03 Kasım 2019 01:10

Ahmet gözükse de perakende muhalefet değişmiyor!

Ahmet gözükse de perakende muhalefet değişmiyor!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Esad’ın ‘Esed’e dönüşme sürecinin başıydı. İhvan’ın da ‘yükselen yıldız’ olduğu günler... Karar verilmişti; ‘Esed’ gidecekti. Ordu lazımdı ama! İhale, en iştahlıya kaldı. ‘Masraflar’ karşılanacak, Suriye’ye ‘münasip’ bir  başka ordu organize edecekti Türkiye. ‘Eğit-Donat’ kampları kuruldu. Ordan burdan gelen cihadçılardan müteşşekkil gruplar eğitilerek ‘sahaya’ sürüldü. Sürprizi bol bir sahaydı ama Suriye. Nitekim, ‘Eğit-Donat’ın ilk ekiplerinden 120 kişilik bir grup, Kırşehir’deki kamptan ‘mezun’ olduktan sonra, Suriye topraklarına adım atar atmaz silahlarıyla birlikte IŞİD’e katılmıştı! Diğer gruplarda da çok farklı olmadı. Elemanların çoğu ya IŞİD’e katılıyor ya da silahlarını satıp ‘arazi’ oluyorlardı...

Hikâye uzun da kısa keselim. En son adı ÖSO’dan ‘Suriye Milli Ordusu’na dönüştürülen cihadçı organizasyonun temeli böyle atılmıştı. Bu hikâyeyi hatırlatmaktaki muradımız ise ÖSO ya da SMO denilenlerle ünü, mahareti belli IŞİD arasında böylesi bir ‘aynı pınarın suyu’ olma özelliğine vurgu yapmaktı. IŞİD’in yükselişte olduğu günlerde ÖSO’cuların oraya katılımı nasıl şaşırtıcı değildiyse, bugün IŞİD dahil birçok cihadçı grup ve unsurun yeri geldiğinde Heyet-ü Tahrir Şam’ı, ÖSO-SMO’yu  vb... ‘mekân’ bellemesi de o kadar normaldir. Menşey aynıdır: Suriye sahasında boy gösteren cihadizmin Sovyetler Birliği’ne karşı ‘Yeşil Kuşak’ bakiyesi el Kaide’nin ‘paltosundan’ çıktığı söylenebilir. Duruma, ihtiyaca göre isimler, adresler değişebiliyor, yeni etiketlerle yeni meşruiyetler aranıyor ama ideolojik, felsefi, politik ‘menşey’ değişmiyor.

İşte tam da kuruluşunun 96’ıncı yıldönümünde Cumhuriyet devleti, ‘ontolojisini’ tarif etmeye çalıştığımız  ÖSO-SMO ile birlikte, Suriye’de nüfuz ve rol aramakta. Öyle ki, bu nüfuz ve rol arayışı, Suriye’de ‘Suriye ordusu askerleri yakalandı’ haberine konu olabilmekte...
***

Görüntüleri izlemişsinizdir: ‘Yakalanan’ 18 Suriye askerinden biri Türk sağlık ekibinin ambulansında yaralı haldeyken, cihadçı bir ÖSO’cu tarafından sorgulanıp tokatlanıyor. Ambulansın Türk ekipmanı ve Türk askerleri bu sorguya nezaret ediyorlar. Arada bir ses, görüntüye giren askeri ikaz ediyor: “Ahmet gözükme sen.”!

Ahmet gözükmese gerçek değişecek mi?      

Bu hamilik-mütteffiklik ilişkisi inkâr edilen bir şey değil ki zaten. Bizzat Savunma Bakanı Akar, sözkonusu askerler için “ele geçirildiler” ifadesini kullandı. Savaş suçu kapsamında değerlendirilebilecek ambulanstaki o sorgunun siyasal sorumluluğu, hiç bir meşruiyeti olmayan SMO’ya ait omayacak herhalde.

