24 Mart 2020 00:41

Hükümet, dünyanın virüse karşı mücadele derslerini umursamıyor

Sivas'ta kent meydanında banklarda oturan ve koronavirüs (Kovid-19) salgını dolayısıyla ağız ve burunlarını maskeyle kapatan insanlar.

Fotoğraf: Halife Yalçınkaya/AA

Paylaş

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, önceki gün yaptığı açıklamada; hayatını kaybeden kişi sayısının 30’u, vaka sayısının 1236’yı bulduğunu söylerken, toplam test sayısını da 20 bin 345 olduğunu açıkladı.

Her gün gece yarısına doğru yapılan açıklamalara ve verilen sayılara bakarak, Sağlık Bakanı Koca’nın “şeffaflığa” özen gösterdiği propaganda edilse de; bu şeffaflık ülke sathında oluşan gerçek tablonun yansıtılmasına varıyor mu denirse, bu çok tartışılır.

Çünkü DSÖ başkanının haftalar önce virüse karşı mücadelede en etkili yöntemin “Test, test, test!” olduğunu söylemesine karşın Sağlık Bakanı, 22 Mart gece yarısında yaptığı açıklamada, bugüne kadar yapılan test sayısının 20 bin 345 olduğunu açıklıyor. Üstelik, Güney Kore’nin başarısının temelinde günde 15-20 bin test yapıyor olması artık tartışılmaz bir gerçekken!

Ve Sağlık Bakanlığı hala, vakaların hangi illerde yoğunlaştığı, yayılmanın nedenleri, yaşlara göre dağılımı gibi veri ve değerlendirmeleri saklamaya devam ediyor.

65 YAŞ ÜSTÜ YAŞLILAR GÜNAH KEÇİSİ Mİ?

Kısacası bakanlığın şeffaflığı çok genel; “vaka sayısı”, “test sayısı”, “yasakları sıralamak” ve “ölüm sayısı”yla sınırlı kalınca, halkın söylenenlere olduğu gibi alınan önlemlerin gerçekliğine de inancı azalıyor.

Bazı yaşlıların sokağa çıkma yasağına uyumaması karşısındaki tutum da bir “uyarıyı” aşarak, yaşlıların adeta linç edilmesine kadar vardırıldı.

Evet, milyonlarca yaşlının yasağa uyması yönünde uyarılması elbette ki gereklidir. Ama bunun, medyanın malum popülist yöntemleriyle bir lince dönüştürülmesi, virüsün yayılıp bir felakete dönüşme ihtimaline karşı bir “günah keçisi” arama gayretiyle bağlantılı olduğu düşüncesini akla getirmiyor değil.

Dünyada koronavirüse karşı mücadelede onca tartışma yapılıp, alınması gereken önlemler konusunda hayli birikim sağlandığı bir dönemde;

Okulların tatil edilmesiyle birlikte, imkanı olan kesimin, İtalya’da olduğu gibi “güney”e, tatil bölgelerine, yazlıklarına göçmesine karşı Hükümet hiçbir önem almamıştır.Virüsün dünya ölçüsünde yayılacağının anlaşılmasından sonra (şubat sonu) 20 binden fazla kişinin umreye gitmesine izin verilmesi, daha da vahimi, dönenlerin 15 bininin karantinaya alınmadan evlerine, gönderilmesi açıklanabilir midir?Bugün, Güney Kore’nin virüse karşı mücadelede başarısının nedeninin günde 15-20 bin test yapması olduğu bilinirken, Türkiye’nin Mart ayı boyunca yaptığı testin toplamının 20 bin dolayında kalması, Hükümetin bu en önemli mücadele aracını kullanmakta bu kadar geç kalması affedilir bir ihmal midir?

Oysa Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Sağlık Bakanı Koca, dünyada koronavirüse karşı mücadelede en etkin önlemi alan ülke olduğumuzu öne sürmüşlerdi!

İŞİNİ KAYBEDEN İŞÇİ AİLESİ AÇLIKLA KARŞI KARŞIYA!

Süreç ilerledikçe, alınan önlemlerin yetersizliği daha da görünür hale geliyor. Nitekim sağlıkçıların koranavirüse karşı koruyucu malzeme yetersizliğine, sağlık kadrolarının sayısının azlığına dikkat çekiliyor. Malzeme tedariki için gerekenin yapılmasının yanında KHK ile ihraç edilen sağlıkçıların göreve döndürülmesi, güvenlik soruşturması gerekçesi ile ataması bekletilen hekim ve sağlıkçıların atanmasının yapılması gibi önlemler sağlık örgütlerinin talepleri olarak öne çıkmış bulunuyor.

Öte yandan; virüsün yayılmasına karşı ‘mücadele’ için açıklandığı söylenen “Ekonomik İstikrar Kalkanı" adı verilen “paketin” sermayeye destek paketi olarak biçimlendirilmiş olmasına karşı, emek cephesinden de tepkiler ortaya çıkmaya başladı; ama bunlar henüz işyerleriyle sınırlı.

Yüz binlerce işçinin bir anda işten çıkarılması, süresi belirsiz olarak ücretsiz izne çıkarılması, zaten “kredi kartına yüklenerek” geçimini sürdürebilen asgari ücretli ve dahası kuralsız çalışan, kısa çalışma ödeneğinden yararlanamayacak olan yüz binlerce işçi ve ailesi, aç kalmakla, kirada oturduğu evinden sokağa atılmakla karşı karşıyadır. Bu pakette ise pek çok işletmeye tutarı 100 milyar TL’ye varan kaynak aktarımı yapılırken, işini kaybeden, ücretsiz izne çıkarılan işçiler ve onların milyonları bulan aileleri için hiçbir önlem yoktur.

EN SINIFSAL PAKET TÜRKİYE’DE

DİSK, KESK, TTB, SES gibi sendikalar ve emek örgütleri, koronavirüsün işçiler ve emekçiler üstündeki etkisini azaltmak için,

İşten atmaların yasaklanması,İşten atılmış olan işçilerin hayatlarını idame ettirebileceği biçimde desteklenmesi,Doğalgaz, elektrik, su, kira ödemeleri gibi temel giderlerin devlet tarafından ödenmesi,Kredi kartı ödemelerinin durdurulması, işçiler ve ailelerinin yaşamını idame ettireceği gerekli yardımın sağlanması gibi düzenlemelerin derhal hayata geçirilmesi yönünde talepler öne sürüyorlar.

Virüse karşı mücadele içinde olan ABD, Kanada, Almanya, Fransa, Norveç gibi pek çok ülkede de hükümetlerin açıkladığı benzer “paket”lerde, emekçilerin günlük yaşamlarını sürdürmesi için sağlanan “somut ve sıcak gelir desteği” önemli yer tutmaktadır. Elbette bu ülkelerde de kapitalist bir sistem vardır ve hazırlanan paketler asıl olarak sermayeyi kurtarmayı amaçlanmaktadır. Ama aynı zamanda işçilere ve yoksul halk kesimlerine de yaşamlarını sürdürebilmeleri için bir destek sağlanması ön görülmüştür.

Bu açıdan bakıldığında koronavirüse karşı mücadele kapsamında çıkarılan paketler içinde en sermaye yanlısının, en sınıfsal olanının Erdoğan Hükümeti’nin ”Ekonomik İstikrar Kalkanı” paketi olduğunu söylemek bir abartı olmaz. Erdoğan-AKP iktidarı dünyada korona virüse karşı verilen mücadelenin derslerinden öğrenmemekte ısrar ediyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa