16 Ocak 2020 01:00

Hafter ve Memlük, Erdoğan’a Putin’in mesajını mı verdi?

Fotoğraf: Kayhan Özer/Cumhurbaşkanlığı/DHA

Paylaş

Libya’da Halife Hafter’in bağlı olduğu Tobruk merkezli Temsilciler Meclisi Başkanı Akile Salih, dün “Ateşkesin sona erdiğini, savaşın devam edeceğini” duyurdu.

Yerel bir televizyon kanalına konuşan Salih’in, Türkiye ve Rusya’nın yaptığı ateşkes çağrısına “Putin’e saygılarından dolayı olumlu yanıt verdiklerini”, “Ateşkesin kendileri için sona erdiğini, savaşın devam edeceğini” duyurduğu bertiliyor.

Bu açıklama, gelişmeleri az çok izleyen kimse için sürpriz olmamıştır. Çünkü 13 Ocak’ta, Moskova’da düzenlenen Rusya ve Türkiye’nin katıldığı, Trablus ve Tobruk hükümetleri arasında imzalanması beklenen “ateşkes anlaşması”, Hafter tarafından imzalanmamıştı.

Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, Hafter’in anlaşmaya karşı olmadığını ama müttefikleriyle görüşmek üzere iki gün süre istediğini belirtmişti.

Lavrov’un sözünü ettiği iki günlük süre bitmeden, Tobruk Temsilciler Meclisi Başkanı Salih’ten yukarıdaki açıklama geldi.

HAFTER ATEŞKESİ NEDEN İMZALAMADI?

Hafter’in, anlaşmayı imzalamamasına gerekçe olarak; Türkiye’nin Libya’ya asker göndermesini önleyen bir maddenin yer almaması, ateşkesin de Türkiye’nin dahil olmadığı bir uluslararası gözetime tabi tutulması gösterildi. Hafter’in ayrıca “Türkiye ile Suriye’den gelen paralı askerlerin” derhal çekilmesini istediği de öne sürüldü. Kaldı ki Hafter’in emrindeki güçlerin Trablus’a girmesi ve Tobruk merkezli parlamentodan güvenoyu alacak bir ulusal birlik hükümetinin kurulması gibi taleplerinin de olduğu daha önce Arap medyasına düşmüş, sonra da TASS ve Reuters gibi ajanslardan verilmişti. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu da, “Böyle itirazların olabileceğini” söyleyerek bu iddiayı doğruladı.

Elbette ki Hafter’in müttefikleri denince akla ilk; Libya içinde Hafter’le birlikte hareket eden güç odakları geliyor. Ama bunlara Mısır, Suudi Arabistan, BAE, Sudan gibi Hafter’e doğrudan mali, askeri, siyasi destek veren ülkeleri de eklemek gerek. Tabii bir adım arkada duran Fransa’yı, ateşkes için “Mekik diplomasisi yapan” İtalya’yı ve Türkiye’nin Libya’ya asker göndermesine karşı çıkan diğer Avrupalı ülkeleri de ekleyebiliriz.

Türkiye’nin Libya’ya asker göndermesine karşı çıkan bu ülkelerin Moskova’da Hafter’in isteklerinden yana olacakları, dolayısıyla Hafter’in tutumuna destek verdiklerini söylemek yanlış olmaz.

HAFTER VE MEMLÜK KİMİN MESAJINI İLETTİ?

13 Ocak günü Moskova’da bir görüşme daha yapıldı.

Bu görüşme MİT Başkanı Hakan Fidan ile Suriye Ulusal Güvenlik Bürosu Başkanı Tuğgeneral Ali Memlük arasındaydı. Türkiye ile Suriyeli üst düzey yetkililerin sekiz buçuk yıldır ilk kez bir araya geldiği bu toplantıda da Memlük’ün Türkiye’nin İdlib ve tüm diğer Suriye topraklarından askerlerini çekmesini istediği belirtiliyor.

İki toplantıda bir araya gelindiği ve toplantı organizasyonunun Rusya tarafından yapıldığı dikkate alındığında, dahası Hafter ve Suriye rejim temsilcilerinin Rusya ile anlaşmadan (En azından bir fikir teatisi yapmadan), Türkiye ile ilgili böylesi radikal tekliflerle masaya oturamayacağı dikkate alındığında; Hafter ve Suriye rejiminden Türkiye’ye yöneltilen talebin arkasında Putin’in olduğunu söylemek afaki olmaz.

Hele de Rusya’nın Türkiye’nin Suriye’deki askeri varlığını geri çekmesini zaman zaman açıkça istediği, Libya’ya asker göndermesi karşısındaki rahatsızlığını hissettirdiği dikkate alındığında!

Bu nedenledir ki Libya ve İdlib’de ateşkes çağrısından beri olup bitenlere bakıldığında; Putin’in Erdoğan’a söyleyemediklerinin Hafter ve Suriye rejiminin temsilcileri tarafından söylendiği görüşü hayli güç kazanmaktadır.

BERLİN KONFERANSINDAN BİR SONUÇ ÇIKAR MI?

Hafter güçlerinin ateşkesi reddetmesiyle birlikte 19 Ocak’ta Almanya’nın inisiyatifiyle hazırlanan Libya gündemli Berlin Konferansından beklentiler de çok tartışılır hale gelmiştir. Çünkü Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya, BAE, Suudi Arabistan, Yunanistan, Sudan, Mısır, Türkiye ve Rusya’nın katılacağı açıklanan; Türkiye’nin Tunus ve Katar’ın da katılmasını istediği (Almanya’dan bu isteğe henüz bir yanıt verilmedi) bir konferanstan iki tarafı da tatmin edecek bir sonuç çıkması artık çok zorlaşmıştır.

Nitekim Erdoğan, bir yandan Libya’da “ateşkes” çağrısına imza atıp ara bulucu olmaya hazır olduğunu ilan ederken, Serrac Hükümetinden yana tavrını daha da ileri götüren açıklamalar yapmaktan da geri durmamaktadır. Ki bu da Erdoğan’ın bütün bu girişimlerden bir sonuç beklemediğini, hatta bir sonuç çıkmasını istemediğini göstermektedir.

Nitekim salı günü yapılan AKP’nin Meclisteki grup toplantısında konuşan Erdoğan, yeni Osmanlıcı iddialarını ırk ayrımcılığına kadar götürdü. “Libya Osmanlı’nın önemli bir parçası olmuştur. Kimse bizden, ülkemizden yardım isteyen Libyalı kardeşlerimize sırtımızı dönmemizi bekleyemez” demekle de kalmayan Erdoğan, Libya’da sayısı 1 milyonu bulan “Köroğlu Türkleri”nin (*) yaşadığını da iddia ederek, Hafter’in etnik temizliğe giriştiğini ileri sürdü.

Kuşkusuz arkasında böyle bir zihniyetin yön verdiği bir siyasetin ne Libya’da gerçek bir ateşkese ne de Libya’nın barış ve huzur içinde bir demokratik ülke olmasına katkısının olması beklenebilir.

Tıpkı milliyetçilikle melezlenmiş yeni Osmanlıcılığın Suriye’nin demokratik ve laik bir ülke olmasına katkısının beklenemeyeceği gibi!

(*) Erdoğan’ın “Köroğlu Türkleri” dediği bu nüfusun “Koloğlu Türkleri” olarak bilindiği, bunların Akdeniz’de Osmanlı döneminde korsanlık yapan ve Libya’ya yerleşen kişilerin soyundan geldiği, ama bugün bunların Arapça konuştuğu ve tamamen Arap kültürünü benimsemiş kişiler olduğu belirtiliyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...