23 Nisan 2020 20:36

Korona günlerinde kadın emeği

Fotoğraf: DHA

Paylaş

Emeği en çok değersizleştirilenlerin gündelik hayatına devam edebilmesinde ne kadar hayati bir yerde durduğunu her an görebildiğimiz bir deneyim yarattı salgın süreci... “Evde kal” çağrılarının yapıldığı korona günlerinde sağlık emekçilerinin, gıda işçilerinin, belediye çalışanlarının, çiftçilerin, mevsimlik tarım işçilerinin, market, depo, kargo işçilerinin emeği görünür oldu... Onlara kreşlerde, okullarda, etüt merkezlerindeki eğitimcileri, evde çocuk bakan, hastalara, yaşlılara bakan, ev temizliği yapan kadınları ekleyelim... Bu emek yoksa, koronavirüs salgını gibi dünyayı saran ve gündelik hayatı felç eden bir krizde hayat sürdürülemez durumda...

Bu iş kollarının büyük kısmı ağırlıkla kadınların çalıştığı, güvencesizliğin, esnek çalışmanın, kuralsızlığın egemen olduğu, çalışanların “niteliksiz iş gücü” sayıldığı, ücretlerin düşük, örgütlenmenin az olduğu, emek gücünün en savunmasız bırakıldığı iş kolları.

ÇALIŞMAK ZORUNDA OLANLARIN ARTAN DERTLERİ

Sağlık çalışanlarının yüzde 70’i kadın. Neoliberal dönüşümün hastalıklı yüzünün en bariz göründüğü iş kolu olan sağlıkta kadın emekçilerin yaptığı işler geleneksel olarak kadınlara atfedilen, ev içi rollerinin uzantısı olarak görülen işler olduğu için de değersiz görülüyordu. Hasta bakıcılık ve temizlik işlerinde çalışan sağlık emekçilerinin ağırlıklı kısmını oluşturan kadınlar; halihazırda 696 sayılı KHK ile taşerondan sözde kadroya geçirildiklerinde birçok hak kaybına uğramışlardı ve geçim sıkıntısı yaşıyorlardı. Eğitime ara verilen okullardan hastanelere gönderilen temizlik işçilerinin büyük bir kısmı kadınlar. En fazla asgari ücret alan, hiçbir eğitime tabi tutulmadan ve yeterli malzeme sağlanmadan alana sürülen bu kadınların hiçbir güvencesi de yok. İşlerini kaybetme korkusu, salgın sürecinde alenen yaşadıkları ayrımcılıklara rağmen seslerini yükseltmelerine engel oluyor. Temizlik işçisi kadının bir eldiven, bir maskeyle bütün gün hastane içinde yaşadığı koşuşturmayı anlatırken “Bize virüsmüşüz gibi davranıyorlar” demesi bir özet...

Yine kadınların ağırlıklı olarak çalıştığı gıda iş kolunda patronların işçi sayısını artırmadan daha yoğun üretim yaptırmaktaki ısrarı, mesai saatlerini 12-14 saate çıkarmış durumda. Bazı işletmelerde iş yoğunluğundan dolayı haftalık izinler bile verilmiyor.

Market, depo, kargo işçileri arasında çok sayıda kadın var; ağır çalışma koşullarına, giderek artan iş yüklerine, sürekli işten atılma tehdidi altında uğradıkları insanlık dışı muamelelere her gün yeni örnekler ekleniyor.

Mevsimlik tarım işçilerinin, özellikle kadınlar ve çocukların iki kat ağır zorluklarla karşı karşıya olduğu, sağlıklı barınma, beslenme, içme suyu, tuvalet ile sağlık ve eğitim hakkından neredeyse mahrum yaşadığı “normal” koşullara eklenen salgın koşulları, adeta ölüme davetiye çıkarıyor. Buna rağmen mevsimlik tarım işçileri ölüm korkusu ile ekmek derdi arasında sıkışan yaşamlarını denk yapıp göç yollarına çıkıyor.

Kamu alanında uzun zamandır gündemde olan uzaktan çalışma, korona fırsatıyla uygulamaya geçirildi; salgın koşullarında faydalı olabilecek bu uygulamanın kalıcı hale getirilmesi kadın emekçiler için tehlike içeriyor.

En korunmasız kesimi oluşturan mülteci kadınlar, salgın süreciyle birlikte daha büyük bir görünmezliğe, yoksulluğa ve şiddete mahkum.

