07 Mart 2020 00:50

Türkiye İdlib’de, Rusya’nın ‘yeni statüko’ talebini kabul etti!

(soldan sağa) Recep Tayyip Erdoğan ve Vladimir Putin

Recep Tayyip Erdoğan ve Vladimir Putin | Fotoğraf: DHA

Paylaş

İdlib’de giderek ağırlaşan savaş koşulları, herkesin dikkatini, 5 Mart’ta Moskova’da yapılacak Erdoğan-Putin görüşmesine çevirmişti.

Bu yanıyla bakıldığında, Erdoğan-Putin görüşmesinden çıkan “ateşkes” kararı önceki gece yarısından itibaren devreye sokuldu.

Altı saate yakın süren görüşmeler sonunda, dört paragraflık bir “protokol” ve üç maddelik bir “mutabakat” yapıldığı açıklandı. Yapılan açıklamaya toplam açısından bakıldığında; iki önemli kararın alındığı anlaşılmaktadır.

Bunlardan birincisi “ateşkes” kararı; ikincisi ise, Türkiye’nin “Suriye ordusunun gözlem noktalarının gerisine çekilmesi” ısrarından vazgeçerek, İdlib’de oluşan yeni haritanın üstünde, yeni bir statünün oluşturulmasını kabul etmesidir.

ATEŞKES SÜRDÜRÜLEBİLİR Mİ?

Yapılan “ateşkes”in en önemli özelliği ise, çatışan tarafların değil, çatışan tarafların arkasındaki iki güç tarafından kararlaştırılmış olmasıdır.

Yani; çatışmanın asıl tarafı olan Suriye Hükümeti ve cihadist gruplar masada yoktur. Protokolde de zaten Rusya ve Türkiye, “ateşkesin garantörleri” olarak tanımlanmaktadırlar.

Bu da İdlib sahasındaki tarafların mevzilenmesi dikkate alındığında, ateşkesin uzunca bir zaman sürdürülmesinin çok zor olduğu anlamına gelir. Dahası, İdlib’deki terörist grupların ana gücünü oluşturan, el Kaide’nin uzantısı Heyeti Tahriri Şam başta olmak üzere, terörist cihadist örgütlerin, ateşkese ne ölçüde uyacağı ya da uyup uymayacağı halen belirsizdir.

Bu da, İdlib’de az çok sürdürülebilir bir barış için, yabancı askerlerin Suriye topraklarını terk etmesi, Suriye halklarının kendi kaderini tayin hakkına saygı gösterilmesi ve terörist grupların ortadan kaldırılması gibi, acil çözüm bekleyen sorunlar devam ediyor demektir.

ÜÇ MADDELİK MUTABAKAT: İDLİB’DE YENİ STATÜKO

Altı saatlik Moskova görüşmesi sonrasında Türkiye ve Rusya arasında varılan üç maddelik “mutabakat” şöyle;

  1. “İdlib gerginliği azaltma bölgesindeki temas hattı boyunca tüm askeri faaliyetler 6 Mart 2020 tarihinde saat 00:01’den itibaren durdurulacaktır.
  2. M4 Karayolu’nun kuzeyinde 6 kilometre ve güneyinde 6 kilometre derinliğinde bir güvenli koridor tesis edilecektir. Güvenli koridorun işleyişine dair ayrıntılı esas ve usuller, Türkiye Cumhuriyeti ve Rusya Federasyonu Savunma Bakanlıkları arasında 7 gün içinde kararlaştırılacaktır.
  3. Türk-Rus ortak devriyeleri, 15 Mart 2020 tarihinde M4 Karayolu’nun Trumba’dan (Serakib’in 2 kilometre batısı) Ain-Al-Havr’a kadar olan kesimi boyunca başlatılacaktır.”

Protokole yazılandan “ateşkes” ve M4 Karayolu’ndaki trafiğin güvenceye alınmasıyla ilgili konularda mutabakata varıldığını anlıyoruz. Ancak “mutabakat”ta yazılı olmayanlar daha önemlidir.

