26 Ocak 2020 00:17

Had bildirme başkanlığı

Had bildirme başkanlığı

Fotoğraf: Envato

Paylaş

“Gazeteci olmak size tarihi en ön koltuktan izleme imkânı tanır. Bu şimdiye kadarki en havalı iş”. Sağlık, tıp ve bilim konularında uzman gazeteci Maggie Fox verdiği bir söyleşide kariyerini böyle tanımlıyor. Şu sıralar kendimizi bir bilim kurgu filminde gibi hissettiren Korona virüsüne dair en sağlıklı bilgileri derleyen gazetecilerden biri. Bugün Çin hükümetinin ve sağlık örgütlerinin aldığı önlemleri geçmiş krizlerle birlikte değerlendiriyor, akademik makaleler dâhil hemen hemen tüm kaynakları tarıyor, farklı uzmanlarla görüşüyor ve bunları kimseyi paniğe sürüklemeden, bir gazetecilik sorumluluğu ve soğukkanlılığı ile yapıyor. Dünyanın pek çok yerinde insanlar ciddi bir korkuya kapılmışken ya da bu yazının bitiminin hemen ardından gelen Elazığ’da deprem haberiyle sarsılmışken, hayatı, sağlığı korumak kadar sağlıklı bilgiye ulaşmak da çok önemli.

Gazeteci olmak için Türkiye de dahil pek çok ülkede izin almaya gerek yok, herkes gazeteci olabilir ancak kamu yararına bilgi toplayabilmek için onu diğerlerinden ayıran, tanıtan bir belgeye gereksinim duyulması gazetecilik mesleğinin başlangıcına dek uzanıyor. Örneğin siz Sağlık Bakanlığı’nı arasanız tatmin edici bir bilgiye erişmeniz kolay olmayacaktır ancak bir sağlık muhabiri hangi kaynaklara ulaşacağını bilir, elde ettiği bilgiyi farklı kaynaklardan doğrular, herkesin aklına takılması muhtemel soruları, çelişkileri muhatabına sorar ve elde ettiği bilgileri deneyim süzgecinden geçirerek bizlerle paylaşır. Bunu yaparken de bizlerin geçemeyeceği kimi kapılardan geçer, kimi yetkililere ulaşır, yetişmesi gereken durumlarda geçiş üstünlüğü sağlanır, bütün bunlara kendisini tanıtan o kart sayesinde erişir. Basın kartı gazetecilere tanınan bir ayrıcalık gibi görünse de esasen kamuya tanınan bir ayrıcalıktır.

Basın kartının kimlere verileceği sorunu uzun zamandır tartışmalı bir konu. Türkiye’de gazetecilik, 1936 yılında çıkarılan İş Kanunu kapsamı dışında bırakılarak 1938’de yürürlüğe giren Basın Birliği Kanunu ile meslek olarak tanındı. Kanun’un 31. Maddesinde “Birlik mensuplarına merkez idare heyetinin talebi ile İçişleri Bakanlığı tarafından birer basın kartı verilmesini” öngörmekteydi. Birliğe üye olmayan ve bu karta sahip olmayanlar gazetecilik yapamıyordu. Basın Birliği, tek parti iktidarının o dönemki faşist rejimlere yakınlığı dolayısıyla da basını kontrol etmek amacıyla kurduğu bir kurumdu ve nihayetinde 1946’da CHP’nin desteklediği Falih Rıfkı Atay yeniden seçilemeyince iktidar tarafından lağvedildi. Ancak basın kartının devlet eliyle dağıtımı devam etti. Basın Kartı dağıtımının Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü’nden Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’na geçişine dek Basın Kartları Yönetmeliği 14 kez değiştirildi. Zaten 2018’deki değişiklikten kısa bir süre önce Basın Kartı Komisyonu’nda yer alan gazeteci örgütlerinin kararları yok sayılmaya başlanmış, onlar da tepki olarak komisyondan çekilmişti. Yetkinin İletişim Başkanlığı’na devredilmesinin ardından önce renginin sarıdan turkuaza döneceği açıklandı, ardından uzun bir bekleme süresi başladı. Nihayet geçtiğimiz hafta Evrensel’in haberiyle birlikte hükümetin muhalif gördüğü gazetelerdeki yüzlerce gazetecinin basın kartlarının iptal edildiğini öğrendik ve bu durum esasen kimse için sürpriz olmadı.

