20 Ekim 2019 00:17

Barış yoksa değer de yoktur

Barış yoksa değer de yoktur

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Son günlerde gördüklerim beni sürekli geçmişe götürüyor. Geçmişte yaşadıklarıma. Türkiye’de nelere değer verildiğini düşünüyorum. Aklıma yoksul çocuklarla dolu, o kara ve köhne okulum geliyor.

Okul, kocaman gözlerle dünyaya bakan, kara önlükler giymiş öğrencilerle dolu. Sınıflar tıklım tıklım. Okulu anlamak zor. Daha ilkokul birinci sınıftayım. Öğretmenimin anlaşılması zor davranışları olan bir kadın. “Öğretmen dolabı” denilen tahta dolaptan çıkardığı çikolatalı karışımdan yemek gibi. Çocukların canı çeker mi, umurunda değil. Belli ki, çocuklara değer vermiyor. Sonradan öğreniyorum. Güzel giyinmeye değer veriyor. Klasik müzik dinliyor. Klasik müzik dinlemek önemliymiş, kültürlü olmak demekmiş. Kültürlü olmak değerliymiş.

Ağır ağır kavrıyorum. Büyüdüğüm mahallede, gittiğim okulda çocuklar değerli değil. Giderek kavrıyorum. Türkiye’de çocuklar pek değerli değil. Yoksulların çocukları hiç değerli değil. Gösteriş önemseniyor. Kristal vazo, televizyon vs. değerli. Hepsini öğreniyorum. Sonra 12 Eylül. Değerli olanın değersiz kılındığı, tüketim toplumunun inşa edildiği kara dönem...

Marşlar önemli, hamaset, rap rap yürümek, disiplin, üniforma, bayrak önemli. Atılan dayaklardan biliyor öğrenciler. İlkokul, ortaokul, lise ve üniversite fark etmiyor. Değerli olan çocuklar ve gençler değil. Her zaman daha değerli şeyler var. Birlik ve bütünlük gibi. Manevi değerler gibi. Öğrenciler er ya da geç kavrıyorlar.

Yıllar geçti. Öğretim üyesi oldum. Gün geldi, bir müdürle görüşmek istedim. Ülke milyonlarca gençle dolu ama onlara sunulanlar çok yetersiz. Belki gençler için yapılması gerekenleri, Gençlik Spor Genel Müdürlüğü hizmetlerinin nasıl geliştirilmesi gerektiğini anlatmak işe yarar, işbirliği zemini bulunabilir diye düşündüm. Ama müdürün derdi, bilim veya gençler değildi. Kamu yararı, topluma hizmet hiç değildi. Onun derdi, benim ne kadar milliyetçi olduğumdu. Sorularına yanıt verirken arkada asılı, çerçevelenmiş büyük bayrağa bakıyordum. Durum açıktı: Müdür kendini bayrak bekçisi atamıştı. Bendeniz ise ilk olanakta bayrağa aykırı işler yapacaktım. Onun görevi, gençleri ve vatanı benim gibi tehlikeli öğelerden korumaktı.

Bekçiler sürekli karşıma çıkıyordu. Bölüm başkan yardımcısı öğrencilere bölümdeki bilgisayarları kullandırmamdan hiç hoşnut değildi. Kendine görev bildiği bilgisayar bekçiliğiydi. Öğrencilerin edineceği beceriler falan umurunda değildi. Bölüm başkanı da bekçiliği seviyordu. Öğrencilerin toplantı odasında çalışmalarına izin vermemden rahatsız olmuştu. Öğrenciler masadaki örtüye zarar verebilirdi. Yalnız öğrenciler mi? Astığım afiş ve duyurular da duvardaki boyaya zarar verebilirdi. Masa, örtü ve duvarları korumak onun göreviydi.

Gün geldi, başka bir üniversitede rektörle görüşmem gerekti. Serbest olduğumu, çalışmalarıma karışılmayacağını söylüyor. Ama tabii sınırı var. Masadaki bayrağa işaret ediyor. Yani, devlet-millet-bayrak. Üniversite büyük. Gençlerle dolu. Rektörün elindeki özgeçmişim gençlerle ilgili yaptığım çalışmalarımla dolu. Ama rektörün derdi, vatan-millet-Sakarya. Görüşme kısa sürdü. Atamam yapıldı. Kısa sürede gördüm ki, üniversitede öğrencilere ders dışında hiçbir şey verilmiyor. Kütüphane ağlanacak durumda. Koca kampüste öğrencilere ayrılmış mekân yok. Her şey öğrencilerin önünün alınması için düzenlenmiş. Ama üniversite yerli ve milli. Büyük bir bayrak dalgalanıyor. Büyük bir cami var.

Yıl 2019. Çocuklar ve gençler için durum iyileşmiş değil. Tam tersine! Gösteriş ve tüketim tutkusu, vatan-millet-ümmet için savaş “yerli ve milli” rejimin baştacı. Rejim, her gün, hiç gizlemeden ve saklamadan söylüyor: Çocuk ve gençlerin değeri yok. Onlar ancak birer kul, birer nefer, birer milis ve birer şehit olarak değer taşıyabilir. Kamu yararı artık yok. Kamu yararı olmadan, çocukların yararının öncelikli tutulması söz konusu değil.

Çocuk haklarını rejim istedi diye unutacak değiliz. Savaş, çocuk ve gençlerin daha değersizleştirilmesi demek. Çocuk ve gençlere ayrılması gereken bütçenin ölüm makinalarına harcanması demek. Savaş, her zaman yıkım ve ölüm demek. Bugün barışı istemek, çocuklar ve gençler için yapılabilecek en değerli eylemdir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...