28 Aralık 2019 23:08

İnanç

İnanç

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Beyin hakkında çok az şey biliniyor denir.

Ben beyin hakkında bilinen çok az şeyin de çok azını biliyorum.

Bilinen çok az şeyden bildiğim çok azının ne kadarını doğru bildiğimi ise hiç kestiremiyorum.

Ama yine de az bildiklerime sığınıp sanki yeteri kadar bir şeyler biliyormuşum gibi düşünce üretmekten alıkoyamıyorum kendimi.

Son aylarda kafamı “inanç” sorununa taktım; inancı üreten zihinsel faaliyetin tarihsel/toplumsal süreçlerini, kendime özgü deneyimlerimden hareketle anlamaya ya da anlamlandırmaya çabalıyorum.

Şöyle düşüyorum:

Bilenlerin, tanıyanların, duyanların, okuyanların, dinleyenlerin, ilgilenenlerin, merak edenlerin, kısacası benden başka herkesin nezdinde fiziki ve bilişsel varlığımla cisimleşmiş ‘aleni’ bir varlığım vardır; benden başka herkes bu ‘alenileşmiş’ beni düşüncelerimle, davranışlarımla, tutarsızlıklarımla, malumatfuruşluğum ya da bilgiliğimle, yeteneklerim ya da yeteneksizliğimle, güvenilirliğim ya da güvenilmezliğimle, yapabildiklerim ve yapamadıklarımla doğru/yanlış, haklı/haksız değerlendirir. Benden başka herkesin oluşturduğu kalabalıklar içinde yalnızımdır; eşitsiz ve adaletsiz örgütlenmiş bir kalabalığın toplumsallığının tutsağı olmamaya çalışır, yalnızlığımı başka anlamlı yalnızlıklarla bir araya getirerek yalnızlıkların toplumsallaştığı yeni bir sürecin mücadelesine katılmayı hedeflerim.

Herkesçe bilineni, varlığından haberdar olunan ve değerlendirilen ‘alenileşmiş’ benimdir. Bir de ‘alenileşmemiş’ ben varımdır; kurduğum-kuracağım hayallerin kahramanı olsun diye kurguladığım ben… Hayallerim başladı mı, alenileşmiş ben giderim yerini kurguladığım, alenileşmemiş ben alırım. Gerçek yaşamda başaramadığım duyguları, yargıları, tasarımları ustalıkla üretir, olağanüstü ortamlar yaratır, dış dünyadaki sistemin verilerinden arınır, o verileri hiçe sayarak kendi verilerimin dünyasını kurar, yaratıcılığın büyüsünü duyumsarım. Hayallerimde yalnızımdır; ama gerçekliğimdeki yalnızlığından farklıdır hayallerimdeki yalnızlığım. Ben hayallerimdeki yalnızlığımın tek kahramanıyımdır! Yaratıcılığımın kahramanı benimdir, başkasını asla kahraman yapmam.

İşin sırrı da budur, diye düşünüyorum: Hayalimde yalnızlığımın kahramanı ben olursam, gerçekliğin bilimsel, sanatsal, düşsel, toplumsal vb. kurgusunu ben üretirim. Hayalimde yalnızlığımın kahramanı ben olmazsam, bir başkasını yalnızlığımın kahramanı yapar ve onun ürettiği gerçekliğin bilimsel, sanatsal, düşsel, toplumsal vb. kurgusunu kendiminkiymiş gibi benimsersem yaratıcılığımı köreltir, beynimin kıvrımlarında inanç düzlemleri geliştiririm.

“Sevdiklerimle birlikte kısa, orta ve uzunca vadede ne olacağım” kaygısını kışkışlamaya yönelik hayaller dışında yaratıcılığın hayallerinin kurulmadığı veya kurulan yaratıcılığın hayallerinde hayali kuranın kendi yalnızlığının kahramanı olamadığı, başkasının kahramanlığını kader bilip boyun eğdiği zihinsel faaliyet süreçleri “inanç” dediğimiz şeyi üretiyor sanırım.

Günümüzde büyük çoğunluk hayal kurmuyor, hayal kurmasını bilmiyor. Hayal kurulsun istenmiyor, hayal kurulmasının önüne setler diken siyasi sistemler, düşünce akımları iktidar gücüyle donanıyor. Hayallerinde yalnızlığının kahramanı olmayı, dış dünyanın verili davranış kodlarına karşı çıkmayı yasaklamaya yönelmiş, “inanç” sistemini toplumsal yapının harcı haline getirmeyi amaç edinmiş bir siyasi anlayışın karanlığında adım adım ilerliyoruz.

İnanç, hayalinde kendi yalnızlığının bile kahramanı olamayan, başka yalnızlıkların kahramanlarına imrenen, gıpta eden, onlara boyun eğmeyi erdem sayan kalabalıkları her tür yıkıcılığa ittirebilen dürtünün de kaynağıdır.

Yalnızlığımızın kendimizi keşfettiğimiz bir yaşam kesiti olduğunun bilincine varır da yalnızlığımızın kahramanlığını kendimizden başkasına kaptırmazsak, kendi yalnızlığının kahramanı kitleler gün olur bilinçli toplumsal gücü oluştururlar ve ‘inancı’ yıkıcı kılan siyasetlerin üstesinden gelirler.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa