18 Mayıs 2019

Kişisel verilerimiz Erdoğan’a emanet

Eski çalışanlarına göre Facebook, Cambridge Analytica skandalının ardından, yetenekli gençleri işe almakta sorun yaşıyor. Salvador Rodrigez’in CNBC’de 16 Mayıs’ta yayımlanan haberine göre, ABD’nin parlak yeni mezunları, Mart 2018’de patlayan, kullanıcıların kişisel verilerinin siyasi hedefli kampanyalar için kullanılmasına alet olan skandal yüzünden dünyanın en büyük sosyal medya şirketine tepkili. Bazı adaylar, şirketin genel kültürünün yanı sıra liderliği ile ilgili endişeler nedeniyle de başvurmuyormuş. Başkan Donald Trump’ı seçmekten sorumlu olan şirkete katılmak istemediklerini söyleyenler yanı sıra şirketin yatırımcılarından, Trump destekçisi Peter Thiel için çalışmak istemediklerini de belirtmişler.

Mahremiyet, gözetlenme son 10 yılda giderek artan oranda hayatımızın kaygı veren unsurları arasına girdi. “Yavrum bu konuları telefonda konuşmayalım” diyen evhamlı annelerimiz pek de haksız sayılmaz, neticede Gezi iddianamesinin önemli bölümünü suçlananların kendi aralarında yaptıkları telefon görüşmeleri oluşturuyor, üstelik soruşturmayı başlatan ve telefon dinleme talebinde bulunan Savcı Muammer Akkaş’ın görevden alınması, yurt dışına firar etmesi, hatta halen aranıyor olmasına rağmen… Dahası o dönemki soruşturma takipsizlikle sonuçlandı, Çarşı grubuna açılan davada beraat kararı çıktı. Ancak nasıl olduysa Akkaş’ın açtığı soruşturma “FETÖ izleri silinerek yeniden kıymetlendirildi”. Görüldüğü üzere “beka” derdine düşmüş devlette “FETÖ”nün izleri siliniyor ama yurttaşların izleri saklanıyor.

Türkiye, AB yasalarına uyum sürecinde 2003 yılında Ulusal Programı’nda kişisel verilerin korunması konusunda bir yıl içinde bir yasa hazırlamayı taahhüt etmişti. Yasayla birlikte bağımsız bir Kişisel Verileri Koruma Kurulu oluşturması da gerekiyordu. Kanun da kurul da uzun yıllar bekledi. 2012 yılında bir kanun taslağı hazırlandı fakat ortaya çıkan uluslararası standartların çok altındaydı. Ülkenin “jeopolitik konumu” ve “ulusal güvenlik”, taslağın esas derdiydi. Yanı sıra Kişisel Verileri Koruma Kurulunun bağımsızlığından vazgeçilmiş, Adalet Bakanlığına bağlanması öngörülmüştü. Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu 27 Kasım 2013 tarihinde bir rapor yayımlayarak konunun aciliyetine dikkat çekti. Raporun en çarpıcı cümlelerinden biri şuydu: “Seçmen niteliğindeki yaklaşık 50 milyon kişinin tüm adres ve kimlik bilgileri, ‘talep eden’ siyasi partiye veriliyor.”

Sonunda Kişisel Verilerin Korunması Kanunu (KVKK) 2016’da yürürlüğe girdi. Ancak tabii unutmamak gerekir ki öncesinde, 2014’te Milli Eğitim Bakanlığı yetkilileri E-Okul üzerinden öğrencilerin özel bilgilerini kopyalamış, satmış yine aynı yıl Sağlık Bakanlığının elinde bulunan kişisel bilgilerin Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından 17 milyon TL’ye satıldığı itiraf edilmişti. 2013’te MİT Müsteşarlığında görevli Ahmet Cemalettin Çelik telekomünikasyon iletişim başkanlığı görevine atandı. Bir sonraki yıl yürürlüğe giren MİT Kanunu’ndaki değişikliklerle ülke vatandaşlarının tüm kişisel verilerini izleme, depolama ve işlemesi yasal hale getirilmişti. Darbe girişiminden bir yıl sonra MİT Müsteşarlığı Cumhurbaşkanlığına bağlandı.

