22 Mart 2019 20:28

İstanbul Film Festivali'nin ağır topu: Kubrick

İstanbul Film Festivali'nin ağır topu: Kubrick

Fotoğraf: Envato

Paylaş

İstanbul Film Festivali, 5-16 Nisan tarihleri arasında yine zengin bir içerikle sinemaseverlerle buluşuyor. Festival her yıl olduğu gibi bu yıl da, yakın dönemin dikkat çekici yapıtlarını seyirciyle buluşturacak. Bugün itibarıyla festival biletlerinin satışa çıktığını hatırlatarak başlayalım. Hazır biletler satışa çıkmışken, festival döneminde fazla vakti olmayanlara, “Ancak birkaç film için bütçem var” diyenlere ya da dağınık bir seyir deneyimindense derli toplu bir yol izlemek isteyenlere “Neden Stanley Kubrick seçkisini izlemeleri gerektiği” üzerine bir şeyler söylemek gerek.

Nedenlerden biri, bu satırların yazarı da dahil olmak üzere birçok sinemasever Kubrick’in filmlerini perdede görme şansına nail olamadı. 1999 tarihli son filmi “Gözü Tamamen Kapalı” ve yine bir festivalde denk getirdiğim “Full Metal Jacket” dışındaki bütün filmlerini küçük ekrandan izlemek durumunda kaldım kendi adıma. Sinema tarihinin gelmiş geçmiş en büyük yönetmenlerinden birisinin 13 filmlik bütün seçkisini bir arada görebilme fırsatı çok nadiren gelir seyircinin ayağına.

Bir başka neden: Kubrick’in “Zafer Yolları” ile başlayan geniş kitlelerce tanınma döneminden önce çektiği “Arzu ve Korku”, “Katilin Busesi” ve “Son Darbe” filmlerinin de bu seçkide yer alması ilk dönem filmleri hakkında da fikir edinmemiz için olanak tanıyor. Ki bu filmleri 20’li yaşlarında çektiği düşünülürse daha da cazip bir hal alıyor.

Bu dışsal nedenler bir yana. Bir de festivalin bölüm adı olarak seçtiği “Başyapıt Fabrikası” Kubrick’in neden bir sinema dehası olduğuna dair ipuçlarını büyük ekranda görebilme fırsatı cezbedici. Savaşın ikiyüzlülüğü (Zafer Yolları), yıkıcılığı (Full Metal Jacket) bütün berraklığıyla önümüze konur onun filmlerinde. “Lolita” ile ahlakın sınırlarını, “Dr. Garipaşk” ile Soğuk Savaş’ın politik aktörlerini sarsmayı dener. “2001: Uzay Yolu Macerası”, basit bir bilim kurgudan ziyade insanın tarihsel yolculuğunun devamlılığının ve durumunun sorgulandığı bir kilometre taşıdır. “Otomatik Portakal”ı seyretmek zordur ama filmin geçtiği dünya kadar zorlu değildir. “Suç, kontrol altına alınabilir bir şey midir? Toplum suçun neresindedir?” sorularına cevap olarak verilen sarsıcı bir deneyimdir aynı zamanda bu film. “Barry Lyndon”, savaş koşullarında kendini var etmeye çalışan bir adamı izlerken onu anlamamızı da ister sanki bir yandan. Kubrick, sineması ilerledikçe ister savaş durumu olsun, ister belirsiz bir gelecek, isterse de sessizliğin ortasında bir otel çevresel koşulları bir veri olarak kurar ama asıl bu durumun insanların ruhunda yarattığı tahribata odaklanmaya çalışır.

Kubrick sinemasında ipuçları her zaman var olan, 1964 tarihli “Dr. Garipaşk”ın savaş odası tasarımıyla görünür hale gelen “2001” ve “Otomatik Portakal” ile imzasına dönüşen tasarım yeteneğini de en net biçimde perdede görebiliriz kuşku yok ki bu fırsatı değerlendirerek. Kubrick filmlerinde kadrajın içindeki her obje büyük bir tasarımın parçası olarak oradadır ve işlevi vardır. “Barry Lyndon”daki mumlardan, “Cinnet”teki duvar süslemelerine, “Gözü Tamamen Kapalı”daki maskelere ve ritüellere kadar her ayrıntı bir şeye referans olarak tasarlanmıştır. Bu bakımdan bir Kubrick filminin tam anlaşılması için birkaç kez izlenmesi gerektiği tezlerine katılmamak elde değil. Yani daha önce izlemiş olsanız bile, yeniden izlemek için kaçırdığınız onca detay vardır her filmde. Kubrick sinemasına ‘en uzak’ filmi olarak kabul edilen “Spartaküs”ün yanına bile yaklaşamaz hiçbir epik Hollywood anlatısı.

İlerleyen haftalarda hem festivalin diğer bölümlerindeki yapımlara dair hem de festival süresinde izlediklerimize dair kısa notlar düşmeye devam edeceğiz. Ama hazır bugün biletler satışa çıkmışken Kubrick için yerlerinizi ayırtın derim.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...