19 Ocak 2020 00:21

Hrant; geçmişten geleceğe süre giden kaybımız

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Bugün 19 Ocak...

Hrant Dink’in katledilişinin üzerinden tam 13 yıl geçti.

“Hrant’ın arkadaşları, kardeşleri” olarak yine anacağız onu. En son yazısında, “Evet, kendimi bir güvercinin ruh tedirginliği içinde görüyorum ama biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz...” diye yazan Hrant’ı...

Naif insan; ülkesine, insanlarına böylesi bir kötülüğü yakıştıramıyordu demek ki. ‘Güvercin dokunulmazlığı’na inanmak, güvenmek istiyordu. Kalbi, yüreği bunu diyordu ama birilerinin ‘aklı’nın o kalp dilinden anlamadığı zamanlara çoktan girilmişti oysa. Güvercinlerin payına da barışı savunmak gibi bir ‘bela’ düşmüştü. Bu belayla hemhal hangi güvercinin dokunulmazlığı olabilirdi ki!?

Hrant’a da öyle dokunmuşlardı işte...

***

Ne yapmıştı Hrant?

Eşit ve özgürce, birlikte yaşanabileceğini savunmuştu. Kimsenin inkâr edilmediği, herkesin kendisini özgürce ifade edebileceği bir birliktelik... Bu memleketli olmak dışında başka ayrıcalıklara, egemen kimliklere, yok saymalara ihtiyaç olmayan bir birlikte yaşam hayali... Ki, her baskın kimliğin, her inkârın gerçekte insanlıktan eksilmek dışında bir “ayrıcalık”’içermediğini bilmek için, gözlere inmiş ırkçılık perdesinin birazcık aralanması yeterliydi. Hrant, o perdeyi indirmek için didindi durdu.

Ya onu katledenler?..

Açtıkları linç yollarından Hrant’ı vurdukları alçakça pusuya varan ırkçı- faşist iklimi hazırlayanlar... Sonrasında suçsuz ve hatta mağdur rollerine soyunanlar... Onu 301 cenderesiyle mahkemelerde süründürüp linç etmeye çalışanlar, hedef gösterenler, Susurlukçu paşalar, valilikler marifetiyle tehdit ederek son yazısında anlaşıldığı üzere Hrant’a ölümü hissettirenler... Utanmadan, “bu milli kuvvetlere yapılan bir saldırıdır”, “Ermeni diasporasının Türkiye’ye komplosudur”, “Türkiye tam dışa açılacakken bu tuzakla içe döndürülüyor”, vb. cinliklerle masumiyetlerini kanıtlamaya çalışanlar...

***

Şimdi, 13 yıl geçmişken üzerinden, dönüp geriye baktığımızda çokça  değişikliğin yaşandığı ülkede, Hrant’ın katlinden hareketle ortaya çıkan gerçekliklerin ise hiç değişmediğini, bilakis daha da netleştiğini görüyoruz. Açıkça, bir ‘milli mutabakat’ cinayetine kurban edilmişti Hrant. “Derin devlet” denilen ama çoğu zaman ortalıkta fink atan tetikçi kontrgerilla fraksiyonlarıyla da sınırlı değildi bu mutabakat. İktidarıyla, ‘milli’ muhalefetiyle, kuruluşundan bu yana süren bir egemenlik sisteminin ‘kırmızı çizgi’ bellediği politik-ideolojik eksenin içinde meşruiyet bulan milli mutabakat cinayeti...

Geçen 13 yılda, birbirleriyle giriştikleri iktidar mücadelesinde yaşanan alt üst oluşların, tersine dönderilen darbe girişiminin, dağılan ve yeniden kurulan ittifakların Hrant davasına da yansımaları oldu elbette. Kuşkusuz ki ısrarla ve fedekârca sürdürülen hukuk mücadelesinin de etkisiyle, iktidar dalaşı koşullarında bazı ‘kamu görevlileri’ de yargılamaya dahil edilebildi. Farklı aşamalarda, birileri ‘aklandı’, birileri ‘suçlandı’; ama o ‘milli mutabakat’ın içine gömülü gerçek hep öyle o karanlıkta kaldı: Hrant’ın öldürülmesi emrinin hangi merkezden verildiği ya da nasıl alındığı bilinmiyor hâlâ.

***

Agos Genel Yayın Yönetmeni Yetvart Danzikyan, “Hrant’ın olmaması hep Agos’a soruluyor, ‘Sizin için ne ifade ediyor?’ diye. Hrant’ın yokluğunu Türkiye’ye, Türkiye halklarına sormak lazım diye düşünüyorum. ‘Hrant yokken, 11 yıldır siz ne alemdesiniz?” demişti iki yıl önce.

Elbette en başta Ermeni olduğu için katledildi Hrant. Ama sadece Ermenilerin kaybı değildi. Solcuların, demokratların da değil sadece. Memleketin kaybıydı. Hem sadece geçen 13 yılla sınırlı da değil bu kaybetmişlik. 1915’lerden başlayıp yüz yılı aşan bir eksiklik... Kök saldıkları bu topraklardan zorla koparılıp ölümün ve inkârın karanlıklarına sürülenler, arkalarında bıraktıkları memleketi de yalnızlık ve çoraklıkla başbaşa bırakmamışlar mıydı 1915’te?! Irkçı hamaseti geçelim, bugün şaşkınlıkla sorulan “neden bu kadar geriyiz?” sorusu, yüz yıl öncesinde koparılıp atılmış o uygarlık birikimine de vurgu yapılmıyorsa eğer yanıtlanmış sayılabilir mi hiç? O yüzdendir ki işte, tarihten öğrenmesini bilenler için, geçmişten bugüne, bugünden geleceğe süre giden bir kayıptır Hrant...

***

İbret vericidir; yargılanan devlet görevlileri, kritik ayrıntılar sorulduğunda, “uzun zaman geçti, hatırlamıyorum” diyerek geçiştirdiler hep. Kontrgerilla hafızası böyle işte, kolay “unutuyor”!

Ama biz hatırlıyoruz; “Ermeni devleti için topraklarımızda gözü var” diyerek ‘milli cinayet’in zeminini hazırlayanları...

Hiç unutmayacağız, Dink’in şu sözlerindeki vatanseverliği:

“Evet, benim bu topraklarda gözüm var. Ama üstünde değil, toprağın altında gözüm var; ben bu topraklara gömülmek istiyorum!”Tabanı delik ayakkabısıyla Agos’un önünde yatan o ‘tedirgin güvercin’i hep anacağız, unutmayacağız.

“Bir çocuktan katil yaratan” bu karanlığı da...

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...