01 Aralık 2019 00:15

Bir minnet ve huzur yazısı

Fotoğraf: Evrensel

PAZAR
Paylaş

Bir film izlemiştim, gerçek bir hikayeye dayanıyordu.

Filmin adı da zaten True Story.

Polisiye ve drama başlıkları altında geçiyordu. Zira “gazeteci filmleri” diye bir başlık yok.

New York Times’in araştırmacı gazetecilerinden Michael Finkel’in kendi hikayesini anlattığı aynı isimli kitaptan uyarlanmış. 2002 yılında geçen gerçek bir olayı anlatıyor.

Çok da filmin tadını kaçıracak detay vermeden, filmin tanıtımını aşmadan özetlemeye çalışacak olursam: Bir haberi manipüle ettiği için işine son verilen Finkel, tam da bu sıralarda tüm ailesini katlettiği suçlamasıyla aranan katil zanlısının, Meksika’da yakalandığı haberini alıyor. Haber değeri, zanlının kendisini Michael Finkel olarak tanıtması.

Buradan sonra tekrar meslekteki saygınlığını kazanabilmek için katil zanlısı ile düzenli görüşmeler yaparak bir kitap yazmaya karar veriyor.

Zanlı gerçekten suçlu mu yoksa olayı anlatmamak için suçlamaları sessizce kabul eden bir adam mı?

Filmin beni en çok etkileyen kısmı ilk 15 dakikası diyebilirim.

Bir 3. dünya ülkesine haber dosyası hazırlamak için giden Finkel, işkence gören gençlerle görüşüyor. Bunlardan birinin hikayesi, diğerininse görselliği daha güçlü zira bedeninde aldığı darbelerin izi var. Biri haberin yapılmasına onay veriyor, diğeri kuşkulu. Gazete, bir tek çocuğun hikayesinden yola çıkarak genellemeye vardığı bir yazı istediği için bazı yardım kuruluşlarındaki çürümeyi ortaya çıkarmak adına çocukların hikayelerini, vücudunda darbeler olan çocuğun fotoğrafı altında kaleme alıyor.

New York Times’ın 3 yılda 10 kere kapağa çıkmayı başarmış, Pulitzer bekleyen yazarı, gerçek olayları anlatmasına rağmen, kullandığı fotoğraftaki çocuğa, bir başkasının hikayesini yazdığı için işinden atılıyor.

Ve uzun bir süre başka hiçbir yere telif karşılığı tek bir satır yazamıyor, sektörden dışlanıyor, okur nezdinde tüm saygınlığını kaybediyor.

Öte yandan bir katil zanlısı, kaçtığı ülkede takma isim olarak bir gazetecinin ismini kullanıyor. “Çünkü hep senin gibi yazabilmeyi hayal ettim” diye anlatıyor bunu Finkel’e.

Ben durup düşünürken yutkunuyorum: Bu nasıl onurlu bir meslektir ki tek bir çıkar, tek bir zafiyeti dahi affetmez? Bu nasıl etkili bir meslektir ki on binlerce kilometre uzağındaki bir kaçak bile bir gazeteciye öykünüyor olabilir, yakalanma riskini artırmasına rağmen kendini bir süre o gazeteci gibi hissetmek isteyebilir?

Gazetecilik üzerine çok fazla film var. Sinema türlerine bir alt başlık olabilecek kadar çok aslında.

Spotlight filmi, gazetecilerin ortaya çıkardığı kiliselerdeki korkunç boyutlara varan çocuk istismarını anlatıyordu.

1983 tarihli Under Fire, “Bir ülkenin kaderini değiştirecekse gazeteci yalan haber yapabilir mi? İnsanlığa karşı sorumluluğu mesleğine karşı olandan daha ağır basarsa artık tarafsız bir gazeteci değil midir?” sorularına yanıt arıyor, meslek ahlakına değiniyordu.

Daha The Insider, Frost/Nixon, All The President’s Men gibi pek çok meslek ahlakı anlatan film var.

Bizse geçtiğimiz günlerde şu başlıkları tartıştık:

Bir gazeteci hangi koşullar altında bir haberi kendisi yapmaz da meslektaşına verir?

Bir gazeteci haber kaynağını hangi durumlarda açıklamalı, saklı tutma hakkını nereye kadar kullanmalı?

Bir gazetecinin haber kaynağı bir başka gazeteci olur mu?

Kaynaktan gelen haberi teyit etmeden servis etmek ne kadar doğru?

Bundan bir süre önce de Hilal Kaplan’ın Trump’a sorduğu sorunun yönlendirme ve açıklama dolu olması, Trump’ın tüm dünya önünde “yandaş” vurgusu yapması konusunu tartışmıştık.