Son bir-iki yıldır hemen hemen tüm şirketler müşteri verilerini KVKK ile uyumlu hale getirebilmek için uğraşıyor. Yasaya uygun hareket etmeyenleri büyük para cezaları bekliyor. Peki bu yasa bizlerin yani yurttaşların hayatında bir değişiklik yarattı mı? Örneğin hiç alışveriş yapmadığımız ya da yapmaya niyet etmediğimiz, kişisel verilerimizi kendi rızamızla vermediğimiz kurumlardan aldığımız e-mail, mesaj ve telefonlarda ne kadarlık bir azalma oldu? Dahası böyle bir yasa yürürlükteyken iktidarın İstanbul Belediye Başkanı adayının akşam konuk olacağı CNN Türk yayınının bilgisi neden benim telefonuma mesaj olarak geliyor? Seçim döneminde muhalefet partilerinin belediye meclis üyelerinin doğum yeri, doğum tarihine varan fişleme niteliğindeki özel bilgileri nasıl oluyor da iktidar medyası sayfalarında yer alabiliyor?

Durum ticari çıkar ya da siyasi kampanya vesilesiyle kişisel verilerin istismar edilmesinin çok ötesinde. HDP’nin YSK Temsilcisi ve Batman Milletvekili Mehmet Rüştü Tiryaki’nin, 14 Mayıs’ta TBMM Genel Kurulunda yaptığı konuşma çok önemli. Tiryaki, AKP’nin İstanbul seçimine itiraz etmek için YSK’ye sunduğu delillerin Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’na aykırı bir biçimde,  İçişleri Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve Adalet Bakanlığından hukuksuz bir biçimde toplandığını ileri sürdü. Hatta yalnızca sandık kurulu üyelerinin değil ailelerinin ve yakınlarının kişisel bilgilerinin de ele geçirildiğini, itiraz dilekçelerini kanıt göstererek, ortaya koydu.

Geçen cuma Resmi Gazete’te yayımlanan Kişisel Verileri Koruma Kurulu Çalışma Usul ve Esaslarına Dair Yönetmelik’teki düzenlemeyle Kişisel Verileri Koruma Kurulunun yapısı değiştirildi. Artık Kurul’un beş üyesi Türkiye Büyük Millet Meclisi, dört üyesi Cumhurbaşkanı tarafından seçilecek. Meclisteki durum malumun ilanı olacağından kısa yoldan denilebilir ki kişisel verilerimiz artık tamamen Erdoğan’a emanet.

Son bir hatırlatmayla bitireyim, Erdoğan’ın medya ile ilgili politikası 2007 sonrası değişmiş, askeri vesayetle mücadelesinde üstün gelmeye başlayınca havucu atıp mücadeleye doğrudan sopayla girişmişti. Kişisel veriler konusu 23 Haziran seçimi süresince eldeki verilerle seçmenin nasıl ikna edileceği konusunda önem arzediyor. “Kefen parası” diye tabir edilen Merkez Bankasının 40 milyar TL’lik yedek akçesi dahi bütçeye aktarılırken seçmene ekonomik refah vaadinde bulunmak zor. “Karnını doyuruyorsunuz, yine de oy vermiyorlar” ifadesi rantın da, cülusun da hatta denizin de bittiğine dair en önemli işaret.

Demokratikleşmek için adım atılacağına dair herhangi bir sinyal verilmediğini, dolayısıyla karşı cenahtan bir oy beklentisinin olmadığını göz önünde bulundurursak mahremiyetin şu an en çok AKP seçmeni için bir kaygı unsuru olduğunu söylemek çok da yanlış olmaz. AKP içi kavgada eski defterler açılmaya başlandı, devamı gelecek.

Seçimi de aşan daha genel bir fotoğrafın gösterdiği ise otoriterleşme arttıkça kişisel bilgilerimizin denetleme unsuru olarak çok daha fazla işlev kazanacağı. Bağlamından koparılmış halde bir yerlerde gördüğümüz cümlelerimize yanıt verme şansımızın dahi olmayacağı bir distopyaya gidiyoruz. Facebook’un parlak işçi kaybı mühim değil belki ama bizim verilerimizle yapılabilecekler de seçim kazanmakla sınırlı değil. Mahremiyet konusu, tartışmalar başladığından beri her türlü iktidarın ikiyüzlülüğünün turnusolu işlevi görüyor.

Evrensel'i Takip Et