27 Nisan 2019 19:30

KHK’lilerden özür diliyorum

KHK’lilerden özür diliyorum

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Yıllardan 1998 yılı idi ve İstanbul Barosu başkanıydım.

Bir kuruluş benden insan hakları konusunda konuşmamı istemişti; toplantı günü konuşma sırası bana geldiğinde, o an insan hakları konusuna yabancılaştığımı hissettim; 1963 yılından beri tam otuz beş yıldır bu konuda konuşup duruyordum, konuşulup duruyordu, iniş-çıkışlar bir yana, değişen bir şey olmuyordu. O an karar verdim, farklı ve anlamlı bir konuşma yapmak istedim: Ben devletin en yetkilisi ilan edilsem, insan hakları sorununu yasal bir düzenleme ile devlet lehine, kimseyi üzmeden, hapse atmadan nasıl çözebilirim? Konuşmayı yaptım; yaptığım konuşmayı allayıp pullayıp yazılı hale getirdim; yazım yayımlandı, yayımlanan yazımı bir de Evrensel yayınlarından çıkan “Özgürlük Zamanı” kitabımda tekrarladım (İst. 2008, sf. 109-114). Komiklik yapıyorum sanmıştım, konuşmama ve konuşmamın allanıp pullanıp yayımlanmış haline gülen olmadı. Kendimi ‘Tarihte mizah alanında bile anlaşılmayanlar’ kategorisine yerleştirdim, içime kapandım.

Oysa ciddiye alınmışım; evet, evet…ciddiye alınmışım meğer! İnsan haklarına ilişkin yaptığım düzenlemeye gülen olmamış ama söyleyip yazdıklarımı ciddiye alanlar olmuş…ki, KHK trajedisinde mağdur olup başlarını dik tutanlar günümüzde benim düzenlememin fikriyatında mizahın ciddileşme sürecini yaşıyorlar.

Onlardan, KHK’lilerden özür diliyorum.

Özür diliyorum, çünkü fikriyatımın mizah içeriği birden onların gerçekliğinin ciddiyeti oluverdi.

Fikriyatımın mizah içeriğini özetleyerek açıklayayım.

Gün geldi, insan hakları icat oldu; herkesin ‘kişiliğine bağlı haklara sahip olarak doğduğu’ varsayımı bu icadın, icadı toplumsallaştıran dinamiği olarak kabullenildi. İşin sırrı, insan haklarının (bir) doğumla kazanılması, (iki) kişiliğe bağlı olmasıdır.

Varsayımın ‘doğumla’ kazanılma dinamiğindeki kaçak akımı ben fark ettim: Haklar doğumla kazanılıyor, ancak doğmanın kendisi bir insan hakkı değil! İnsan hakları konusunun mayınlı yollarına düşmeden ve herhangi bir insan hakkını ihlal etmeden insan haklarından sayılmayan bir konuda düzenleme yapabilirim, dedim kendime. Doğum! Doğmak! Doğmadan doğma hakkını talep edemezsiniz. Sadece doğma hakkını değil, insan haklarından sayılan hiçbir hakkı doğmadan talep edemezsiniz; önce doğmak gerekiyor. Öyle ise, yani madem ki doğmak bir insan hakkı değil, getireceğim bir düzenleme ile bağımsız ve tarafsız bir yargının yaşayan ama doğma temel hakkı olmayan (Çünkü böyle bir temel hak yok) biri hakkında ‘Doğmamış sayma’ kararı vermesini öngörebilirim, rahatça…Mahkeme kararı ile ‘doğmamış sayılanların’ ise sadece doğumla kazanılan insan haklarına sahip oldukları ileri sürülemez; böyle bir iddia hukuken savunulamaz.

Gelelim kişilik haklarına. Evet kişilik hakkı doğmak gibi değildir, bir insan hakkıdır, kaldırılamaz, yol sayılamaz. Yani hiçbir bağımsız ve tarafsız mahkemenin yaşayan biri hakkında ‘Kişilik kazanmamıştır’ kararı vermesi düşünülemez. Ama, herkes biliyor, bilenler bilmeyenlere açıklasın, her insan hakkı kamu düzeni, kamu yararı, genel ahlak, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü gibi nedenlerle sınırlandırılabilir. Örneğin, belli bir insan hakkından yararlanmak süre ile sınırlandırılabilir; örneği somutlaştırırsak, yargı kararı ile bir kişinin ‘kişiliğine bir hafta, bir ay, bir yıl, en çok üç yıl gibi makul ve uygun sürelerle ‘ara’ verilebilir. Kişiliğine ‘ara’ verilen kişi de doğal olarak, öngörülen o aranın süresi içinde kişiliğine bağlı insan haklarını yardımına çağıramaz.

İşte size Anayasa önerisi: “Herkes kişiliğine bağlı haklara sahip olarak doğar. Devlet vatandaşı kategorisinden vatandaşların (Ki bunlar devletin kullanımlarına sunduğu temel hak ve özgürlüklere ellerini sürmeyecek, onları boşuna harcamaktan çekinecek kadar erdemli, gururlu ve tokgözlü ve insan haklarına saygılı kişilerdir) doğumu mutlaktır, kişiliklerine yargı kararı ile de olsa ara verilemez. Normal kategoriden vatandaşlar (Ki bunlar temel hak ve özgürlükleri bizzat kullanmamakla birlikte başkalarının kullanmasında aracılık etmeyi itiyat haline getiren ve böylece insan haklarına saygıda kusur eden kişilerdir) hakkında ‘Hiç doğmamış sayılma’ kararı verilemez, ancak bir yılı geçmemek üzere ‘Kişiliklerine ara verilebilir’. Yurttaş kategorisinden vatandaşlar (Ki bunlar temel hak ve özgürlükleri bizzat kullanmayı itiyat haline getiren ve böylece insan haklarına saygısı bulunmayan kişilerdir) yargı kararı ile ‘Hiç doğmamış’ sayılabilecekleri gibi, üç yılı geçmemek üzere ‘Kişiliklerine ara verilebilir’. Olağanüstü hal durumunda, ‘Hiç doğmamış sayılma’ ve ‘Kişiliğe ara verme’ kararlarını kanunla ya da o an idari işlemle yetkili sayılan tüm merci ve kişiler de verebilirler.”

Ben böyle bir öneride bulunmuş, insanları öldürmeden, hapse tıkmadan insan haklarının kullanımına ilişkin devlet yararına bir çözümün mizahi fikriyatını sergilediğimi sanmıştım.

Yanılmışım; komik bulunmamış, ciddiye alınmışım. Yaşadığımız günlerde KHK’lilerin ‘Kişiliklerine ara verilmiş’ bulunuyor. Gerekirse, belki de ‘Hiç doğmamış’ sayılabilecekler; bundan ben sorumluyum. Mizah yapayım derken, o konuşmamın sonunda gökten düşen üç elmadan birini verdiğim mazlumların ahına giden mağduriyet yolunu döşemişim.

KHK’lilerden özür diliyorum.

       

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...