09 Nisan 2019 19:20

Muhannetlik, işverenlerin sınıfsal tavrıdır

Muhannetlik, işverenlerin sınıfsal tavrıdır

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Zor duruma düşmek insana özgüdür. İnsan zor durumda düştüğünde onunla dayanışmak da insanın kutsanan davranışlarından birisidir.

Toplumları ayakta tutan en önemli dayanaklardan birisi dayanışma duygusudur. Özellikle kötü günlerde, büyük felaketlerde, insanların zora düştüğü, umarsız kaldığı günlerde dayanışma bir yandan bireyin varlığının devamını sağlarken, öte yandan toplumsal huzurun da güvencesi olma işlevi görür. 

Zor duruma düşüldüğünde tutunacak bir dal bulamamak korkusu ise “Muhannete muhtaç olmak” olarak tanımlanmıştır.

Muhannet elinde olanakları olan, bu olanakları sadece kendisi için kullanan, dahası elindekilerin varlığını düşmüş insanı öteleyerek duyumsatan, dayanışmanın hainidir.

Muhannet, birisinin düşüp kendisine muhtaç olmasından zevk alır. Kendisinin düşmemiş olmasından düşenin durumuyla kendini kıyaslayarak kıvanç duyar. Zorda kalanın zorda kalmasının nedenini onun kişisel yetersizliklerine bağlayarak onu ezer, ona akıl verir, azarlar, yardım ediyormuş gibi yaparak onu adım adım köleleştirip sürekli kendisine muhtaç etmeye çalışır.

Muhannet iyilik yapmadan önce bin dereden su getirir, kendisine muhtaç olanı kıvrım kıvrım kıvrandırır, gözleriyle, duruşuyla, diliyle kendisine yalvarmasını ister. Yaptığı ise ateşi söndürmekten çok uzaktır. Aksine ateşi harlar. Muhtaca ölmeyeceği ancak muhtaçlıktan da kurtulamayacağı kadar verir.

Yani büyük Ozan Dertli’nin deyimiyle; “Muhannetin suyu dolayı akar/ Değdiği yerleri od olur yakar/ Eyilik etmeden başına kakar.”

Günümüz toplumunda muhannet artık bir kişi değildir. Günümüz toplumunda muhannetlik örgütlü bir sınıf tavrına dönüşmüştür. Milyonlarca insanı, işsiz, eğitimsiz bırakacak, sağlıksız konutlarda yaşamaya mahkum edecek, gelir dağılımını sürekli sermaye lehine değiştirecek, çalışanları güvencesizliğe mahkum edecek, ekonomik sosyal politikaları belirleyen, oluşturan ve uygulayanlar günümüz dünyasının muhannetleridir. Bu politikalar, işveren örgütlerinin istemi, dayatması olmadan uygulanmayacağı için de günümüzde muhannetlik sınıfsal bir tavır haline gelmiştir. Muhannetlik üzerinden toplumu yönetilir kılınmak için ince hesaplanmış politikalar uygulanır.

- Büyük gazetelerin, televizyonların desteğinde yürütülen yardım kampanyaları düzenlenir.
- Kurulan ramazan çadırlarında şovlar yapılır.
- Belediye başkanlarınca kameralar eşliğinde yoksul evlerinin önüne kömür, gıda yardımları bırakılır.
- Bu kampanyaların tamamında yoksulluğun sistemden kaynaklanan boyutları gizlenir.
- Yoksulluk, yoksulların kişisel yetersizliklerinden kaynaklanan bir durum olarak sunulur.
- Yoksul kitlelerin bir ekmek için birbirlerini ezmeleri, itiş kakış içerisinde verilen yardımlara ulaşma çabaları, biraz daha fazla yardım almak için tekrar tekrar kuyruğa girme gibi küçük ayak oyunları zevkle sergilenerek, acınan yoksulların küçümsenmesi pompalanır.
- Vatandaşlık kavramının özünde var olan “Hak sahibi olma”, bu hakka dayanarak kendinde talep erki görme bilinci köreltilir. 
- Vatandaştan, ihsanlara muhtaç kula giden yol muhannetliğin kurallarıyla ince ince döşenir. 
- Yoksulluk ortadan kaldırılması gereken değil, kolayca yönetilmesi gereken bir durum olarak tanımlanır.

Kentlerin gelişimine bağlı olarak yoksul mahalleleri kent rantından pay alan mekanlara dönüşünce, yoksulların bu ranttan pay almasını engellemek için, “kentsel dönüşüm programları” adı altında yoksulların ikinci bir sürgünü devreye girer.

Varsıl mahalleleri, önünde özel güvenliklerin beklediği kalelere dönüşürken yoksulların öfkesi birikir. Bir gün bir ozan üç yüz yıl ötesinden yoksullara seslenir.

“Varsın kurtlar, kuşlar yesin leşimi
Yine muhannete muhtaç eyleme.”

Kapitalist bir ekonomide, sermayenin yeniden yapılandırma döneminde doruğa çıkan yoksulluk ve çürüme, bir kriz olarak görülmez, sistemin gelişiminin doğal bir sonucu ve geçici bir durum olarak nitelendirilir.

Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir zaman, kapitalist bir ekonomide gelir dağılımındaki bozulma, yoksulluğu ortadan kaldıracak politikalar, yoksulluk insanın canını acıtacak boyutlara geldiği için, sadece insani duygularla uygulanmamıştır.

Kapitalizm, emeğini, yaşamını yağmaladığı, üstelik de kâr hırsı ile insanlık dışı çalışma koşullarına mahkum ettiği kitlelerin örgütlü mücadelesiyle sosyalleşmiş, yoksulluğu toplumsal bir sorun olarak gören anlayışlarla uzlaşarak adım atmaya razı olmuştur.

Kapitalist bir toplumda insanları muhannete muhtaç etmeyecek kurum ve örgütlenmenin adı sosyal güvenliktir. Sosyal güvenlik gelir dağılımının yoksullar yararına yeniden düzenlenmesidir. 

Emekçileri koruyan güçlü sosyal güvenlik sistemleri, yine emekçilerin uzun ve çetin mücadeleleriyle ortaya çıkmış, emekçi sınıfların örgütlü güçlerinin zayıflamasına bağlı olarak da gerilemeye, içleri boşaltılmaya başlanmıştır.

Kısaca emekçilerin örgütlü olmadığı, siyasal iktidarı örgütlü güçleri ile yönlendirmediği, ülkede ekonomik sosyal politikaların belirlenmesinde işveren örgütleri kadar etkili olamadığı her yerde ve her dönemde krizlerin bedeli emekçi sınıflara ödettirilmiştir.

Sınıfsal konumu gereği muhannet olmayan, olmak zorunda kalmayan bir işvereni kapitalizmde bulamazsınız. Kapitalizm doğası gereği muhannet olmak zorunda olan işverenlerle yürümek zorundadır.

Kapitalist bir ekonomide emekçilerin “Varsın kurtlar, kuşlar yesin leşimi” aşamasına gelmeleri yeni bir kavganın da habercisidir. Bu kavgada “Beterin beteri varmış” noktasına gelmek istemeyen emekçi sınıflar ya örgütlü güçleriyle var olmanın tek çare olduğunu görecek ve gösterecekler ya da krizin bedelini ödemeye devam edeceklerdir. Bugün olmazsa yarın ama bir gün mutlaka örgütlü mücadeleleriyle bu muhannetleri geriletmeyi başaracaklardır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...