Medya Etik Kurulu, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Meslek İlkelerini sıralamıştır.

Bazı önemli maddeleri yeniden hatırlamak gerekir:

  • Gazetecinin temel görevi, gerçekleri nesnel bir biçimde, çarpıtmadan, sansürlemeden aktarmaktır.
  • Gazeteci, demokratik değerlere ve insan haklarına aykırı yayın yapmamalıdır.
  • Haber, yorum ve görüşler okur ve izleyicinin yayının niteliğini anlayabilmesini sağlayacak biçimde, açıkça birbirinden ayrılmalıdır.
  • Basın yayın organları masumiyet karinesine saygılı olmalı, suçluluğu yargı kararıyla sabit olmadıkça herhangi bir kişiyi suçlu ilan edecek yayın yapmaktan kaçınmalıdır. Yargı süreci devam eden davalarda iddialar ve savunmalar adil ve dengeli biçimde aktarılmalıdır.
  • Yayımlanan haber, görüş ve yorumlarda, bir insanın davranışının veya işlediği suçun, haber konusu olayla doğrudan ilgili olmadıkça, onun ırkından, milliyetinden, dini veya mezhepsel inancından, cinsiyetinden, cinsel kimliğinden, cinsel yöneliminden, yaşından, engelinden veya başka bir özelliğinden kaynaklandığını ima eden vurgular yapılmamalıdır. 

Ancak ben BBC’nin globaldeki meslek ilkesine dair şu maddelerini de detayından dolayı değerli buluyorum:

  • Haberi ilk veren siz olmak istersiniz; ancak haberin doğru olması da gerekir. Gazeteciler için doğruluk, hızdan önemlidir. Olaylara tanık olup birinci ağızdan anlatmaya çalışmalısınız. Normalde, yeni ortaya çıkan önemli bir gelişmenin tek haber ajansından veya sosyal medyadan edinilen bilgilere dayanarak yazılması kabul edilemez.
  • Kamu yararına olan bilgiler bazen sadece kimliğini gizli tutan kaynaklardan alınabilmektedir. Kaynağın kimliğini gizli tutmak son çaredir ve otomatik olarak böyle bir söz verilmemelidir. Kimliği gizli tutacağınıza dair söz verdiğinizde de bu sözü tutacak durumda olduğunuza emin olmalısınız. Malzeme yayımlanacaksa, editörünüzün söz konusu kişinin kim olduğunu bilmeye hakkı vardır.
  • Doğru ve tam habercilikte, her zaman için kamu yararı ile konuya şefkatle yaklaşma ihtiyacını dengelemeli; kaza, felaket ya da savaş haberleri verirken, haklı gerekçeler olmadan insanların mahremiyetine girmemelisiniz. 

Sadece alıntıladığım bu maddeler uyarınca bile bir gazete bayisinin rafındaki birçok manşete bakarak gördüğünüz şeyin gazetecilik olmadığını anlayabilirsiniz.

Hatırlayın geçmişteki bazı skandal manşetleri:

“Günlük kiralık dairede genç kızın sır dolu ölümü”

“Aşk cinayeti”

“O patronun damadı Yahudi!”

“CHP Sözcüsü Vaftiz edilmiş!”

Ve hatta usta bir tiyatro oyuncusunun adının önüne “Pezevenk” kelimesi koyarak manşet attılar.

Ben bu işin okulunu okumadım, gazeteci, haberci, muhabir değil köşe yazarıyım.

Ancak bir gazetede köşe yazmak da yayıncılık ilkelerine bağlı kalmak demektir.

Oğluna pantolon alamadığı için hayatına son veren bir insanın ardından “Benim de pantolonum lekeliydi ama babam bunun için Menderes’e kızıp kendini öldürmedi” yazılamaz örneğin. 

Hasılıkelam, benim için Metin Göktepe’nin muhabir olarak çalıştığı, sektördeki birçok gazetecinin okulu olan, Ahmet Şık’ın da emek verdiği Evrensel gibi bir gazetede, sayfaları değerli gazeteciler ve yazarlarla paylaştığıma bir kez daha şükrettiğim, bana öğrettikleri için minnettar hissettiğim bir hafta oldu.

Kaybedilecek en değerli şey para ve kariyer değil onurdur.

Rahat uykunun bir yolu da budur.

25 yıllık onurlu duruşundan ötürü Evrensel’e bir kez daha teşekkür ederim.

Gazetemize verdiği önem ve değer için tüm okurlara gönülden selam ederim.

Gelecekte bu günler anlatılırken hepimizin başı dik olacak.

Bu sebeple huzurluyum.

İyi pazarlar, iyi okumalar.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...