Çünkü mutabakatta, Türkiye’nin ateşkes şartı olarak öne sürdüğü, Suriye ordusunun gözlem noktalarından geriye çekilmesi şartından söz edilmeyerek, Türkiye’nin bu şartından vazgeçtiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla Türkiye, Moskova mutabakatına imza atarak; İdlib’de 2018 yılında Soçi Mutabakatı çerçevesinde oluşturulan, “gözlem noktaları”nı merkeze alan statünün artık eskide kaldığını, dolayısıyla yeni durumla çatışmayan yeni bir statünün kurulması gerektiğini kabul etmiş olmaktadır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan da bunu, “İdlib’de yeni bir statünün belirlenmesi zorunlu hale gelmiştir” diyerek açıkça ilan etmiştir.

İdlib’de yeni statükonun nasıl kurulacağı, Türkiye’nin gözlem noktalarını ve son aylarda sahaya yaptığı yığınağı, nasıl bir “Şerefli geri çekilme” çerçevesinde, ne yapacağını da yakında göreceğiz.

TÜRKİYE’NİN İDLİB POLİTİKASINI DEĞİŞTİRME İŞARETLERİ

Rusya ve Türkiye dışişleri bakanlarının açıkladığı metinde, bir de dört paragraflık, ”İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesindeki Durumun İstikrarlaştırılmasına İlişkin Muhtıraya Ek Protokol” var.

Protokol de mutabakat kadar önemli görünüyor.

Çünkü protokolde; “...Suriye Arap Cumhuriyeti’nin egemenliğine, bağımsızlığına, birliğine ve toprak bütünlüğüne olan kuvvetli taahhütlerini yineleyerek, terörizmin tüm tezahürleriyle mücadele ile Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından terörist olarak tanımlanan tüm grupların ortadan kaldırılması yönündeki kararlılıklarını yineler...” deniyor.

Bu ifadeler, İdlib’e askeri müdahaleyi, “İstiklal Savaşı”, “Vatan topraklarının savunulması” olarak gösteren Erdoğan-Bahçeli çizgisiyle taban tabana zıt!

Burada iki vurgu önemli;

  1. Türkiye bu açıklamaya imza attığına göre, Suriye Arap Cumhuriyeti’ni dolaylı da olsa Esad rejimini tanımış olmaktadır. Hem de “Kuvvetli taahhütlerini yenileyerek” tanımaktadır.
  2. Türkiye’nin, BM’nin terörist olarak tanıdığı grupları “Kendi toprakları için savaşan vatanseverler”, “Mehmetçikle aynı dava uğuruna şehit olan kahramanlar” olarak gördüğü dikkate alındığında, bu protokolle “BM’nin terörist olarak gördüğü bütün grupların ortadan kaldırılması”na, dolayısıyla önemli bir çizgi değişikliğine de imza atılmıştır.

PUTİN’İN İNİSİYATİF ALDIĞI BİR GÖRÜŞME   

Böylece Erdoğan ve yönetimi, Moskova’da varılan mutabakat ve imzalanan protokolle, Rusya’nın ve Suriye rejiminin bugün gelinen aşamada istedikleri bir çizgiye gelmiştir.

Dolayısıyla Erdoğan-Bahçeli ittifakı, üstünde fırtınalar kopardıkları iddialardan vazgeçmişlerdir.

Böylece ‘Türkiye’nin İdlib’de ne işi var?’ ve ‘İdlib’in tamamını ele geçirsek bile bu neye yarayacak?’ soruları ve bu soruların yanıtları artık daha anlamlı hale gelmiştir.

Bu açıdan Moskova görüşmeleri, Putin’in inisiyatif aldığı ve Rusya’nın amaçlarını ileri düzeyde gerçekleştirdiği, Suriye hükümetinin isteklerinin de önemli ölçüde karşılandığı görüşmeler olarak cereyan etmiştir.

Bu durumu, enerjisini hamasetten alan yandaş takımının nasıl açıklayacağı merak konusu olsa da, ateşkes başta olmak üzere Moskova’da varılan mutabakatın nasıl ve ne kadar uygulanacağı elbette ki daha önemlidir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...