Bir dönem Basın Kartı Komisyonu’nda görev yapmış, Evrensel’in deneyimli Ankara muhabiri Sultan Özer’in Başbakanlık akreditasyonu, 2008 yılında sorduğu bir soru nedeniyle iptal edilmişti, gerekçe olarak “devamlılık kriterine uymaması” gösterildi. Özer, “benim hangi haberi izleyeceğime Başbakanlık değil kurumum karar verir” diyerek dava açtı ve 2,5 yıl sonra davayı kazandı. Bülent Arınç’ın verdiği iftarda Adana’da tecavüz haberi nedeniyle gözaltına alınan muhabirin durumunu sordu. Arınç “bak sen dışarıdasın” diyerek üstü kapalı tehdit etti. Bir daha Arınç’ın düzenlediği hiçbir toplantıya çağrılmadı. O dönem ana akım medyada istenmeyen soruları soran muhabirler haber merkezleri aranarak geri çekilmekteydi. 2016’da Asgari Ücret Komisyonu toplantısında işveren temsilcisine “Sizce asgari ücretle geçinmek mümkün mü?” diye sormuş ve çok sert bir tepki almıştı. Sonrasında iktidar medyasından bir meslektaşı yanına gelip, “ağzının payını verdi” diyerek memnuniyetini dile getirdi. Yılların deneyimli gazetecileri basın kartlarının iptal kararı için elbette hukuki mücadele verecek. Kaldı ki Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı ülkenin en büyük sendikasının başkanının dahi basın kartını iptal etme cüreti gösterebildi.

Basın Birliği’nin faal olduğu tek parti iktidarı döneminde gazeteci Ahmet Emin Yalman, Başbakan Şükrü Saraçoğlu’na “Tenkitten hoşlanmıyorsanız neden sansür koymuyorsunuz?” diye sormuş, karşılığında “Ben sansür koymam, Anayasa’nın dışına çıkmam. Fakat sen haddini bileceksin, bunu aşmayacaksın, aşarsan cezanı göreceksin!” cevabını almıştı.

Cuma günü Merkel ve Erdoğan’ın birlikte düzenledikleri basın toplantısında, gazetecilik yapmalarının engellediğini ifade eden Alman gazeteciye Erdoğan büyük bir rahatlıkla “Basın özgürlüğü konusundaki hassasiyetimi bilen bilir” dedi.

Basın kartı iptalleri çok açık ki iktidar açısından bir had bildirme aracı, yarın kendisini sıkıştıran uluslararası kamuoyuna “onlar gazeteci değil” demenin bir ön hazırlığı. Lakin hükümet yanlısı sermayedarın soru soran gazeteciyi azarlamasına sevinen gazetecilere dağıtılan kartın bir müddet sonra hiçbir anlam taşımama, hatta taşıyan için göstermeye utanacağı bir belgeye dönüşme ihtimali çok yüksek. Cezaevleri bir dönemin burnundan kıl aldırmayan yöneticileriyle dolu. Hükümet had bildirirken belki de hiç hesap etmeden gazetecilik mesleğine büyük bir iyilik yaptı. Şimdi sıra gazetecilerde, gazetecilere tarihi ön koltukta izleme fırsatı sunan, gururla taşıyabilecekleri basın kartını ancak gazeteciler verebilir. Sansür ve propaganda faaliyeti yürütmek üzere kurulan başkanlıklar ise tarihin defaatle gösterdiği üzere gelip geçicidir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...