12 Ocak 2020 00:13

Siste yolculuk!

Siste yolculuk!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Öylesine söylenmiş bir söz değil; “Kurt dumanlı havayı sever!”

Meali, bazıları için ortalık ne kadar karışırsa o kadar iyidir, kendi çıkarlarına karşılık aramak için böylesi ortamlar daha uygundur. O çıkarların meşru olup olmadığı o ‘sis ve pus’ içinde çok göze batmaz, tartışılmaz. Tartışılsa bile, gücü yeten yetenedir; herkes gücü oranında avlanmaya çıkmıştır, gücünün yettiği birileri bulunur nasılsa.

Teşbihte hata olmaz; Türkiye’nin de içinde olduğu bölge de sürekli savaş haliyle, yoğun bir sis içindedir ve dumanlı havaları seven dünyanın bütün kurtları ortalıkta cirit atmaktadır. Vekâlet savaşları, bozulup yeniden kurulan denklemler, hassas dengeler, kırılgan ittifaklar... Son tahlilde, büyük güçler arasında süren rekabetin yoğunlaştığı ekonomik-siyasal alan ve pazar kavgası. Ama bu kavga içinde rol bulan, rol kapmaya çalışan her bir unsurun da daha spesifik hesaplarının olduğu da ayrı bir vakıa... Asıl çatışma ABD ile Rusya arasındadır deyip geçilecek gibi değil yani. Büyük fotoğraf elbette öyle ama detayları da yansıtmaya başladığı oranda o fotoğrafın içinde bazı kurtların çok daha ‘özel-özgün’ dertleri olduğunu görmek mümkün.

Herkesin kendi çapına, kendi görüş mesafesine göre yol almaya çalıştığı bu sisli hava içinde Türkiye’yi yönetenlerin de derman aramaya çıktıkları ‘özel-özgün’ dertleri var. Derdin büyüğü içeride elbette. Gezi halk hareketiyle sarsıldıktan sonra, 7 Haziran 2015 seçimlerinde kaybedildiği teyit olunan ‘çoğunluğun temsili’ iddiası ve dayanağından yoksunluk, parlamenter işleyişi ayak bağı haline getirdi. İktidar ortağının başını çektiği darbe girişimi ise itiraf edildiği üzere tam ‘Allahın lütfu’ oldu. Ayrıntıları geçelim, ‘tek adamlı’ sürecin OHAL’le nasıl işletildiği, kurumsallaştırıldığı biliniyor.

Bu süreç içinde savaş ve savaş hali pozisyonu elden hiç bırakılmadı. Kürt sorununun çözümü iddiasıyla kurulmuş ve güçlükle ayakta tutulmaya çalışılan ‘masanın’ devrilmesi sonrasında yaşanan ‘kent savaşları’ ve Suriye sahasına fiili olarak girip, ABD-Rusya sarkacında dengelere de oynayarak ‘alan hakimiyeti’ sağlama pratikleri... Malum, bu ‘dumanlı havada’ yol alma çabasına şimdi de Libya halkası eklenmekte...   

Aynı anlama gelmek üzere, savaş ya da savaş hali, değişik biçimlerde adlandırılabilecek ‘özel’ yönetme biçimlerinin kurumsallaşmasında en etkin araç oldu. Demokratik görünümlü ‘fazlalıklar’ kolaylıkla bir kenara bırakılabildi ve bu yapılırken savaşa, savaş iklimine, savaşın meşrulaştırdığı hamasi argümanlara sığınıldı genellikle. Yıllardır ‘kuruculuk’ atfedilen ‘Yurtta Barış, Dünyada Barış’ düsturu bile, artık ‘modası geçmiş, aptalca, romantik, arkaik...’ bulunup alay konusu olabiliyor. Savaş sisinin içine girilerek, ekonomik kriz ve yoksullukla hemhal toplumsal yaşamın gerçeklikleri görünmez kılınıp ‘meşruiyet’ ölçütleri yeniden dizayn ediliyor. Ki yeni meşruiyet çerçevesi kurumsallaştıkça, yani duman-sis yoğunlaştıkça faşizan siluet daha bir görünür oluyor!

Bu savaş ağırlıklı sis ikliminde tutunmaya çalışan ve daha da otoriterleşmeye mecbur bir iktidar gerçeği var karşımızda. Toplumsal rıza üretecek vaadi kalmadığı için, çekmecede unutulmaya yüz tutmuş “Kanal İstanbul”u tartışmaya açan; “Yerli ve milli otomobil” gündemiyle de üretimden kopmuş ekonomi gerçeğinin üzerine duman üfleyen; Libya’ya asker göndererek, artık müptela olunmuş savaş iklimini bir de Fizan’da arayan bir iktidar...

Sonuç ne olur?

Peşinen, hiç bir sonuç alınamaz demeyelim. Asıl dertlerine çözüm bulamayacağı kesindir ama ‘oyalamak’ da bir sonuç değil midir?

Oyalayarak, gündem yaratarak, muhalefeti o gündeme eklenti yaparak ömrünü uzatmak...

Hem bölgedeki yangını daha bir körükleyecek işler yapıp hem de “Çevremizdeki bu ateş çemberinde nasıl sınırlarımıza kapanıp durabiliriz ki” söylemiyle meşruiyet ve ‘rıza’ devşirmek, böylesi bir ‘sis lambası’yla yola devam etmek...

Saray patentli, “Sonunu düşünen kahraman olamaz” ajitasyonunun, “Şehirlerimizin güvenliğini artık sadece kolluk kuvvetleriyle sağlayamayız” tespitinin can sıkıntısından edilmiş sözler olduğu sanılmasın. Karşılığının ancak böylesi puslu havalarda aranabileceği mesajlar bunlar. Aynı zamanda ülkeyi bekleyen dipsiz uçurumun da ipuçları niyetine okunması gereken mesajlar...

Bu sisli yolun sonunda ‘kahraman’ olmayı düşleyenler, tarihe öyle yazılmak isteyenler olabilir elbette. Asıl mesele, birilerinin bu ‘kahramanlık’ hayallerine dair yolculukta biz fanilere biçtiği roldür. ‘Sonunuzu düşünmeyin’ deniyor özetle; öyle oturup sis içinde bizi izlemeye devam edin!

‘İlk seçimlerde mutlaka gidecekler’ demekten öte bir ‘yol’ önermeyen düzen muhalefeti ise ‘Yolun sonu görünüyor’ türküsünü tutturmuş duruyor. Olağanüstü süreçte olağan profilin dışına taşmamaya özen göstererek... Çoktan taca atılmış Meclis odaklı itirazlar, rutin Salı matineleri, basın toplantıları, demeçler...

Sisin, dumanın farkında bile değil sanki...

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...