***

Bir başka boyut da o görüntülerle bir kez daha yansıyan hamilikten, bir tür muhalifin hanesine yazılacak oldukça manidâr ve ironik mesajlar... ‘Cumhuriyet değerleri’nden, laikliğin hayati ilke olduğundan hareketle mevcut iktidara muhaliflikte sergilenen ‘süpermen’ tavırlar, Suriye meselesinde birden sıfırlanabiliyor. Sözcü gazetesi mesela, “Alayınız gelsin!” diye manşet atarak yedi düvele meydan okuyor! Suriye meselesinde Türkiye’yi bu kadar eleştirilen pozisyona sizin çok eleştirdiğiniz iktidar getirmedi mi peki? Onun bir önemi yok, mesele ‘milli’çünkü!

Yine, “Türkiye’nin, Suriye sınırında bir terör devletine izin vermeyeceği” söyleniyor da o sınırda bilimum cihadçının yatağı durumundaki İdlip pek de sorun olmuyor!

Bahsettiğimiz ‘ambulanstaki sorgu’ görüntüsü de öyle... “Suriye ile Türkiye arasındaki uzlaşma ihtimalini ortadan kaldırmaya dönük bir komplo” diyenler oldu. ÖSO’cular TSK’nın disiplininin dışına çıkarak ordumuzu Suriye ile karşı karşıya getirmek istiyor olabilirler. Aman dikkat! Şükür ki, Cumhuriyet’in “O oyun bozuldu” manşetini gördük de rahat bir nefes aldık, ‘şimdilik’ oyun bozulmuş ve esir askerler Suriye’ye verilmişti.

Durum böyle mi gerçekten? Suriye’li askerler Türkiye ile Suriye’yi karşı karşıya getirmek için mi ‘ele geçirilmişti’?

Türkiye ile Suriye zaten karşı karşıya değil miydi?

Bahse konu olay ve o görüntü ‘savaş suçu’ niteliği dışında nasıl bir olağanüstülük taşıyor ki? Bir ülke adına bir ordu kurup adına da ‘Milli Ordu’ diyorsan ve o ‘Milli Ordu’cular da Suriye ordusunu ‘küffar’ ve ‘düşman’ görüyorsa, neyin komplosu, neyin oyunu?

***

Muhalefet misiniz? Tutarlı olmak, bütünlüklü bakmak gerek. Öyle çeyreğine karşıyız, şu kadarını destekliyoruz perakendeciliğiyle politika yapılamaz. “Suriye’yle anlaşalım” şeklinde somutlanmış ‘ulusalcı’ yaklaşımın açmazı ve anlayamadığı da bu. Hangi eksende anlaşalım? sorusuna verecekleri yanıt, YPG’ye karşı olacaktır en başta. Böylesi bir düzlem, Suriye ve Türkiye rejimleri açısından derde derman olabilir mi? Başından bu yana yatırım yapılmış, beslenmiş, sahaya salınmış ÖSO/SMO ne olacak? Afrin, Cerablus, Tel Abyad, Resulayn’a piknik yapmaya mı girildi? Kürtler konusunda da Suriye ile Türkiye’nin artık aynı denklemde buluşması çok zor. Öyle ‘YPG terör örgütü’ demekle bir şey demiş olmuyorsun. Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov boşuna “Kürt sorunundan kaçamazsınız. Söz konusu sorun, Suriye krizinin parçası olmaktan çok daha geniş bir problem...” demiyor.

Kürt sorunu, laiklik sorunu, Cumhuriyet’in ahvali, Suriye krizi... Hepsi içiçe... Ancak demokratik bir muhalefet ekseninde bütünlüklü bir yanıta ulaşabileceğimiz sorunun unsurları her biri. Aynı safta Cuma namazına durup, okunan ‘fetih suresi’ni dinleyip “Suriye’de küffara karşı şiddetli olacağız” duasına ‘âmin’ demekle olmuyor. Devlet seviciliğinden, milliyetçilikten beslenen bu tür ‘muhalifliğin’ gelip bağlanacağı yer de çaresizlik oluyor işte. 

Bu arada, İstanbul Belediyesi’nin yetkisindekiler de dahil, Boğaziçi’ne dair bütün tasarruflar Cumhurbaşkanının yetkisine geçiyormuş.

Nerden mi aklımıza geldi?

Öylesine işte!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa