YSK’de "7 kötü yargıç"ın bir araya gelmesi tesadüf mü?
Fotoğraf: Envato
YSK’nin İstanbul seçimini iptal kararı sadece İstanbullular arasında değil bütün Türkiye sathında, hatta bütün dünyada tartışılıyor.
YSK kararı sadece Ekrem İmamoğlu’ya oy verenler değil, son seçimde AKP ve MHP’ye oy veren kesimler içinde de eleştiriliyor.
Eleştirinin hedefinde elbette, “seçimin tekrarlanması” için oy kullanan “7 kötü yargıç” var.
Kararın alındığı YSK toplantısında hiç ağızlarını açmadan “blok oy” kullanmaları bu yargıçları hedef yaptı!
Çünkü bu yargıçlar, seçimin ertelenmesine karşı çıkan dört yargıcın “ret gerekçelerini” dinliyor, hiçbir itirazda bulunmuyor, kendi görüşlerini söylemek için bile ağızlarını açmıyorlar. Ama sıra kararın oylanmasına gelince, bu yargıçların 7’si birden, “Seçimin tekrar edilmesi” yönünde oy kullanıyor.
YSK’NİN "KÖTÜ 7"LİSİ’ HEDEFTE DE...
Şu çok açık ki, bu yargıçlar karar tartışmasından önce aralarında konuşup anlaşmış! Belki de bu 7’li, bağlı oldukları siyasi mihraktan direktif almış!
Yani bu kişiler, bir yargıcın asgari değerlerini ayaklar altına almaktan çekinmemiş.
Nitekim bu yargıçlar medya ve siyaset alanında çok ağır biçimde suçlanıyor.
Kılıçdaroğlu YSK’deki bu 7’liyi “YSK içindeki çete”, “iktidarın YSK’deki taşeronu” olarak suçluyor.
Ortada bu yargıçlara yönelik eleştirilerdeki üslup ve nitelemeler tartışmalı olsa da her tür suçlamayı hak eden bir vaka var. Ki, bu “yargı skandalı”nın Türkiye’nin yargı ve demokrasi mücadelesi tarihine kara bir leke olarak geçeceği kesin. Belki bu “vaka” dünyada hukuk fakültelerinde yargıda partizanlığın nasıl rezilliklere yol açtığının örneği olarak da okutulacak!
Ama bugün Türkiye’de yargının partizanlıkta nereye geldiğini dikkate almadan yapılan “7 kötü yargıç” eleştirileri, bir yanılsamaya da yol açıyor.
SORUN "7 KÖTÜ YARGIÇ"TAN ÇOK DAHA FAZLASIDIR
Çünkü olan, YSK’de “7 kötü yargıç”ın varlığı değildir. Tersine YSK’nin bu kararı, yargıda kadrolaşmanın geldiği yeri göstermesi bakımından çok daha önemlidir.
Çünkü mahkemelerin hak-hukuk tanımayan kararları sadece YSK ile sınırlı değil. Tersine sulh ceza hakimlikleri ve özel görevli ağır ceza mahkemelerinde açılan davalar, tutuklamalar, verilen kararlar artık büyük ölçüde partizancadır. Terörle Mücadele Yasası’na dayandırılan suçlamalarla, bu mahkemelere çıkarılan gazeteciler, muhalif siyasetçiler, sanatçılar, aydınlar, akademisyenler, sosyal medya hesaplarından iktidarı eleştiren vatandaşlar, “Terör örgütü üyeliği”, “Terör destekçiliği”, “cumhurbaşkanına hakaret” gibi afaki suçlamalarla cezalandırılıyor.
Kısacası, YSK dışında yerel mahkemelerde de binlerce, on binlerce kişi, hiçbir hak-hukuk-adil yargılama kaygısı taşınmadan, iktidarın “işareti” ve “ihtiyaçları”na göre yargılanıp cezalandırılıyor.
Bu kararların bölge istinaf mahkemelerinden döndüğü de nadiren görülüyor.
Anayasa Mahkemesinin bile birkaç yıl önce aldığı kararları“Yok sayıp” yeni duruma göre yeni kararlar verecek, hak-hukuk kriterlerini bir yana itecek düzeyde partizanlaştığı artık herkesin bildiği bir gerçek.
