NATO için tehdit!
Fotoğraf: Envato
İran’da siyasal İslam’a erk yolunu açan en önemli katkılardan biri maalesef bütünü olmasa da İran solu tarafından sağlanmıştı.
Antiamerikan’dı ve sözde antiemperyalistti ya, gerisi teferruattan ibaretti.
Aslında İran devrimi patlak verdiğinde, apar topar Humeyni’yi Paris’teki sürgünlüğünden Tahran’a taşıyan yine batılılar olmuştu. Çünkü İran’da sosyalist bir devrimi engellemenin tek yolu buydu.
İran, Osmanlı gibi Rusya’daki 1905 devriminden etkilenmiş ve bu anayasal devrimlerin önünü açmıştı. Her üç devrime Ermeni devrimcilerin de önemli katkıları olmuştu.
1917 Ekim Devrimi’nden sonra Hazar kıyısındaki Gilan’da bir Şura Cumhuriyeti kurulmuştu. Hasılı İran’da hem anayasal hareketin hem de sosyalist hareketin önemli tarihi kökleri vardı.
1979 İran Devrimi’nde de, her yörede halk ayaklanmaları patlak vermişti. 1946’da boy veren Mahabat Kürt Cumhuriyeti ruhu uyanmıştı mesela. Doğudaki Sovyet sınırında ise, Türkmenler ve diğerleri toprak işgallerine başlamıştı. İslamist rejimin ilk toplu infaz uygulaması da zaten yeniden hareketlenen Mahabat Kürtlerine yönelik olmuştu. Bizdeki Fatsa’yı andıran Gilan’da ise sol eğilimli Halkın Fedaileri etkindi. Orası da yeni rejimin ilk hedeflerinden biri olacaktı.
Humeyni ve diğer Şia dini liderleri, Şahın “beyaz devrim” diye nitelenen modernleşme çabalarına karşı çıktıkları için Şah ile çatışmaya girmişlerdi. Yoksa başka bir sorunları yoktu. Babasının Türkiye’de Kemalistlerin reform çabalarını aktarma girişimini dincilerin tepkisi bir yerde engellemekte başarılı olmuştu. Şimdi şah, biraz da modern bir genç kadın olan karısının, yeni yükselen burjuvazinin de desteği ile yeniden bir atılım yapmak istemişti.
ABD ise, şahın büyüyen burnundan rahatsızdı. Musaddık’ın İran petrollerini millileştirme politikasına karşı tahta geçirilen İran şahı, OPEC’de de etkin olarak petrol gücünü kullanmaya kalkışmıştı.
“Belanı bul” denerek, yalnız bırakılması da şahın indirilmesini kolaylaştırmıştı. Solun güçlenmesine karşı ise çare mi yok, getir Humeyni’yi!
Öte yandan İran komünistleri, Tudeh de Humeyni’ye destek vermekteydi. Öyle Antiamerikan ve antiemperyalistti ya, gerisi teferruattan ibaretti. Bunun bedelini, İslam Cumhuriyetinin, merkez komiteyi TV’den naklen infaz etmesiyle ödeyeceklerdi.
Gelen belayı, en erken fark eden kadınlar olmuştu. İran’ın en büyük Antihumeyni kitle gösterisini gerçekleştirenler 1979 yılında kadınlar olacaktı.
Belki pragmatik Amerikan politikalarının hâlâ fark edemediği, gerek Türkiye’de, gerek Afganistan’da, gerek İran’da solun yükselişini engellemek için siyasal İslam’ı kullanırken, siyasal İslam’ın da kendilerini kullanarak, bu toplumların her düzeyine nüfuz edip yayıldıkları ve kendilerinin de bir programı olduğu idi.
“Arap Baharından” önce “Türk baharı” yaşandı ve AKP iktidara taşındı. Ve bu “bahar”dan sonra, uygun adım 2023 İslam Cumhuriyetine doğru yürümeye devam ediyoruz.
İran’daki solun bir kesimi ve liberallerin bu tehlikeyi görmemesi gibi, biz de de bunun benzeri bir süreç yaşandı. Çünkü herkes, geçmişte yaşanan darbelere karşı şartlanmış, yükselen İslami cumhuriyet tehdidini görememişti.
1980 cuntası, gençlerimiz solcu olacağına, İslamcı olsun diyerek, kapıları araladı ve kuluçkaya yatma bu dönemde gerçekleşti.
Ayşe Nur’la bu tehlikeyi görüyorduk. Bu nedenle İran sosyalistlerinin deneyiminin bir anlamda tanıklığı olan Bahman Nihrumand’ın “İran’da Soluyor Çiçekler” (*) adlı tanıklığını 1983 yılında yayınladık. Şaha karşı direnen Nihrumand, Almanya’ya sürgüne gitmek zorunda kalmış, İran devrimi patlak verince büyük umutlarla geri dönmüştü. Ama heyhat birkaç yıl sonra yine İran’da sürgünde idi.
Şimdi de RTE, başlarına bela. The New Turkey and Its Discontents (Oxford University Press, 2017) adlı kitabında “Yeni Türkiye”yi çözümleyen Dr. Simon A. Waldman, geçen gün, İsrail’de çıkan, Netanyahu karşıtı Haaretz gazetesinde çıkan yazısında, “NATO için bugün en büyük tehdit Trump’tan değil, RTE’den geliyor” demekte.
Günaydın mı demeli. Tekne yine kayaya oturdu. Ama bedelini halklar ödüyor. Hem de çok ağır.
(*) Türkçesi Kemal Kurt, Belge Yayınları 1983. Kitabın Yazarı Nirumand kitabın çevrilmesine çok sevinmişti. Onu daha 1968 yılında “Hür Dünyanın Diktatörlüğü İran” (Anadolu Y.) kitabı ile tanımıştık. 1988 yılında Berlin’de sürgünde öldü. Nereden bilebilirdi ki, on yıllar sonra aynı hikaye Türkiye’de yaşanacak? SBF’den Prof. Dr. Serpil Üşür, “İran Devrimi/Din Antiemperyalizm ve Sol” adlı derlemesinde, bu süreci anlamamıza olanak sağlamıştı. ( Belge Yayınları 1991).
- Vatansızlığı vatan eylemek 05 Aralık 2023 04:29
- Uzun mesafe koşucusuydu Osman 04 Kasım 2023 03:50
- Kitap yakmanın dayanılmaz ayıbı 02 Temmuz 2023 03:14
- İsveç’in de ATY’si var artık! 05 Mayıs 2023 04:14
- İhsan Doğan (Sinan Oza) ve Niyazi Dalyancı için 11 Nisan 2023 04:00
- Dünya Anadil Günü vesilesiyle 09 Mart 2023 04:15
- Soykırımı tartışmak 19 Ocak 2023 03:19
- Mahmut Baksi anısına 14 Aralık 2022 04:32
- Kendi kutsalına bomba koyan 06 Aralık 2022 04:10
- Yorum yetmez! 28 Kasım 2022 04:00
- Kesişen yollar 15 Kasım 2022 04:16
- Seyfo ya da kılıçtan geçirilmek 08 Kasım 2022 04:10