14 Mart 2020 20:48

Yeraltı sineması ve uçtakiler, ötekiler...

Gece, Melek ve Bizim Çocuklar film afişi

Gece, Melek ve Bizim Çocuklar film afişi

PAZAR
Paylaş

Türkiye’de köklü toplumsal dönüşümlerin yaşandığı 90’lı yıllar, sinemada da önemli dönüşümlerin yaşandığı yıllardır. Yeşilçam’ın üretim ilişkilerinin çözülmesi, bölge işletmelerinin hakimiyeti ve baskısının ortadan kalkması yönetmenleri daha özgür kılar ve farklı arayışlara yöneltir. Seyircisiz kalan sinemanın daha ziyade festivaller için üretilen seyircisiz filmleri, kısmen özgürleşen yönetmenin sanat eseri olarak film üretmesini getirir. Bu süreç yönetmen sinemasının oluşmasını, ‘auteur’ yönetmenlerin yeni bir sinema ve sinema dili oluşturma çabalarını ortaya çıkarır. Yeni temalar işlenir, yeni üslûplar denenir.

Öncelikle değişim isteğinin ve çabasının ürünlerini vermesi, genç ve yeni yönetmenlerin, oyuncuların, senaryo yazarlarının sinemaya gelmesi, dokunulmaz-tabu konuların, karakterlerin işlenmesi, yeni anlatım biçimlerinin denenmesi bu süreçteki olumlu değişimlerin, gelişmelerin başlıcalarıdır.

1990’lar ve 2000’li yıllar ‘başka bir sinema’ya dönüşümün yaşandığı yıllardır. 1996 yılı birçok bakımdan bir dönüm noktası oluşturur sinemamızda. Sinemanın gençleştiği, teknik imkanların yükseldiği, hem gişeyi yakalayan popüler ve ticari sinemanın hem de ‘sanat filmleri’nin, özgün arayışların olduğu, önemli dönüşümleri içeren bir süreçtir bu.

Yeşilçam döneminde sinemacıların tepesinde ağır bir baskı aracı olarak duran ağır sansür koşullarında ve ayıp, yasak, günah gibi gerekçelerle tabu sayılan, işlenemeyen birçok konu, toplumsal sorun yeni dönem sinemanın konuları olmaya başlamıştır.

Naylon karakterler hayatın içinden gerçek karakterlere dönüşür, sorunlar gerçekçi biçimde aktarılır. Hayata dair ne varsa sinemaya da olduğu gibi yansır. Bu süreçte birey olarak kadın, kadın sorunları, feminizm gibi önemli bir mesele de sahici karakterlerle ve sorunlarıyla yer bulur kendine yeni dönem sinemamızda. Cinsellik de olması gerektiği biçimde işlenir. LGBTİ bireyler ve yaşadıkları, sorunları da yansır hayatın içinden beyazperdeye.

Kültürel veya toplumsal alanda dışlanmış, ötekileştirilmiş olanlar, yaşam biçimleri ve tercihleriyle aykırı ve uçta olan sıra dışı bireylerin anlatıldığı filmler yapılır. Daha önce bu sayfada yazdığım ‘Gece, Melek ve Bizim Çocuklar’ bu filmlerden biridir. Filmde hayat kadınları, eşcinseller/travestiler, seks işçileri, üzerlerinden para kazananlar, alkol ve madde bağımlıları, garibanlar, evsizler ve yaşadıkları sorunlar anlatılır. (https://www.evrensel.net/yazi/75455/gece-melek-ve-bizim-cocuklar)

DENEYSEL FİLM AKIMI VE YERALTI SİNEMASI

Bu türden filmlerin yer aldığı deneysel film akımı, “1918’den sonra Fransa’da René Clair, Fernand Léger, Marcel Duchamp, Man Ray, Luis Bunuel; daha sonra 1930’lu yıllarda Jean Cocteau tarafından başlatılmış, 1960’lı yıllarda Amerika’da yayınlanan manifestoyla yeniden rağbet görmüştür. Deneysel film türünün üç alt başlığı vardır: Bağımsız Sinema, Yeraltı Sineması ve Avangart Sinema.

Yeraltı Sineması, Amerika’da pop-art akımının öncüsü olarak tanınan Andy Warhol öncülüğünde deneysel sinemanın alt türü olarak ortaya çıkmış bir film türüdür. Ticari kaygılar olmadan çekilen bu filmler, yönetmenlerin özgürleşmesiyle birlikte popüler olmuştur. Amerikan geleneksel sinemasının sınırlarını zorlayan, gerek bireysel gerek toplumsal olarak başkaldırıyı simgeleyen, gerçekçilikle gerçeküstücülüğü, şiddetle şiiri bir araya getiren filmlerdir. Cinsel tabuları ve denetleme yasaklarını yıkmaya çalışırlar.