Tekstil, deri, metal gibi çarklar durduğunda gündelik hayatın etkilenmeyeceği, yani salgın koşullarında zorunlu olmayan iş kollarında faaliyet gösteren işyerlerinde çalışan kadınlar, daha fazla baskıya, ayrımcılığa uğruyor, işyerlerinin hijyeninden sorumlu hale getirilirken ilk işten atılacak olmanın kaygısıyla daha çok yalnızlığa mahkum ediliyorlar.

Her iş kolunda şiddet ve cinsiyetçi uygulamalar artıyor.

KADIN İŞSİZLİĞİ ARTIYOR

Berber, kuaför ve güzellik salonunda istihdam edilirken şu an salgın nedeniyle çalışamayan kişi sayısı 504 bin; çoğu kadın...

Alışveriş merkezlerinde istihdam edilen ve şu an çalışamayan kişi sayısı 500 bin; en az yarısı kadın.

Salgında eğitime ara verilen okullar, üniversiteler ve yurtların kantinlerinde çalışan kişi sayısı yaklaşık 150 bin; en az üçte biri kadın.

Okul servis araçlarındaki şoför ve görevlilerin sayısı yaklaşık 360 bin; servis hosteslerinin tamamının kadın olduğunu düşünürsek yarı yarıya...

Gündelik olarak evlerde çalışan yaklaşık 1 milyon kişi şu an işsiz; tamamı kadın.

Faaliyetleri sınırlandırılan ya da kapatılan lokanta, restoran ve kafelerde çalışan kişi sayısı 1 milyon 900 bin; bu işletmelerde bulaşıkçı, garson, kasiyer olarak çalışan bir hayli kadın var...

Konaklama ve yiyecek zincirleri, perakende, ticaret, tekstil, hazır giyim sektörlerinde 190 bini kayıt dışı olmak üzere 700 bin civarında kadının işini kaybedeceği öngörülüyor.

Ev eksenli çalışan ve çok farklı sektörlere iş üreten kadınlar da bu süreçte büyük oranda gelirlerini kaybetmiş durumda.

Türkiye’de resmi işsiz sayısının şimdiden 4.5 milyondan 10 milyon dolayına çıktığı, daha da artabileceği tahmin ediliyor. Bu milyonlarca işsizin büyük kısmına değen hiçbir devlet desteği yok

Ev içi yükleri, bakımı sorunu, krizde ilk işten çıkarılan olma, kayıt dışı çalışma gibi nedenlerle, herhangi bir sosyal güvenceden yararlanabilmek için gerekli prim gün sayısını çoğunlukla tutturamayan kadınların, İşsizlik Sigortası Fonu’ndan yapılan o küçücük ödemeleri bile alamayacaklarını, yoksulun da yoksulu olacaklarını biliyoruz.

KADINLAR HER KOŞULDA FAZLA MESAİDE

Salgın günlerinde artan rutin ev işleri ve bakım yükünün, dışarıdaki işin de eve taşınmasıyla taşınamaz hale geldiği açık. Kadınların emeğinin değersizleştirilmesinde ve çalışma yaşamında kırılganlaştırılmalarında en temel etkenlerden biri olan cinsiyetçi iş bölümü ve ataerkil örüntüler, kadınların salgın sürecinden çok daha fazla etkilenmelerinin de dayanağı oluyor. Bu ağır tabloya, üzerine çokça konuştuğumuz şiddeti, şiddet faillerini koruyan, kadınların hayatını hiçe sayan düzenleme ve politikaları da eklediğimizde... Kadınlar sadece bir halk sağlığı krizinden değil, yaşamın üretimini ve yeniden üretimini gerçekleştirirken kadınları iki kat ezen düzenin çarkları arasından sağ çıkmaya çalışıyor.

Bugün canımızı kurtarmaya çalışırken bize yaşatılan bu ağır sömürü, korona günlerinin ardından neyle karşı karşıya kalınacağını gösteriyor. Zaten sınıra dayanmış olan ağır yaşam ve çalışma koşullarının öldürücülüğü, korona salgınından hasbelkader kurtulmuş olan kadın emekçiler için yine ölümle yüz yüze olmak anlamına geliyor. Hepimiz yaşamı seçeceğiz elbette. Unutmamamız gereken; yaşamı seçmenin daha fazla örgütlü olma zorunluluğu demek olduğu...

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa