07 Mart 2020 22:50

Faili devlet, toplum ve sinema

Mesut Kara

Fotoğraf: Mesut Kara

PAZAR
Paylaş

“Devlet dersinde” öldürülen

bütün insanlarımıza…

Şubat 2020 tarihli yeni kitabım ‘Devlet, Toplum ve Sinema’ bugünlerde raflarda yerini almış, okurla buluşmuş olacak. Bu kitap Evrensel gazetesinin Pazar ekinde, Pazar sayfalarında Sine-Masal başlığı altında 24 Kasım 2012 tarihinde yayınlanan “Ahmet Uluçay İmkânsız düşlerin sinemacısıydı” adlı yazımdan bugüne dek yazdığım yazılardan ‘Devlet, Toplum ve Sinema’ başlığıyla bağlantılı, birbirini tamamlayan, destekleyen yazılardan oluştu.

Başta Evrensel’de yazmamın yolunu açan Mustafa Kara, hep desteğini gördüğüm Arif Koşar, Sinem Uğurlu, Mithat Fabian Sözmen; yazılarımı yayınlayarak katkıda bulunan, yeni yazılar için motive eden Evrensel gazetesi Pazar eki, Pazar Sayfaları sorumlusu arkadaşlarıma, okuyarak beğenilerini, düşüncelerini ileten okurlarıma, çok teşekkür ediyorum.

Ayrıca kitabın yayınlanmasını sağlayan Lokman Kurucu’ya kitabın yayınlanmasında emeği geçen tüm Kaos Çocuk Parkı kolektifi emekçilerine, Klaros yayınları ekibine ve doğduğum andan bugüne dek üzerimde emeği olan herkese teşekkür borçlu olduğumu söylemeliyim. Uzunca bir süredir yineliyorum, 'zamanım az, yapacak işim çok'. Bugüne dek hep olanaksızlıklardan geciktim birçok alanda...

Şair, müzik insanı ve yayıncı değerli kardeşim Lokman Kurucu Klaros yayınları olarak ‘Mülksüz ve Çıplak'ı yayınlarken “yanındayım, beraberiz devam edeceğiz” demişti. Yolumuza ‘Devlet Toplum ve Sinema’ ile devam ediyoruz. Yolculuğum sürüyor…

SİNEMA VE TOPLUM

Bütün dallarıyla sanat, insan kalabilmenin biricik aracı olarak sürdürür varlığını. Sanat hayattır ve insanları buluşturur, birleştirir, bilinçlendirir, farkındalıkları çoğaltır. Hayatı halkların, insanların kardeşlik bahçesine dönüştürür. Sanat, hayatın gerçekliğinden etkilendiği gibi onu etkileyerek sürdürür varlığını ve toplumsal dönüşüme katkısını. Bu nedenle de iktidarların, devletlerin hedefindedir.

Sinema hepimizin kalbinde yatan aslandır. Yaşımız kaç olursa olsun, beyazperdede izlediğimiz filmlerin etkisiyle hülyalara dalar, sinemanın bize sunduğu büyülü dünyalarda yolculuğa çıkarız.

Başlangıcında bilimsel bir buluş olarak icat edilen sinema, ustalarının, sanat sihirbazlarının eliyle en yaygın ve etkili bir sanat alanına dönüşmüştür. Sinemanın toplum hayatına derin şekilde girişi, icadından kısa süre sonra tamamlanmıştır. Sinema, sanat olduğu kadar en yaygın, geniş yığınları sarmalayıp etkileyebilen, sosyalleştiren bir kitle iletişim aracıdır da aynı zamanda.

Film izlemek için sinema salonuna gitmek evden çıkmayı gerektirir. Bu sosyalleşmenin ilk adımıdır. Salona girene, film başlayana kadar hayatla, insanlarla bağ kurulur. Bir salonda o kadar insanın bir araya gelmesi, hayattan beyazperdeye yansıyan düşselkurgusal ya da gerçek hayatı yansıtan bir filmi, yönetmenin dünyasını izlemeleri, ortak etkileşime girmeleri sinema sanatının toplumla girdiği etkileşimin sağlanmasıdır.

En yaygın ve etkili kitle iletişim aracı olarak sinema, yayılmacı devletlerin de, ülke iktidarlarının da kitleleri doğrudan ya da dolaylı olarak etkilemek, yönlendirmek için kullandıkları bir araçtır. Bu açıktan olabildiği gibi dolaylı ve izleyicinin bilinçaltını hedefleyerek mesajların iletilmesiyle de olabilmektedir.

Dünyada da, Türkiye’de de son 1980’lerden bu yana yaşanan toplumsal değişimler, dönüşümler, sarsıntılar, altüst oluşlar olağan dışı bir seyir izledi. Çoğu zaman ne hızına ayak uydurabilmek olanaklı olmuştur ne de olan biteni anlayabilmek. Birçok toplumsal kesim hayatın dışında kalmış, akışa, gidişata müdahale edemez duruma düşmüştür. Temsiliyet ve etki gücünü, yeteneğini yitiren, yaşananları ‘doğru’ okuyamayan toplumsal yapılanmalar müdahil olmaktan çok ‘izleyici’ olma durumunda kaldı. Bu süreçte yaşanan toplumsal yükselişlerin çoğu ‘kendiliğinden’ oluşmuştur diyebiliriz. Elbette hayatın diyalektiği içinde toplumsal hafızanın, toplumsal bilinçaltının da yok sayılmaması gerekir.

Yaşananlar kültür sanat alanına da yansır; doğrudan ya da dolaylı etkiler. ‘80’lerde dünyada yaşanan, “yeni dünya düzeni” olarak adlandırılan dönüşüm ve buna uygun yaşanan süreç; bizde de 12 Eylül darbesi dönüşümlerin, yeniden yapılandırmaların miladını oluşturur.

Sinemanın bunalımlı yıllarına denk gelen bu ortamda sinema da payına düşeni alır. 1980 öncesinin kargaşa ortamından bunalmış kültür-sanat ortamları ve sinema, 12 Eylül darbesinin yarattığı korku ve baskı ortamında yeniden şekillenir. Darbenin yarattığı toplumsal-bireysel dönüşümlere, bu dönüşümler sonucu oluşan ortama, insan ilişkilerine yönelik eleştiriler içeren filmler de yapılır, 1980’li yıllarda ve sonrasında. Apolitikleştirilmiş ortamda bencilleşen bireylerin dünyasının yarattığı toplumsal-bireysel yıkımlar da yansır sinemaya.

Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana Türkiye’de sinemanın başlıca sorunlarını şöyle sıralayabiliriz:

  1. Devletin-özel sermayenin ilgisizliği
  2. Parasal kaynakların yetersizliği
  3. Teknik donatımın, gittikçe çoğalan film sayısının yapımını sağlayacak teknik olanakların, alt yapının yetersizliği; teknik standartların geçersizliği.
  4. Bilgi, liyakat ve liyakatli insan eksikliği
  5. Yabancı (Amerikan) sinemanın rekabeti
  6. Televizyonun etkisi

SİNEMA VE DEVLET

Sinemacıların korkulu rüyası sansür yıllardır dillere destan ve çoğu neredeyse komik uygulamalarıyla Cumhuriyet’in ilk yıllarından başlayarak günümüze kadar süregelmiştir. Çoğu zaman keyfi kararlarla yasaklanan filmler hatta yakılan filmler izleyicilere ulaşamamış ya da film birçok sahnenin çıkarılmasıyla izleyiciye ulaşabilmiştir. 1939 yılında yürürlüğe giren  “Filmlerin ve film senaryolarının kontrolüne dair nizamname”nin 7. maddesi denetimini şu hükümlere göre yapar:

  1. Herhangi bir devletin propagandasını yapan,
  2. Herhangi bir ırk ve milleti tezyif eden,
  3. Dost devlet ve milletlerin hislerini rencide eden,
  4. Din propagandası yapan,
  5. Milli rejime aykırı olan siyasi, iktisadi ve içtimai ideoloji propagandası yapan,
  6. Umumi terbiyeye ve ahlaka ve milli duygularımıza mugayir bulunan,
  7. Askerlik şeref ve haysiyetini kıran ve askerlik aleyhine propaganda yapan,
  8. Memleketin inzibat ve emniyeti bakımından zararlı olan,
  9. Cürüm işlemeğe tahrik eden,
  10. İçinde Türkiye aleyhinde propaganda vasıtası olacak sahneleri bulunan filmlerin çekimine müsaade edilmez.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...