Yeraltı sinemasında karakterler toplum tarafından tabulaştırılan seks işçileri, LGBTİ bireyler, uyuşturucu bağımlıları, kirli işlere bulaşmış kimseler ve alt kültüre mensup insanlardır. Bu karakterler genellikle sert, argo ve küfürlü konuşmalar içeren diyaloglar kullanırlar. Karakterlerin çoğu illegal işlerle uğraşmakta, devamlı polisten kaçmaktadır. Filmlerin çoğunda asayiş ve ahlak polisleri ve gece bekçileri yan karakterler olarak rol almaktadırlar.” (Emirhan Kula, Türkiye’de yeraltı film türünün oluşumu ve film örnekleri)

Geçmiş yıllarda “deneysel sinema” ya da “yeraltı sineması” olarak tanımlanabilecek filmler yapan yönetmen Alp Zeki Heper ve filmlerinden yine bu sayfada “Uzlaşmayan aykırı bir yönetmen: Alp Zeki Heper” başlıklı yazımızda ayrıntılı söz etmiştik. (https://www.evrensel.net/yazi/84525/uzlasmayan-aykiri-bir-yonetmen-alp-zeki-heper)

Alp Zeki Heper, Yeni Ortam gazetesinde yaptığı bir röportajda şunları söylemiştir: “Soluk Gece’de aşkla, yani özgürlükle, baskıyla, şiddeti, işkenceyi karşı karşıya getirmeye çalışmıştım. Sevginin ve tutkunun işkenceyi ve baskıyı yok etmesini dilemiştim. Özgürlüğün delice bir sevgi olduğunu düşünüyordum. Öyle simgelemeye çalıştım özgürlüğü... Müstehcenlikle suçlandım...”

Heper, ‘delicesine bir sevgi’ diye nitelediği özgürlüğünden ödün verme pahasına çalışmalarını, tüm olanaklarını zorlayarak sürdürür. Toplumsal bir taşlama olarak düşündüğü ‘Dolmuş Şoförü’ 1967’de Fatma Girik ve İzzet Günay gibi iki yıldıza rağmen, gişede batınca, sanatçı bu kez iyice ‘iner’ ve ‘Eşkıya Halil Haydut’ (1968) filmini çeker. Başrolünü Cüneyt Arkın’ın oynadığı bu filmin iyi kötü bir başarı getirmesi üzerine, Heper, aynı yıl ‘Kara Battal’ın Acısı’ adlı son filmini yapar. Bu filmdeki amacı ise doğu/batı kültür çatışmasını dile getirmektir.

Görüldüğü gibi Heper›in ilk filmi gerçek bir deneysellik içeren ilk Türk filmidir. Gösterimi çok sınırlı olmasına karşın izlendiği entelektüel çevrelerde belli heyecanlar yaratan film ne yazık ki sansürden geçemeyerek takılmış ve böylece sansür belası, belki de ileride çok büyük işler başarabilecek birikime sahip genç Türk yönetmenini daha “beşiğinde boğarak” büyümesini engellemeyi başarmıştır.” (Okan Toker, Deneysel Sinema ve Alp Zeki Heper)

Yine Yeşilçam sineması döneminde Yeşilçam geleneğisistemi dışında Erden Kıral, Ali Özgentürk gibi “bağımsız” filmler yapan yönetmenler ve filmler de vardı.

“Öteki” en genel anlamıyla “bir kültür ya da toplumda dışlanmış, ötekileştirilmiş olan insanı, bireyi tanımlar. Oluşturulan bir “ben” ya da “biz”in dışındakarşısında kalan birey...

YERALTINDAN FİLMLER

Biz de ötekinin, marjinalin anlatıldığı deneysel ya da yeraltı sineması başlığı altında değerlendirebileceğimiz filmlerden bazılarını şöyle sıralayabiliriz:

  • Beyoğlu’nun Arka Yakası (1987)- Şerif Gören
  • Dönersen Islık Çal (1992) - Orhan Oğuz
  • Gece, Melek ve Bizim Çocuklar (1993) - Atıf Yılmaz
  • Ağır Roman (1997) - Mustafa Altıoklar
  • Gemide (1999) - Serdar Akar
  • Laleli’de Bir Azize (1999) - Kudret Sabancı
  • Kara Kentin Çocukları (1999) - Orhan Oğuz
  • Bornova Bornova (2009) - İnan Temelkuran
  • Teslimiyet (2010) - Emre Yalgın
  • Köpek (2015) - Esen Işık

Haftaya, Beyoğlu’nun Arka Yakası ve Dönersen Islık Çal

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...