11 Eylül 2019 19:10

"Yaşamak Direnmektir" derler

"Yaşamak Direnmektir" derler

Fotoğraf: Envato

Paylaş

“Yaşamak Direnmektir” derler. Aslında her gece ölüyoruz ve her sabah diriliyoruz. Arada belleğimiz yelken açıyor ötede bir aleme. Yaşadıklarımızdan, yaşamadıklarımızdan, söylediklerimizden ve söyleyemediklerimizden enstantaneler düşer beynimize gece yürüyüşlerinde.

Yaşamında çocukluğundan beri yapmadığı iş kalmamış olan Ergün Küzenk’in anlatılarında gece düşlerini andıran bir yan var.

İnsanın yaşadığı yıllar birikirken, geçmişin anları daha bir düşmeğe başlar beyninize. Aslında içinizdeki o çocuğun hiç ölmediğini fark edersiniz, dünyaya hayret ve merakla bakan. Gazete satan çocuğun gazeteci olması şaşırtıcı değil. Simit satan çocuklarla sevgi bağını hiç kesmemiş olması da.

Üniversite okumuş ama daha önemlisi önce hayat okulundan mezun olmuş.

Ergün Küzenk anları yazıya dökerken, belleğinizde fotoğraf enstantaneleri canlanıyor.

Belleğin fotoğrafları belki silikleşir, ama hep kalır bir yerlerde.

50’li yıllarda bir çocukken Ankara’dan geçişimizi hatırlıyorum, Ankara’yı kuşatan yoksul gecekondu mahallelerini bir sel silip süpürmüş.

Belleğimde kalan sürrealist bir görüntü. Büyük bir ağacın tepesinde takılıp kalmış bir otomobil.

O yılların popüler şarkısı, “otomobil uçar gider”i Balıkesir yollarından anımsıyorum.

Ya da “Manda yuva yapmış söğüt dalına” şarkısı.

Kırsal insanının kente gerçeküstücü bir dille bakışını yansıtır bu şarkı. Otomobil uçar gider, yeni dünya ile buluşan Türkiye’nin hayranlığını yansıtırken.

Kırsaldan delip kentleri kuşatan, çadır yerine gecekondu kuran insanlarımıza hayranlık duymamak na mümkün.

Ankara Kalesinden baktığınızda, büyük göçün çadırsı evlerinin kuşattığı bir Ankara görürsünüz.

Memur, öğrenci ve köylü kenti Ankara. İstanbullu bakışı ile.

Sen Bitlis’ten gel Ankara’ya, sonra Bodrum’u ilk keşfedenlerden ol.

İlk 1969’da geldim Bodrum’a deniz yoluyla. Güneşli bir Şubat günü. Bir masal kentti gördüğüm ben beyazlığı ile. Onun da içine etmeyi becerdik!

Ergün Küzenk’in çıkmış olan “Beni Duyuyor musun?/ Bitlis’ten Ankara’ya” ve “Alvira’nın Kızları” gece kitaplığımın bir parçası oldu. İkisi de Gece Kitaplığı yayınlarından çıkmış zaten.

Özgün olanı yakalamak, bilimeyeni, anlatılmayanı ilk yakalamak, gerçek yayıncını tutkusudur. Yayınevinin editörleri iyi iş çıkarmış.

Galeano’yu 80’li yılların başlarında, ilk ben tanıttım, Barselona’da sürgünde yaşarken yazışma şansım da oldu. O yıllarda genç iken tanıdığım Ercan Kesal haklı, Galeano’nun denemeyimsi, kısa anlatılarındaki tadı yakaladım Ergün Küzenk’te.

Kısa bir dönem yaşadığım, anne babamla sık sık gittiğim, üniversite yıllarında çok kez kaldığım Ankara’yı buldum Küzenk’in anlatılarında. Bağ evlerini anımsadım. Ne güzel yazmış Papazın Bağını.

Melih Gökçek’in katlettiği Ankara’yı hatırladım.

Her yer canlandı belleğimde. Eski Ulus, Akba Kitabevi, Sıhhiye, Gençlik Parkı. Ankara Garı da tarih olmuş. Oğlum Sinan, orada değil yeni garda inmiş, yeğeni Nora’yı görmeye gittiğinde. 

Ne kadar çok mekanlarda bulunmuşuz Ergün ile ama yolumuz kesişmemiş.

Mesela 1968 Eylül’ünde TÖS’ün düzenlediği Devrimci Eğitim Şurasında.

Hep sevilmiş, sosyal biri Ergün. Hoşsohbet, şakacı, sempatik, hayatı tiye alan.

Adam Siyasal’da, Şurayı düzenleyen Fakir Baykurt’la yemek yiyor, biz eğitimde devrim mi, yoksa devrim için eğitim mi diye tartışırken.

Ve Bitlis’i taşıyor bize Küzenk. 1990 yılında, Haydar Işık’ın tercüme ettiği “Kürt Şehri Bitlis” diye bir kitap yayınlamıştım. Kapağa yüzyıl başında kalenin yanındaki yokuştan çıkışı yansıtan bir eski fotoğrafı koymuştum. Belleğimde o momenti canlandırıyor Küzenk’in Bitlis değinmeleri.

Ve “Alvira’nın Kızları” coğrafyanın en trajik anlarını taşıyor bize ve diğer anlatılarda dile getirdiği izler, kalıntılar, kopuk kopuk hatırlayışlar...

Üçüncü kitabı bekliyorum şimdi iştiyakla.

Her biji bra mın Ergün.

 

 

 

 

 

 

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...