11 Nisan 2020

‘Makine insan’a bir adım kala!

Ekran görüntüsü Babylon Berlin'den alınmıştır

“Biz… yeni insanı yaratıyoruz
Biz makineden insanı yaratıyoruz
Acı ve korku duymayan bir android
Savaşın parçaladığı bir ruh bunun için en iyi temeldir
 Sadece öyle biri ruhunun en derin uçurumlarını bilebilir
ve sadece onun uyuşma arzusu doğal yollarla gerçekleşebilir.”

Bundan tam iki yıl önce, Yeni e’nin Mart 2018 tarihli sayısında “Babylon Berlin” dizisi hakkında “Faşizm Bir Anda Gelmez”* başlıklı bir yazı kaleme almıştım. İlk iki sezonu değerlendiren bu yazıda, dizinin polisiye bir hikayenin fonunda 1929 yılının Berlin’ine götürdüğü seyirciye yalnızca Almanya’da yaşanan toplumsal çürümeyi değil, aynı zamanda daha Naziler o kadar güçlü değilken bile devlet aygıtının hatırı sayılır bir parçasının faşizm için hazır olduğunu da gösterdiğini yazmıştık. Çürümenin, kaldırımda üç kuruş için insan öldüren katiller, yoksulluktan bedenini satan kadın ve erkekler, üç kuruşa insan çalıştıran patronlar ya da ekonominin çarkını döndüren mafyada bulunmadığını aynı zamanda polis, ordu, bürokrasi ve yargının fazlasıyla bunda payını aldığını, bunu bir fırsata dönüştürmenin olanaklarını kolladığını görmek mümkündü dizide.

İlk iki sezona gömülen polisiye fonun arkasında ise daha çok dönemin politik atmosferi aktarılıyordu. Darbeciler, burjuvalar ve devrimcilerin kakofoniye gömülmüş bu dönemde birbirleriyle mücadelesinin arasından Nazizm’in büyümesinin koşullarının nasıl oluştuğu gösteriliyordu. Dizinin bu yılın başında yayımlanmaya başlayan üçüncü sezonu ise meselenin psikolojik ve ekonomik boyutuna odaklanıyor daha çok. Birinci Dünya Savaşı hezimeti, Alman Devrimi’nin yenilgisi, büyük ekonomik kriz derken onuru kırılmış Alman halkının ‘Yeniden ayağa kalkma yollarını aradığı’ bu zaman aralığında yazının girişinde son bölümündeki çarpıcı sözlerden yapılan kısa alıntıdaki insanların ruh hallerine bakıyoruz. Ancak bu ruh ilk sezondaki hayal kırıklıklarının üzerine bir de 1929’daki büyük ekonomik bunalımı da ekleyerek kör bir karanlığa kendisini hapseden ve artık alıntıdaki gibi acı ve korku duymayan, android bir insan” olmaya namzet hale geliyor.

Savaşın parçaladığı ruhların nasıl da karşı konulamaz bir uyuşma arzusuyla dolup taştığını, borsanın suni yükselişine bel bağlayan yüz binlerin yıkımla birlikte ortada kalışının hikayesi bir yandan dizinin üçüncü sezonu. Ve evet tabii ki doğası gereği yine bir cinayet var işin içinde. Üstelik bir film setinde gerçekleşiyor bu cinayet. Dönemin ünlü oyuncularından birisi görkemli bir filmin setinde cinayete kurban gidiyor. Ve kahramanlarımız Gereon ve Charlotte bunu araştırmaya başlıyor. Dizinin 3. sezonu bir yandan önceki sezonlardan taşıdığı kimi hikayeleri de devam ettiriyor, örneğin muhafazalar ve Nazilerin iş birliği sonucu gerçekleştirilen Benda suikastının sonuçlarını da takip ediyoruz bu sezonda da. Ama asıl olarak yukarıda bahsettiğim gibi dönenin ruh halini ekonomik bir formun içine sokmaya çalışıyor daha çok bu sezon. İlk iki sezonda sıradan vatandaşın yoksulluğunu takip ederken burada daha çok Alman sermayesinin yönelimlerini, yeraltı dünyasının ekonomiyi düzenleme çabalarını görme fırsatı buluyoruz. Tabii bütün bunları birbiri ardına işlenen cinayetler bağlıyor birbirine… Sinemaya damgasını vuran Alman dışa vurumculuğundan, teknolojik gelişmelere kadar dönemin birçok unsuru da dizinin içinde kendisine yer buluyor kuşkusuz.

Kimileri bu sezonun, ilk iki sezona göre biraz daha zayıf olduğunu yazmış, söylemiş. Nasıl baktığınıza bağlı. Misal Türkiye’de dizinin ilk iki sezonunun olduğu zamanlarda “Acaba küçük Almanya mı oluyoruz” sorusu pek gündemdeydi. Ama şu sıralar “bir virüs dünyanın sonunu mu getiriyor” diye sormakla meşgulüz ve daha çok distopya okuyor/ izliyoruz. Haliyle bu sezon biraz ‘ağır’ gelebilir.

Ama bu ağırlığın diziye de bir ağırlık kattığını düşünenlerdenim. Dizinin ilk iki sezonu, faşizmi önceleyen toplumsal ve siyasal koşulları anlatıyordu seyircisine. Bu sezon bir yandan ekonomik hayal kırıklığına odaklansa da asıl olarak savaşın ruhlarını parçaladığı ve bir süre sonra farkında olmadan ‘makine insan’ olacaklara odaklanıyoruz.

Kahramanımız Gereon Rath hariç değil!

*http://yenie.net/fasizm-bir-anda-gelmez-babylon-berlin/

Evrensel'i Takip Et