16 Şubat 2020 00:30

Sınıfsever bakan ne dedi?

Sınıfsever bakan ne dedi?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Daha ne kadar dibe gidilebilir? Bu soru, rejimin çocuklara ve okullara yönelik saldırısına hizmet etmek için yıllardır ter döken eğitim bakanının her gün kafasını meşgul ediyor. AKP’nin ilk yıllarında Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı olarak gericiliğe ve küçüklü büyüklü patronlara hizmet eden profesör, daha sonra rejime dışarıdan hizmet etmişti. Hizmetleri ile çok göz doldurduğu için 2018’de bakan yapıldı.

Bakan geçenlerde yine “ara insan gücü” üzerine konuşmuş. Demiş ki, “Asıl projemiz meslek liselerini güçlendirerek üniversitedeki yığılmayı azaltmak. Üniversite öğrencisi sayısı çoksa o ülkede sorun vardır. Az öğrenci sayısı varsa başarılıdır. Herkes üniversiteye gitmek zorunda değil. ‘Okumayan çocuğu meslek lisesine göndereyim’ algısını yıkmalıyız. Dönüşümü sektörle birlikte, istihdam ihtiyacına göre gerçekleştireceğiz. Sanayici bizden nitelikli ara iş gücü istiyor. Herkes üniversiteli olmak zorunda değil.”

Bakanın sözleri, derdinin çocuklar veya gençler olmadığını çok açık olarak gösteriyor. Onun derdi, sanayiciler. Onların istekleri. Okullarda yapılacak değişiklikler çocuklar ve gençlerle birlikte yapılacak değil, elbette! Okullar sanayiciler, patronların isteklerine göre kurulacak; bakan onlarla el ele, kol kola olacak.

Bakan sözlerinin daha iyi anlaşılması için eklemiş: “Sen ağa ben ağa, bu inekleri kim sağa?” Bakan aslında şöyle diyor: Çocuklar ve gençler üçe ayrılır. Büyük ve kalabalık olan kategoride, özel olmayan çocuklar yer alır. Onlar inekleri sağarlar. Bu kitlenin görevi, rejimin onlara uygun gördüğü işleri yapmaktır. Sürekli çalışmak, aklının ermediği işlere karışmamak, din adına konuşan büyüklere kulak vermek, gerektiğinde koşa koşa ölüme gitmek ve “şehit” ilan edilmek.

İkinci kategoride “zeki” çocuklar ve gençler yer alır. Onlar fıtratları gereği, önemli işler yapabilirler. Onlar inek sağmazlar. Onlar sivrilmek için doğmuşlardır. Sivrilir ve ağalar için çalışırlar. Bakanın yönetiminde yer aldığı Zeka Vakfı gibi kuruluşlar da bu tür ayrıştırıcı ideolojileri kurumsallaştırmak ve yaymak için çalışırlar.

Üçüncü kategoride yer alan çocuklar ve gençlerin kim olduğunu bakan pek dile getirmez. Onlar tepedekilerin, çok parası olanların çocuklarıdır. Onlar inek sağmazlar çünkü onlar “ağa” olarak doğar. Onlar sürekli çalışmazlar ve kesinlikle “şehit” olmaya gönderilmezler.

Bakan ve hizmet ettiği adam, tahmin edilebileceği üzere, ikinci kategoride yer alanlardır. Yani onlar sivrilmek için doğanlardandır. Sivrildikleri için sülale olarak üçüncü kategoriye geçerler, yani sınıf atlarlar. Onların eşleri ve çocukları da özel insanlardır.

Örneğin, bakanın eşi özel biridir. Canının çektiği her yere gidebilir, ülkeyi gezebilir. Gezilerinin bütün giderlerini de kamu bütçesinden ödetebilir. İsterse Erzurum’a gider; Remzi Sakaoğlu Bilim ve Sanat Merkezi, Mehmetçik Ortaokulu, Murat Ellik İlkokulu ile Şehit Hasan Yılmaz Kız Anadolu İmam Hatip Lisesini ziyaret eder. Sonra “Gençlerimizden her zaman ümidimiz var ama birebir sahada ümitlerimizin gerçekleştiğini ve boşa gitmediğini görmek bizi çok daha duygulandırdı,” diye açıklama yapar. Sonra “Türk Müziğini Tanıtma ve Destekleme Projesi” konseri için Samsun’a gider. Mehter ve tasavvuf müziği dinler: Osmanlı padişahlarının bestelerini duyunca ellerini çırpar. Bakan eşi olduğu için her şeyi bilir.

Bakan bütün pişkinliği ile, “Ben ağa, eşim ağa. Ya, bu düzen ne güzel, değil mi ya?” diyor. Kime hizmet ettiğini de hiç gizlemiyor. Hedefi açık: Okulların sınıfsal işlevleri daha da güçlendirilecek.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa