14 Ağustos 2019 00:20

Mutabakat mı, düğüm mü?

Mutabakat mı, düğüm mü?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

ABD ile Türkiye arasında, Suriye’nin kuzeyine dair varılan 3 maddelik mutabakatın sonrasındaki gelişmeler, şaşırtıcı olmayan bir biçimde ilerliyor ve önümüzdeki süreçte bu konudaki gerilimin bir mutabakat söyleminin sınırlarını aşan bir biçimde devam edeceğini de göreceğiz.

Şu anda önümüzde duran fotoğrafı anlamaya çalışırken bir adım daha geriye çekilerek bakmak daha anlamlı olabilir. Türkiye’nin Suriye sahasındaki iddiaları, Suriye savaşından da önce, bölgeye dair önüne koyduğu hedeflerle uyumlu ilerliyor. Dönemin MİT Müsteşarı Emre Taner’in MİT’in kuruluşunun 80. yılı vesilesiyle, 2007 yılının ocak ayının ilk haftasında dile getirdiği şu sözleri hatırlayalım: “21. yüzyıl güvenlik ortamı, istihbarat fonksiyonlarının önemi ve etkinliğini hiç olmadığı kadar artırmıştır. Önümüzdeki dönemde uluslararası sistemin kuralları belirlenmiş stabil bir yapıya kavuşacağını ummak ve bu yönde tanımlamalar geliştirmek faydasız bir uğraş olacaktır. Bu süreç içinde Türkiye, gerek stratejik gerekse jeopolitik önemi nedeniyle kendisini hiçbir zaman olayların akışına bırakma ya da ‘Bekle-gör-tavır al’ taktiği ile sınırlama lüksüne sahip değildir. Uluslararası sistemi ayrıntılı ve isabetli bir tanımlama ile (kendi konumu ile ilgili) taktik, stratejik ve yüksek stratejik tutumlara sahip olmak zorundadır. Yalnız savunma pozisyonunda olmak Türkiye’ye haiz şartlar nedeniyle kabul edilemez bir davranış olacaktır.” (1)

Suriye’nin kuzeyinde Kürtlerin edindiği pozisyonun, Türkiye’nin kendi nüfus bileşimi bakımından kendisi için tehdit teşkil ettiği tezi ve Türkiye’deki Suriyelilerin belli bir bölümünü geri gönderme ihtiyacı gibi gerekçeler, iktidarın temel argümanlarını oluştursa da, tüm bu argümanları, bir devlet olarak Türkiye’nin değişen dengeler içinde Suriye sahasında rol sahibi olabilme ihtiyacının alt metni olarak okumak, süreci anlamak bakımından daha doğru görünüyor. Öte yandan, Türkiye’deki Suriyelileri geri gönderme amacının, Suriye’de bir koridor oluşturmanın gerekçelerinden biri olarak sunulmasının, aslında iktidarın bir parçası olduğu sorunlar silsilesini bugün atmak istediği adımlar açısından da bir meşruiyet örtüsü olarak kullanması anlamına geldiğini de not edelim.

Bu arada MİT’in, iktidar ve TSK tarafından da benimsenerek ‘stratejik derinlik’ sosuyla desteklenen tezinin, aradan geçen 12 yıl içinde mantıksal sınırlarının sonuna dayandığını vurgulamak gerekiyor. Rusya ile ABD’ye eklemlenerek ve ikisi arasındaki çelişkilerden yararlanmaya çalışarak yol almayı uman bu politika, Türkiye’ye ekonomik, siyasal ve toplumsal bedeller ödeterek dayandığı sınırda patinaj yapıyor. ABD ile Suriye’nin kuzeyine dair olarak bir koridor oluşturmakta anlaşılmış olması iktidar ve medyası tarafından bir başarı olarak sunulurken, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ve Milli Savunma Bakanı Akar’ın yaptığı açıklamalar, aslında ABD tarafından önlerine konulan sınırdan duyulan rahatsızlığın da bir ifadesi.

Sorunlar yumağına bir düğüm atma özelliği taşıyan bu mutabakatın ABD tarafına dair de söylenecek şeyler var. ABD barışlarının ya da çözümlerinin ortak karakteri, her zaman ABD’ye ihtiyaç duyulacak bir denge ile desteklenmiş olmasıdır. Tam da bu nedenle, bugün örneğin Türkiye’nin Suriye yönetimi ve Suriye Kürtleriyle ortak bir çözüme yönelmesi kendisine duyulan ihtiyacı ortadan kaldıracağından ABD tarafından makul görülmez. Şam yönetimi ve Ankara arasında sıkışan, Rusya’nın da Şam yönetimini destekleyen bir hatta hareket etmesi nedeniyle onunla da görece mesafeli bir ilişki tutturan Suriye Kürtlerinin kendisine olan ihtiyacı da ABD’nin dayanaklarından birini oluşturuyor. Ve Akar, ‘B ve C planımız var’ dese de, ABD’nin, bu mutabakat ile çok daha fazla planından birini devreye sokup, yeni bir düğüm için pozisyon ve zaman kazandığını tahmin etmek zor değil.

İktidar, bölgesel hedeflerine ek olarak, son seçimlerde yaşadığı irtifa kaybını gidermek ve kendi içinden çıkan parti girişimlerini de etkisizleştirmek amacıyla, ABD ile varılan mutabakatın sınırlarını zorlamaya devam edecektir.

Sonuç olarak hem Ankara hem ABD açısından kendi hesaplarına, amaçlarına bağlanan bu düğümün etki ve gerilimlerini önümüzdeki günlerde de yaşamaya devam edeceğiz. 

1: Bekle-gör-tavır al taktiği uygulanamaz, Hürriyet, 6 Ocak 2007

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...