03 Ağustos 2019 23:04

Kaz Dağı, su ve vicdan...

Kaz Dağı, su ve vicdan...

Fotoğraf: Evrensel

PAZAR
Paylaş

Çanakkale’ye bağlı Kirazlı köyünün bir zamanlar zümrüt yeşili ormanlarının bulunduğu alanlar şimdi bir çöl gibi. İçinde yüz binlerce canlının yaşadığı ormandan geriye kalan toprakta, rüzgarın ve iş makinelerinin sesi... Bastığınız yer toz, yürüdüğünüz arazi derisi soyulmuş bir canlı gibi çıplak!..

Kanadalı Alamos Gold adlı altın şirketinin yerli taşeronu Doğu Biga Madencilik eliyle yaklaşık 200 bin ağacı kesildi Kirazlı’nın. Çevreyi korumakla görevli Bakanlık, tepkiler yükselince hemen şirketi koruma telaşına düştü. “Sadece 13 bin 400 ağaç kesildi. Zaten orası da Kaz Dağı değil” dedi. Oysa, kuşbakışı çekilen fotoğrafların korkunç görüntüsü bütün bu yalanlara karşı gerçeği ortaya koyuyordu.

Kaz Dağı’nda altın madenciliğinin nasıl bir felakete yol açacağı artık iyice görülmeye başlandı. İçme suları çamur gibi akan Lapseki Şahinli köyünden sonra Çanakkale’nin içme suyunu sağlayan Atikhisar Barajına komşu Kirazlı’daki orman katliamı işin hiç şakasının olmadığını gösterdi herkese.

KAZ DAĞI'NDA ALTIN MADENCİLİĞİ GİRİŞİMLERİ

Türkiye’de 1993 yılında Kaz Dağı’na komşu Balıkesir Havran’la başlayan ilk altın madeni girişimi o dönem halkın tepkisi eşliğinde çıkarılan Zeytincilik Yasası ile püskürtülmüştü. Ama altın madencileri Kaz Dağı’nda ağızlarını sulandıran altından hiç vazgeçmediler. 2006 yılında AKP iktidarının da önlerini açması ile Kaz Dağı’nın birçok yerinde saldırıya geçti madenciler.  

Yöre halkı bu girişimlere karşı da sert tepki gösterdi. Halkın tepkisine ülke kamuoyundan destek de geldi. O dönem hâlâ ‘havuz’a girmemiş gazetelerin köşe yazarlarının Kaz Dağı’nda altın madenciliğine karşı yazılar yazdığını görebildik. Tepkinin büyüklüğü karşısında Bergama’da 5-6 yıl önce ortaya konan ‘algı operasyonu’ ya da ‘psikolojik harp’ dediğimiz karalama kampanyası devreye sokuldu. Zamanın Enerji Bakanı Hilmi Güler “Türkiye’de başka madenler de var ama konu altın olunca, ülkemizin altın konusundaki zenginliğine müsaade etmek istemeyen dış kaynaklı bazı grupların etkinliğinin olduğunu düşünüyorum” diyerek karşı çıkanları ‘dış güçler’ tarafından kışkırtılmış gruplar olarak hedef gösterdi. Bakan, bu çıkışına rağmen tepkiler yükselince bu sefer çark edip, “Halka rağmen bir şey yapılamayacağını” açıklamak zorunda kaldı. Gezi eylemleriyle birlikte bilinçli bir şekilde sondajlar ve diğer çalışmalar en alt seviyeye indirildi.

NEREDE HATA YAPILDI?

