23 Kasım 2019 00:54

Latin dersi

Bolivya'da askeri barikatı önünde darbeyi protesto eden yerli bir kadın ve elinde taşıdığı Whipala bayrağı

Fotoğraf: AA

Paylaş

Sonbaharı dünyanın dört bir yanından gelen isyan haberleriyle kapatıyoruz. Birbirine benzemeyen ülkelerde halklar, bardağı taşıran damla her ülkede farklı olsa da aynı ortak dert için sokaklara çıktı. Katlanma maliyeti, ağır yoksulluk, açlık, sefalet ve geleceksizliğin derinleşmesiyle birlikte tırmanan neoliberal kapitalizmin kemiğe dayandığı noktada çıkan tepkiler bunlar. Son günlerde, şimdiye kadar muhalefete göz açtırmayan, dünyada en fazla sendikacı ve gazeteci cinayetlerinin yaşandığı Kolombiya da eylemlerle sarsılıyor. Cesaret ve cüretin sonbaharı bu.    

Latin Amerika eskiden beri ezber bozan bir kıta ve hâlâ da bozuyor. Yıllarca IMF ve Dünya Bankasının yapısal uyum paketlerinin uygulama alanı olmuş, Friedmancı iktisat politikalarının laboratuvarı olan kıtada 2000’li yılların başında Chavez’le birlikte ortaya çıkan ve yaratıcısının 21. Yüzyıl Sosyalizmi adını verdiği rejimler dünyanın dikkatini kıtaya çekmişti. Petrol başta olmak üzere temel kaynakların millileştirilmesi, gelir dağılımının yeniden düzenlenmesi, sosyal güvence ve güvenlik bakımından atılan adımlar emekçilerin durumunda kayda değer iyileşmeler sağladı.

Bu, iyimser bir Latin baharıydı ama madalyonun kolay görünmeyen, acısı sonra çıkacak öteki yüzü vardı. Latin Amerika aynı zamanda çokuluslu tekeller ile, pazarlarını metalarıyla dolduran Çin’in yayılmacı politikalarının da coğrafyasıydı. ABD’ye mesafe koyan, IMF anlaşmalarını askıya alan liderlerin yeni emperyalisti Çin’di. Sosyalizm bulamaçlı Latin kapitalizminin zayıf noktası buydu.

Suyun yabancı şirketlere özelleştirilmesine karşı uzun soluklu mücadele veren Bolivyalıların gösterdiği gibi halklar aslında sürekli bir itiraz halindeydiler. İbre tersine dönmeye başlamış hoşnut olmayan yoksullar çoğalmış, orta sınıflar huzursuzlanmaya başlamıştı. Muhalefet ise sosyalist iktidarlar tarafından cezalandırılmaya devam ediyordu.  Ekvador’da Rafael Correa döneminde öğretmenler sendikasının komünist lideri yüksek cezalarla yargılandı. 2013 Brezilya isyanında eski gerilla Başkan Dilma Rousseff gerçek bir sınıf tutumu göstermişti doğrusu!

 “Kim daha çok para verirse onu destekleyen militer kurumlar” yani ordu ve polis bu süreçte ayrıcalıklarla donatıldı. Dolayısıyla iktidarda olmayan, darbe yapan ya da hazırlanan kliklere karşı kullanışlı pazarlıkların alanıydı bu ülkeler. 

Chavez, Morales, Correa, Kirchner, Lula ve Rousseff vs gibi liderler 21. Yüzyıl sosyalizminden fayda sağlayan zenginleşmiş bir orta sınıf ile alt sınıflar arasında açılan mesafeyi kapatmak bir yana, izledikleri kutuplaştırıcı siyaseti bir yönetme becerisi olarak dünyaya öğreten ilk liderlerden oldular. Ne var ki 2013’te kendisine karşı ayaklananların, seçimlerde faşist parti iktidara gelmesin diye yeniden oy vermek zorunda kaldığı Dilma Rousssef’in başını yiyen de bu kutuplaşma oldu. Etrafındaki kitlelerin şerhli gücü, yapılan yolsuzluklar ve tenezzül ettiği rüşvet sayesinde kırıldı ve Bolsonaro faşizmi güç kazandı. Bolsonaro’nun seçimlerde aldığı oy yüzde 53 civarındaydı.

Şu sıralar Bolivya bir darbeyle sarsılıyor. İktidardan düşürülen Morales ülkesini terk etmiş, darbecilere karşı mücadele eden kitleyi darbeci güçlerle karşı karşıya bırakarak bir defteri kapatmış durumda. Bolivya halkı darbeye karşı direnen en yoksullar ve yerlilerin izlediği Morales ekolüyle, darbeciler arasında ikiye bölünmüş durumda. Siyasi yozlaşmaya karşı bir çıkış arayışı içindeki, egemen sınıfların farklı klikleri tarafından kolay mobilize edilen kesimleri karşı karşıya getiren gelişmelerde eski liderlerin büyük payı var. Bugün kitleleri can havliyle sokağa çıkaran kapitalist yarayı derinleştiren, bu sol popülizmin uzlaşma siyasetidir.

Halklar üçüncü bir mihrak yaratamadıkları her koşulda onların can yakıcı taleplerini kendi siyasi hedeflerinin kaldıracı haline getirmek için mobilize edebilecek birileri olacak veya hareketler kısa sürede sönümlenecektir.

2011 Arap ayaklanmalarının seyrini anlamak kolaydı. Fransa Sarı Yelekliler eyleminde ilk çağrıyı yapanın faşist parti olması zihinleri biraz bulandırmıştı. Bugün Latin Amerika’da eşzamanlı hareketlerde açığa çıkan farklı kitle refleksleri ise ezberi bozmaya devam ediyor. Sol marşlar ve sloganlarla sokağa çıkan Şili, Haiti, Ekvador, Kolombiya’yı anlamak kolay ama Venezuela, Bolivya’daki gibi ekmek, özgürlük ve adalet isteyen kesimler arasında darbeciler tarafından yönlendirilebilenlerin olması şaşırtıcı geliyor. Yozlaşma yukarıda başladığı yerde kalmayıp aşağılara kadar indiğinde bu manzaralar normaldir. Fakat halk hareketlerinin temizleyici gücüne de güvenmek gerekir.

21. yüzyıl sosyalizmi Venezuela’da doğup Brezilya ve Bolivya’da öldü. Halklar liderlerinin neoliberalizme sadakatinin bedelini ödemeye devam ediyor.

Bolivya Devrimci Komünist Partisinin yayınladığı bildiriden alıntıyla bitirelim, çünkü bir bağımsız seçenek daima var: “Emekçi sınıflara, köylülere, öğrencilere, gençliğe, meslek sahiplerine, yerli halklara, kadınlara, LGBT’lere ve daha adil bir gelecek isteyen tüm Bolivyalılara birlik olma; ülkenin yaşadığı kriz karşısında yurtsever ve halkçı alternatifi güçlendirmek için; sivil faşistler ve askerlerin kendi darbeci iddiaları için eylemleri yönetememeleri ve ülkede gerçek demokrasinin tesis edilmesi için bağımsız mücadele çağrısı yapıyoruz.”

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...