07 Aralık 2019 23:25

Kadını toplum yararına öldürmek

Kayseri'de 25 Kasım'da bir araya gelen kadınlar.

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Anayasanın değişmesi bile önerilemeyecek kadar değişmez ilan edilmiş düzenlemelerinin değiştirilmesi yönünde sürdürülen tartışmaların en hararetli anlarında bile kimsenin aklına kırk birinci maddeye dil uzatmak gelmemişti. Toplumsal mutabakatın sağlandığı yegane düzenlemeydi bu madde içeriği.

‘Aile toplumun temelidir’. Düzenleme böyle. ‘Aile nedir?’ diye sorun, hemen herkes ama özellikle hukukçuların neredeyse hepsi sözleşmişçesine aileyi aralarında kan bağı ya da evlilik bağı bulunan topluluklara indirgeyen açıklamalarla tanımlar.

Evlilik bağını ve ona bağlı olarak kan bağını toplumsallaştıran hukuksal düzenlemelerin yer aldığı temel yasa da, ‘cumhuriyet kadınını’ özgürleştirmesiyle övündüğümüz Medeni Kanun’dur.

Hukuk alanına adım attığım ilk günlerde, Yargıtayın Medeni Kanun’daki kadın aleyhine olan düzenlemeleri, bu düzenlemelerin ‘(…) Yaradılışı ve ailedeki durumu itibariyle kocasına ve onun alacaklılarına karşı mukavemeti zayıf olan kadını’ korumak amacıyla öngörüldüğü gerekçesiyle meşrulaştıran 1955 tarihli kararı karşısında biraz afallar gibi olmuştum. Evimizin balkonundan, çekiciliği başımı döndüren komşu kızıyla göz göze gelip ‘kesiştiğimiz’ (Bu ifadeyi biz erkekler kullanırız, kadınlar kullanmaz! Neden acep?) anın kalp atışlarımı arttırdığını anımsadım: Komşu kızı kız doğduğu için benden zayıfmış, evlenseymişiz ailedeki durumu itibariyle de benden zayıf olacakmış! Ne romantizm ama… Hukukta romantizmin yeri yoktur. Daha sonraları, cumhuriyet kadınının ve laikliğin yılmaz savunucusu olarak hayranlık duymam gerektiğine inandırıldığım Prof. Dr. Hıfzı Veldet Velidedoğlu’nun Aile Hukuku kitabının 1965 tarihli beşinci baskısındaki ‘Evlilik birliğinin mutluluğu sağlama hükmü cinsel yakınlaşma ÖDEVİNİ de kapsar’ yorumuyla kadına erkeğin (kocanın) cinsel isteklerini olumlu karşılama ödevi yüklemesine şaşırıp kalmıştım. Gerilerde kalmaya başlayan gençliğimin o ilk heyecanlı anındaki romantik anıların hayali de tatsızlaşıverdi. Bir evlensek, her istediğimde cinsel arzumu olumlu karşılaması hukuken gerekli olacak komşu kızının pencere camında belirmesini beklemek… Ve bundan heyecan duymak… Ne saflık ve hukuk bilmezlik ve de kadının toplumsal konumundan habersiz olmak ama…

Hukuk alanında bilgim arttıkça gördüm ki, o tarihlerde yürürlükte olan Medeni Kanun (Yenisi de pek fazla değiştirmedi) evlilik birliğine ilişkin düzenlemesiyle kadını ekonomik açıdan erkeğe (kocaya) bağımlı duruma getiriyor, onun otoritesi-egemenliği altına sokuyor; özetle kadına erkek egemenliğine tabi olduğu bir toplumsal kimlik biçiyor. Ve bu toplumsal kimliği, Yargıtay kararlarında sürekli altı çizildiği üzere, ‘Evlenmenin sosyal amacı yanında nesli devam ettirme ve cinsel istekleri tatmin etme amacının da bulunduğu’ gerekçesiyle cinselliğin toplumsallaştırılmış haliyle de bağdaştırıyor.

Diyeceğim o ki, öğrendiğim ve öğretilen hukuk kadının özgün kimliğini parçalamakta ve ona aile ve topluma bağlı toplumsal ve cinsel kimlik biçmektedir. Kadının, özellikle evlenmekle büründüğü bu yeni kimliğin unsurlarını da toplumdaki egemen erkek değerleri belirliyor.

Egemen erkek değerleri, ancak bir kadına aşık olunabileceği (biyoloji), aşkın elektriklenmeyi (fizik) ya da kimyası değişmeyi (kimya) ifade ettiği, spermlerin gücüyle bir sonraki kuşağın daha bir zeki, yaratıcı, ne bileyim iş bitirici, iktidar sahibi olacağı (genetik) gibi ifadelerde dile getirildiği üzere değişik bilim dallarından kaynaklanıyor gibi görünseler bile özünde, değiştirilmesinin önerilmesi dahi kutsallığa meydan okuma sayılan ‘Aile toplumun temelidir’ kuralının (toplum bilim) her tür depreme dayanıklı temelleridir.

 

Bu temellerle oynanmamalıdır. Bu temeller zayıflatılmamalıdır. Bu temeller sorgulanmamalıdır. Bu temelleri zayıflatmaya, çürütmeye kalkışılmamalıdır. Bu temeller aşındırılmamalıdır. Bu temeller… Bu temeller…

Bu temeller türümüzün (insan) sürekliliğini sağlayan ‘üremeyi’, doğal gereklilik olan kadın-erkek ilişkisindeki cinsellikle bütünleştiren toplumsal yapının tarihsel boyuttaki kültürel evrimidir.

Bir toplumsal yapıyı temellerinden yıkmaya çalışmak suçtur. Suçun örgütlenmiş hali terörizmdir. Kadınlar ve onları haklı bulanlar potansiyel toplumsal yapıya baş kaldıranlardır. Potansiyel toplumsal yapıya baş kaldırıcılar öncelikle o yapıyı dimdik ayakta tutan erkek değerlerine kafa tutarlar.

Terörizmle mücadele meşrudur; günümüz uygulaması kendini bu mücadeleye adamış erkekleri cezasızlık korumasıyla yüreklendiriyorsa bunu toplumsal yapımız yıkılmasın, süregelsin diye yapıyor.

Hal böyle olunca da erkek değerlerine kafa tutan potansiyel toplum yapı başkaldırıcısı kadınları öldürmek toplum yararınadır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...