Tüm bu süreç içerisinde bölgedeki ekoloji mücadelesinde de bir takım hataların yapıldığını söylemek mümkün. Ekoloji örgütleri tarafından köylerde yapılan bilgilendirme çalışmalarının bu köylerde madenlere karşı fiili direniş yaratacak bir örgütlenmeye/komiteleşmeye evrilememesi mücadelenin öznesinin direnişe uzaktan bakan bir pozisyonda kalmasına yol açtı. Altın madenlerine karşı başından bu yana tepki gösteren belediyenin de mücadeleyi çevre örgütlerine havale edip sadece lojistik destek sağlamayla yetinmesinin hatalı olduğu ortada. Sonuçta mücadelenin öznesi olması gereken köylüler kadar kentteki duyarlılık da yeteri seviyeye çıkarılamayınca dar bir kadronun özverili çabası ile yürüyen çevre hareketi de gün geçtikçe gücünü kaybetti.

SU VE VİCDAN NÖBETİ

Geçtiğimiz günlerde Kirazlı’daki orman katliamından sonra Su ve Vicdan Nöbetlerinin başlaması, Kaz Dağı’ndaki bu talana ülke genelinden tıpkı eski dönemlerde olduğu gibi seslerin yükseltilmesi son derece önemli. Keşke bu duyarlılık 200 bin ağaç kesilmeden önce ortaya konabilseydi! Umarız ki bu saatten sonra Kaz Dağı’nda tek bir ağacın dalına zeval gelmesin...

SAHİBİNDEN ÇOK KULLANIŞLI YALAN!

Kaz Dağı’nı altın madencilerinin talanından korumak için bir hareketlilik başlayınca hemen “dış güçler” yalanının yeniden dolaşıma sokulduğunu görüyoruz. Bergama köylülerinin altın madeni karşıtı mücadelesinin önemli oranda bu yöntemle sönümlendirilmesinden beri bu “psikolojik harp tekniği” belli başlı ekoloji mücadeleleri için hep gündeme getirilmiştir.

PSİKOLOJİK SAVAŞ!

30 Temmuz 2019 tarihli yerel Boğaz Gazete’de “Çanakkale’yi bekleyen tehlike” başlığı ile verilen haber işte bu psikolojik algı operasyonunun bir ürünü. “Çamur at izi kalsın” mantığı bir yana medya ve devletin ilgili kurumları tarafından desteklenen bu algı operasyonları her dönem kendisine kullanışlı ‘uzman’lar bulmuştur. Haberde görüşleri olan ‘psikolojik algı uzmanı stratejik iletişim danışmanı’ Sevda Güner bugün bu rolde. AKP’nin AK Kadrolar sayfasında geniş bir özgeçmişi de bulunan Güner, bu partide Çankaya ilçe başkan yardımcılığı, belediye başkan aday adaylığı ve AR-GE başkanlığı gibi pozisyonlarda  bulunmuş. Güner’in “Küresel siyasette psikolojik savaş” adlı bir kitabı da bulunmakta.

ETKİ AJANI

Güner’in, Boğaz Gazete'de Çanakkale’deki altın madeni karşıtı mücadeleye ve genel anlamda çevre mücadelelerine yaklaşımına dair yorumlarına baktığımızda “psikolojik algı uzmanı” sıfatını ne kadar da hakkettiğini görebiliyoruz. Gerçekten de hemen hemen bütün cümlelerinde bilgi, belge ve olguları belli bir algıyı yaratabilmek için çarpıtan bir algı uzmanlığı var. Uzmandan çok ‘etki ajanı’ tarzı bu oysa.

Yıllar önce Bergama köylü hareketine karşı kaynatılan cadı kazanına yazdığı “Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası” kitabıyla bir yığın odun taşıyan Necip Heblemitoğlu’nun misyonunu Kaz Dağı’nı koruma mücadelesine karşı bugün de AKP’li Sevda Güner devralmış görünüyor.

Tüm bu “dış güçler” çamurunu belgeleriyle deşifre eden 2011 tarihinde Evrensel Basım Yayın tarafından çıkarılan “Kuyudaki Taş - Alman Vakıfları ve Bergama Gerçeği” kitabı bugün Kaz Dağı’nda ortaya konmak istenen bu ‘kullanışlı yalan’a karşı da güncelliğini koruyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...