, sağlık hizmetlerine erişim çok güç ve cezaevinde bulunanların bağışıklık sistemi zayıftır. Bu tespitler ulusal ve uluslararası birçok kurum ve komisyonun raporlarında da dile getirilmiştir. Yaşam hakkı, gerek Anayasa’da gerekse de diğer mevzuatlarda dokunulmaz ve vazgeçilmez bir hak olarak düzenlenmiştir. Bu yönüyle devlet, herkesin yaşam hakkını koruma ve sağlıklı bir yaşam alanı oluşturma noktasında pozitif bir yükümlülük altındadır. Salgının ölümcül olması karşısında, alınacak tedbirlerde ayrımcılık yapılmamalıdır. Ancak teklif, kapsam dışında bıraktıkları bakımından sorunludur. Öncelikle tutukluluk bir tedbirdir; tutuklular da masumiyet karinesi altındadırlar. Bu nedenle tutukluluk hallerine son verilmelidir. Diğer yandan 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun kapsamı ve uygulamaları, geniş takdir yetkisi tanıması ve terör suçu eylemlerinin temel hakların kullanımını ortadan kaldırır mahiyette çok geniş yorumlanması nedeniyle sorunludur ve sıklıkla eleştirilmektedir. Düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamındaki ifadeleri nedeniyle çok sayıda kişi, uluslararası normlarla uyumlu olmayan bu kanun uygulamaları nedeniyle cezaevinde bulunmaktadır. Kişilerin yaşam hakkının söz konusu olduğu, içinden geçtiğimiz olağanüstü şartlarda, Anayasa’da yer alan eşitlik ilkesine aykırı infaz rejimine ilişkin uygulamalar yapılmamalıdır. Getirilen düzenlemenin bir infaz kanunu değişikliği olduğu ifade edilmesine karşın esasında 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 65’inci maddesi anlamında bir af düzenlemesidir. Teklife ilişkin görüşmelerde bu hususun dikkate alınması anayasal bir gerekliliktir.” (s.38).(https://www.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem27/yil01/ss207.pdf)

Fakat çıkan sonuç belli: Dünya çapındaki bir salgın konusunda Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi (CPT) tavsiyelerine uyulmamıştır. Mahpuslar hayati tehlike altında tutulmaktadır.

Oysa infaz yasasıyla pekala bu sorun çözülebilirdi. Çözülmedi. Şimdi Anayasa Mahkemesinde gözler.

İkinci boyut şudur: Hem TBMM hem de yargı kurumları inisiyatif alabilirler. Söz gelimi geçen hafta sözünü ettiğimiz Sakarya 2. Ağır Ceza Mahkemesinin Halis Bayancuk hakkında verdiği tahliye kararında olduğu gibi CPT tavsiyesini referans gösterebilirler.

CPT’nin “Özgürlüğünden Yoksun Bırakılan Kişilere Korona Virüs Pandemisi Bağlamında Muameleye İlişkin İlkeler”inde tutuklama tedbiri ile ilgili şöyle deniyordu:

“Ayrıca yetkililer tutuklu yargılama yerine başka alternatifleri, cezaların hafifletilmesi ile erken tahliye ve şartlı tahliye işlemlerini daha fazla kullanmalı; psikiyatri hastalarının irade dışı yatırılmasının sürdürülmesi gereksinimini yeniden değerlendirmeli (bk.ihd.org.tr).

Böyle bir imkan var ve bu inisiyatif, eşitlik ilkesi ve ayrımcılık yasağı bağlamında ve herkesin yaşam hakkı için kullanılmalıdır.

Devlet yaşatmacılık görevinin, ödevinin gereğini yerine getirmelidir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...