30 Haziran 2019 00:25

Binali Bey’in türküsü: ‘Bilmiyorum ne haldeyim’!

Binali Bey’in türküsü: ‘Bilmiyorum ne haldeyim’!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Tarih 21 Haziran... İstanbul seçiminden iki gün önce yani. Nasıl bir sonuçla karşılaşacağını, hiç kuşkusuz ki, bizden çok daha iyi bilen iktidar cenahının canhıraş kampanyası Okan Bayülgen’in şov programı ‘Uykusuzlar Kulübü’nün kapısına kadar dayanmış. Konuk Binali Yıldırım. “Gençlerin kankasıyım” diyordu ya; Bayülgen’in cinliği ve ‘kankaların’ da gaza getirmesiyle türkü söylüyor: 

“Bilmiyorum ne haldeyim, gidiyorum gündüz gece...” 

Aşık Veysel’in bu şahane eseri, ‘Cumhur’ adayı Yıldırım’ın o usul bilmez, akort tutmaz sesinden, oldukça ironik bir itirafı dillendiriyordu sanki. “Bilmiyorum ne haldeyim” diyen Binali Bey, iki gün sonra karşılaşacağı acı gerçeği haber verir gibiydi. ‘Beka’ ajitasyonundan İmralı’ya personel gönderip Kürde mesaj getirmeye varan başdöndürücü çaresizliğin başka bir sonuç vermesi de mümkün değildi zaten.

“Ne halde” olduklarını 23 Haziran’da gördük! Ama İstanbul’un yansıttığı gerçeği görmek ile anlamak farklı tabii ki. Daha önceden en tepeden edilmiş, “İstanbul’u kaybeden Türkiye’yi kaybeder” sözü unutulmuş sanki. “Kaybettiğimiz sadece bir vitrin”... “Bazen kaybetmek de kazanmaktır”... “Hatalarımızı göreceğiz”... “Reis iyi de çevresi çürük”... “Kendimizi iyi anlatamadık”... “Demokrasimiz kazandı”, falan filan... Hezimeti anlamamak da değil, anlamazlıktan gelmenin diplomasisi yapılıyor. 

“Hiç bir şey olmamış olsa da mutlaka bir şeyler oldu” şeklindeki akıl dışılık argümanıyla seçimi gasbedenler, şimdi “evet, bir şey olmuş olsa da çok da bir şey olmadı” makamından inciler mırıldanarak keskin gerçeği önemsizleştirmeye çalışıyorlar. Esas itibariyle o gerçek; ne seçim taktiğiyle, ne hatalarla, ne sadece İstanbul ya da İmamoğlu’yla, ne de ‘Reis’in çevresiyle’ ilgilidir. İktidarın ekonomi politiğini, giydirmeye çalıştığı ve adına ‘Türk tipi Başkanlık” denilen acayip rejimi sindiremeyen bir dip dalgasıdır asıl dinamik. Türkiye’nin dinamosu büyük şehirleri kuşatan bu dinamiğin İstanbul’u da ‘düşürmesi’ elbette ki çok daha çarpıcı ve daha sarsıcıdır. İstanbul, sadece İstanbul değil zira. Bütün toplumsal kesimlerin; sınıf, çevre, siyasal-ideolojik çizgi, katman ve kimliklerin arenasıdır. Bu arenada kaybetmiş bir rejimin ve iktidarının hiç bir şey olmamış gibi devam etmesi mümkün değildir. 

Son dört yıldır diz çöktürülemeyen, birbirine benzemez örgütlü-örgütsüz çevrelerin, en azından seçimlerde yanyana gelerek, aynı hizada durarak şekillendirdikleri toplumsal itiraz, ‘kopmaz’ denilen AKP tabanından da kopararak yeni bir eşiğe gelmiştir. 

Bundan sonrası için çok şey söylenebilir elbette. Birbirine benzemezlerin birlikte nereye ne kadar yürüyebilecekleri, örgütlülerin öznellikleri, uzlaşma ve kopuş katsayıları, vs... Bunları çok tartışacağız. Ama şimdiden tartışılmayacak bir öngörüde bulunabiliriz: Bu iktidar böyle gidemez! 23 Haziran’da çarpan gerçek, AKP’yi ve MHP’yle ittifakını öyle bir cangılın içine yuvarladı ki... İç-dış, her bakımdan açmazlarla kuşatılmış durumda. Yönetmek için eski ezberler de yutulmuyor artık. “Bazı şeyler” değişiyor. Endişe ve korkular hem değişmekte hem de değişime zorlamakta, değiştirmektedir. Kentli laikler ve ‘muhafazakâr’ kesimler, yıllardır şovenizmle, fobilerle kuşatılmış zihin dünyalarının sınırlarından taşmaya başladılar.  

Tekçi rejimin kendisine nasıl bir gelecek(sizlik) kurguladığını görerek, hissederek kavramaya başlayan ‘kendiliğinden akıl’, ezberletilmiş kadim korkuları ötelemeye, korkulanlar listesinin başına ‘tek adam’ı koyuyorlar. 

Bazı ulusalcı-milliyetçiler için, ‘Tekçi rejim’ Kürtten daha korkutucu mesela. Yine, Müslüman-Sünni bazı kesimler ‘öcü Alevi’ korkusuyla değil de ‘tek adam’ korkusuyla seçimdeki safını belirliyor. AKP’nin oy deposu durumundaki işçi semtlerindeki çarpıcı oy mobilizasyonları da konuşulmaya değer ayrı bir başlık...

Kökleri Gezi’ye, 7 Haziran’a uzanan ama onu da aşan çapta bir değişim dalgasıdır söz konusu olan. Evet, AKP’nin kaybetmesiyle ‘cennete’ ermeyeceğiz elbette. Ama ‘katı olanın buharlaşması’, yeni bir ‘başlangıç’ olasılığı ve olanağının gerçekliğe dönüşmesi için mutlaka bir ‘çözülme’, bir ‘son’ gereklidir. “Bilmiyorum ne haldeyim” diye çığıran Binali Bey de dahil tekçi rejimin ‘hal ve gidiş’ dersinden çakmış olması, ‘bundan kötüsü olmaz’ denilenin, ‘yenilmez’ sanılanın yenilmesi, sonraki süreçten bağımsız olarak güzeldir, heyecan vericidir, motive edicidir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...