18 Mart 2020 21:38

Nanovirüs

Koronavirüs (2019-nCoV) test tüpleri, İllüstrasyon

Fotoğraf: Aytaç Ünal/AA

Paylaş

Durum ciddi. Karşımızdaki düşman küçük. O kadar küçük ki, 1 liralık madeni paranın üzerine bitişik nizam 136 milyar virüs sığıyor. Yani dünya nüfusunun 17 katını 1 liranın üzerinde düşünün. Düşman küçük olunca insanlığın trilyonlarca dolar harcayarak ürettiği tanklar, füzeler, İHA’lar, SİHA’lar işe yaramıyor. Savaş metrenin milyarda biri boyutta devam edecek. Çıplak gözle biz onu göremiyoruz ama o açık bulduğu bir yerden vücudumuza atlayıp kendi için en lezzetli hücreyi bulup onu kendi gibi yapmakla görevlendirilmiş. Kim görevlendirmiş orası meçhul. Genetik hafızasında hedef hücre belli. Beyinde, omurilikte, karaciğerde bir yere yapışmıyor. Oralara yapışmayı bilen başka virüsler var ve birbirlerinin işine karışmıyorlar, birbirleriyle kavga etmiyorlar. Virüs dünyası barış içerisinde. Bütün virüslerin hedefi hücre. Bağışıklığı güçlü olanların hücre duvarları dayanıklı. Daha önce benzer saldırılardan ders almış hücreler direniyor. Korona yolunu şaşırmadan doğru akciğere.  Kimyasal kökenli elektriksel çekim kuvveti gibi. Ve gidip şeker yüklü hortumlarını hücrenin duvarına yapıştırıyor. Sonrası korku filmi. RNA denen kendi şifresini, yani beynini hücrenin içine boşaltıyor. Hücre bu andan sonra müdafaasız ve kendini koronavirüs yerine koyup parçalanıyor. Ortaya 4 değil 100’lerce yavru korona çıkıyor. Bu arada çoğalan virüsler ciğeri terk edip yaşayıp çoğalacakları başka vücutların arayışına giriyor. Öksüren, aksıran ciğerden ok gibi fırlayıp havada bir sıcaklık, bir açık ağız, sulu burun arıyor. Bulamazsa bir yerlere yapışıp sizin onu alıp ağzınıza, burnunuza atmanızı bekliyor. Virüs, boyutları için çok uzun sayılabilecek bir süre, yapıştığı yerdeki duruma göre bazen 6 saat, bazen birkaç gün sabırla bekliyor. Yaşayacak yeni vücut bulamazsa her canlı gibi ölüyor.  Ciğerde kalanlar yapıştıkları hücreleri patlatmakla meşgul. Akciğerde yeteri kadar hücreyi hallettikten sonra bizde nefes darlığı başlıyor. Azalan hücre, aldığımız oksijeni azaltıyor. Bu arada hücreyi korumakla görevli iç güçler direniş hatları oluşturup, kalan hücreleri koruma altına almaya çalışıyor. Başarırlarsa hastalık biraz kayıp hücre ile sona eriyor. Parçalayacak hücre, atlayacak yeni vücut bulamayan koronalar hayatlarının kalan kısmını işgal ettikleri yerlerde geçirip Lut peygamberin kavmi gibi yok oluyorlar.

Hikaye ürkütücü. Virüs değil sanki canımıza kastetmiş emperyalist işgalci. Ama bu felaket sona erdiğinde merak ediyorum: Son yirmi yılda virüsten mi yoksa savaşlardan mı daha fazla insan kaybetti? Örneğin Suriye’de, savaşta öldürülen 1 milyon insan kadar insan koronadan ölecek mi? Ya da Irak’ta, Afganistan’da ölümcül insan yapısı silahlarla genç, yaşlı, çoluk, çocuk demeden katledilen milyonlarca insan kadar insan virüsten ölecek mi? Bu virüs saldırısında, her yıl silahlanmaya 2 trilyon dolara yakın para harcayan ama koruyucu tıp bilimine bunun onda birini, sadece 200 milyar doları harcayan emperyalist ülkelerin hiç suçu yok mu? Yoksul ülkemin yoksul insanlarının üç kuruşları betona, gökdelene, tanka, tüfeğe değil de bilime harcansaydı, bu gün televizyonlara Amerika’dan, Avrupa’dan bağlanarak bilgi veren Nobelli, Nobelsiz bilim insanlarımızın ülke içersinde kalması için harcansaydı daha iyi olmaz mıydı?

Aklımızı başımıza alma zamanı gelmedi mi? Küçücük bir toprak parçası için o toprakta yaşayabilecek insan kalmayana kadar savaşıp birbirimizi öldürürken aklımıza hiç nano boyutlu virüs saldırısı gelmedi mi? Dünyayı yönetenler, insanlık dışı parayı servetlerine katanlar kendilerini her türlü saldırıdan koruyabileceklerini mi sandılar?

Eeeeey inananlar, inanmayanlar, tüm insanlar; bu akılsızlıkla devam edersek Nuh’un kavmine, İbrahim’in kavmine, Lut’un kavmine ne olduysa bize de o olacak. Eğer yaşayan insan kalırsa, birkaç bin yıl sonra tarih bizi o kavimlerden biriymiş gibi yazacak.              

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...