Açlığın meşin yuvarlak ile imtihanı
Gündemin hay huyunda kaybolmaya teşne bir uğraş olarak özellikle yazım alanı spor, bilhassa futbol olan yazarlar için dahi sırt çevirebilmenin günden güne zorlaştığı acı detaylarla bezeli bir takvime erişiyor ömrümüz. Bir yandan global bir salgının önünde nasıl duracağına dair güven uyandıran bir tavra bürünmekte zorlanan otoritenin adımları eşliğinde zikzak yapan sağlık tedbirlerimiz, öte yandan yakın zamanda göz göre göre ölüm orucunda yitip giden bir can ve diğer tüm acılar peşi sıra bastırırken; hiç kendilerinden görüş talep edilmemişken çıkıp da “En erken haziran ayında ligleri başlatabiliriz” diyen bir TFF’ye değinecek değilim.
Fakat, konuyu açlık grevinde (Bir ilerisi olan ‘ölüm orucunu’ bilahare belirtmeden) tutma gayesi güdüyorum. Bir vicdan notu düşmeye, şahsi olarak ihtiyacım var. Öncelikle, peşinen belirtmek isterim ki; herhangi bir tavrın direniş haline sağır olmak mümkün değildir. Ancak bu hal, eylemsizliği barındıran ve kişiyi ne amaçla olursa olsun pozitif yapılardan uzaklaştıracak, yarınlardan kopararak mücadelesini verdiği gayenin gerçekleşme ihtimalini göremeyecek bir hale evriliyorsa burada soru işaretlerinin çoğalması gerektiği kanaatindeyim. Bunu desteklemek çok ama çok zor. Gönlü yeterek destekleyebilenlere hayretle (gıpta değil, katiyen) baktığımı peşinen bir not biçiminde iliştirmem icap ediyor.
Nitekim, yakın tarihin açlık grevlerine iz düşümünde elde kalan bir avucu çokça geçkin kederi düşündükçe her açlık grevi haberinde aynı acıları anımsamayanın değil sadece devrimci, insani tavrını da sorgulamak gerektiğini de bu nota iliştirmem şarttır.
Konuyu futbola getirmek, kayyum atanan belediyelerin spor kulüplerine olan hakimiyeti kadar kolay olmayacak pek tabii ki. Ancak dikkatle okuyan için, bir son dakika golü teşkil edebilir bu bağlantı, kim bilir.
Yıllar önce, daha birkaç hafta evvel sendika olsa tüm futbol emekçilerinin haklarının gözetileceğini basın toplantısında hiddetle vurgulayan Fatih Terim’in 2010’lu yıllara girerken getirttiği bir uygulama vardı. Bu uygulama, 3. Lig’de oynayan futbolculara yaş kontenjanı getirilmesiydi. Bu kontenjan nedeniyle pek çok futbolcu işsiz kaldı, pek çoğu sudan ucuz peşinatlarla 2. Lig kulüplerine imza atmak zorunda kaldı. Aradan yıllar geçtikten sonra Fatih Terim bu kez de 3. Lig’in kaldırılmasını önerdi. Bu, şimdilik gerçekleşmedi. Ancak Fatih Terim’in 2020’li yıllarda medet umduğu sendika şayet 2010’lu yıllarda aktif ve güçlü durumda olabilseydi sanıyorum ki günümüzde demeç verebileceği bir mikrofon bulmayabilirdi.
Biz yaş kontenjanına dönelim.
Yaş kontenjanı kuralı gökten indirilmiş gibi çat diye uygulamaya konulunca herkes afallamış, futbolcular örgütsüzlüğün, kolektif bilince sahip olmamanın verdiği handikaplarla sudan çıkmış balığa dönmüştü. Bu karmaşa ortamında İzmir’de bir futbolcu, açlık grevine başladığını ilan etmişti. Ancak sonrasında ona destek veren Adana’dan da bir futbolcu çıkmasına rağmen eylemleri sonuçsuz kalmış, iki futbolcu da işsiz kalmıştı.
Bu futbolculardan birisi, açlık grevinde başarılı oldu. Ancak yeşil sahalarda değil.
İzmir’de top koşturduğu Ulucakspor ile sözleşmesi yaş kontenjanı nedeniyle iptal edilen futbolcu, yıllar sonra işine geri dönmek üzere açlık grevine başlamış; CHP İstanbul İl Başkanlığı önünde 160 günlük açlık grevi sonrasında işe iade kararını elde edebilmiş olan Mahir Kılıç’tı.
Sözün özü yıllar evvel, Fatih Terim’in başını çektiği güruh tarafından yok sayılan açlık grevi eylemine bu kez bir muhalefet partisinden dönüş elde edebilmişti Kılıç. Gel gör ki iktidarda hâlâ Fatih Terimler vardı…
Evrensel'i Takip Et