"YARGI BAĞIMSIZLIĞI MÜCADELESİ"
YSK kararı gibi toplumda infial uyandıracak kadar açıkça ya da artık ağır ceza mahkemelerinin rutini haline gelen siyasi kararların arkasında;
- İktidarın yargıçları ve yargıyı HSK’den başlayarak baskı altına alması,
- 17 yıl boyunca yargıyı baskı altına alan AKP iktidarı, ‘FETÖ’cü darbe girişiminden sonra yargıyı bir operasyon alanına dönüştürüp AKP’li olarak bilinen avukatları başkaca bir kriter gözetmeksizin hakim ve savcılar olarak Adalet Bakanlığına doldurdu. Böylece yargıda AKP’li ağırlığı “organize” bir biçimde artırıldı.
YSK’deki skandal karar, yargıdaki partizanlığın, YSK’ye kadar, YSK’de çoğunluğu sağlamayı da aşarak, aklın, mantığın ve vicdanın kabul etmeyeceği düzeye geldiğini göstermiştir.
Yani karşı karşıya olduğumuz sorun; “7 kötü yargıcın YSK’de tesadüfen(*) bir araya gelmiş olması” değildir. Tersine YSK’deki bu son skandal; uzun yıllardır yargının bir “parti yargısı” haline gelmesi için yapılan, halka “yargı reformu”, “Yargı bağımsızlığını güçlendirecek düzenlemeler” olarak gösterilen sistematik operasyonların yargıyı getirdiği aşamadır.
Siyasi mücadele bakımından anlamı ise İstanbul’da seçimin, “7 kötü yargıç”ın eleştirisinin ötesine geçerek “yargı bağımsızlığı” mücadelesinin bir vesilesi, bir dayanağı olarak da görülmesi, çalışmanın kapsamının oluşturulmasında bunun dikkate alınmasıdır.
(*) Referandumda oy kullanımı sürerken, AKP’nin başvurusuyla “Mühürsüz oy pusulalarının geçerli sayılacağı” kararını alacak düzeyde partizanlaşmış YSK üyelerinin görev sürelerinin 24 Haziran seçiminden kısa bir süre önce bir yıl daha uzatılması, “7 kötü yargıç”ın YSK’de bir araya gelmesinin tesadüf değil, “organize bir iş” olduğunun somut bir örneğidir.
- Özak Tekstil işçileri ve BİRTEK-SEN’in asıl suçu ne? 27 Mart 2024 05:05
- Seçime 1 hafta kala AKP ve Erdoğan emekçilerle karşı karşıya! 24 Mart 2024 05:20
- Yüz binler alanlardan seslendi: Barış istiyoruz ve biz buradayız! 21 Mart 2024 05:45
- Tek adam yönetimi ve Cumhur İttifakı’nda ‘seçimi götürmek’ için her yol mübahsa! 19 Mart 2024 12:00
- İçinde Gazze olan sorular bile yasaklanırken NATO’ya ve AB’ye selam ne anlama geliyor? 16 Mart 2024 05:05
- İşçi gazetesi, sınıflar mücadelesinin en ön cephesindedir 13 Mart 2024 05:15
- İktidar ‘İstanbul’u alma’, muhalefet yurttaşın ‘stratejik oy’ kullanması peşinde! 09 Mart 2024 05:15
- Partisini motive edemeyen Destici, sorununu ‘Ebu Bevval’ olmakla mı aşmaya çalışıyor? 17 Ocak 2024 04:11
- Tüm emek güçleri için ‘haydi mücadeleye’ dönemi! 14 Ocak 2024 04:55
- Erdoğan, Murat Kurum’u neden İBB’nin adayı yaptı? 10 Ocak 2024 05:00
- İş yerleri kaynıyor; mevsim kış ama havada ‘işçi baharı’ kokusu var! 07 Ocak 2024 04:58
- Lübnan ve İran’daki saldırılar İsrail-Filistin Savaşı’nda neye işaret ediyor? 05 Ocak 2024 04:57