01 Mart 2019 19:30

‘Aziz’ olmayın!

‘Aziz’ olmayın!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Henüz 29 yaşındayken çektiği “Corpo celeste” ile Cannes’ın resmi seçkisine girmeyi başaran İtalyan Kadın Yönetmen Alice Rohrwacher sinema yolculuğuna emin adımlarla devam ediyor. 2014’te 32 yaşındayken hem yazıp hem de yönettiği “Le meraviglie” (Mucizeler) ile bu kez ana yarışmadaydı ve büyük jüri ödülünü kucaklamıştı. Geçen yıl “Mutlu Lazzaro” ile bir kez daha Cannes ana yarışmada boy gösterdi. Yine eli boş dönmedi. Bu kez senaryo ödülü ile evinin yolunu tuttu. 

Alice Rohrwacher, bir süre öncesine kadar ciddi kriz yaşayan İtalyan sinemasının geleceği olarak tanımlanan birkaç isim arasında yer alıyor. Hikayelerinin sadeliği, içerdiği pastoral ögeler, doğal kamera kullanımı, amatör oyunculara alan açması, kurgulanmış estetik duygusunu en aza indirmesi sinemasının alametifarikaları adeta. Seyirciyi mümkün olduğu kadar karakterlere yakın tutmak, hikayenin geçtiği evrenin içine sokmak için özel bir çaba harcıyor. Bu bana 2000’lerin başında yükselişe geçen yeni Romanya sinemasını çağrıştırıyor çoğu zaman. 

Alice Rohrwacher, ilk gençlik çağındaki karakterleri oturtuyor hikayelerinin odağına genellikle. İlk filmi “Corpo celeste”de 13 yaşındaki Marta’yı izlerken, “Mucizeler”in Gelsomina’sı 14 yaşındaydı. Dün itibarıyla Türkiye sinemalarında gösterime giren “Mutlu Lazzaro”nun kahramanı da onlardan 1-2 yaş büyük görünüyor. Rohrwacher yaş aldıkça karakterlerini de büyütüyor gibi sanki. 

“Mutlu Lazzaro”, zaman ve mekan olarak birbirinden tamamen farklı iki bölümden oluşuyor. Ama aynı karakterlerle anlatılıyor hikaye. Oldukça da etkileyici bir buluş açık söylemek gerekirse. Zamanı tam olarak kestiremediğimiz ama eşyalardan ve kıyafetlerden sanki 20. yüzyılın ilk yarısı olduğunu düşündüğümüz bir evrende açılıyor film. Bir grup köylü, üç kuruş için eski görkemini kaybetmiş bir markizin yanında çalışmaya devam edip hayatta kalmaya uğraşıyorlar. Okurun kafasında netleşmesi açısından Türkiye’de de birçok defa filmlere konu olan ‘marabalık’ sistemi gibi bir yapının içerisinde bulunan bu insanlar arasında genç bir adam dikkat çeker: Lazzaro. Kayıtsızca kendisinden istenen her şeyi yapan, sorgulamadan herkesin iyiliğine koşan kelimenin gerçek anlamıyla karıncayı bile incitmeyen birisidir Lazzaro. Onunla bütünleşen bu iyilik hali başkaları tarafından kullanılmasının ve sömürülmesinin yolunu da açıyor. Tıpkı köylülerin yüklediği ağır işi yapan Lazzaro’ya bakan markizin söylediği gibi: “Ben onları onlar da onu sömürüyorlar.” Bu feodal hayatın rutini markizin oğlu Tancredi’nin çiftliğe gelişiyle değişiyor. Hem orada yaşayanlar hem de seyirci açısından. Çünkü Tancredi’nin kılık, kıyafet ve hallerinden zamanda bir kayma olduğunu hissediyoruz. Köylülerin zamanı ile Tancredi’nin zamanı arasında ciddi bir fark olduğu anlaşılıyor. Tancredi’nin annesinden para koparmak için yaptığı plana Lazzaro’yu da dahil etmesinin ardından yaşananlar bu ‘saklı zaman’a sıkıştırılmış gerçeklik sanılan şeyin zembereğini de boşaltıyor ve herkes için hayat bambaşka bir yere sürükleniyor. 

İzlemeyenlere daha fazla bilgi vermek seyir zevkini ciddi biçimde etkileyeceği için elimizdeki olanaklarla yola devam etmekte yarar var. Nihayetinde filmin ikinci bölümünde zamanın belki de 20 yıl kadar ileri sardığı herkesin arada geçen zaman kadar yaşlandığı ama Lazzaro’nun aynı kaldığı bir evrenin içinde buluyoruz kendimizi. Yani bugünün dünyasının. 

Popüler alanda ‘Lazarus efekti’ olarak bilinen, kaynağını İncil’den alan Aziz Lazarus’tan alıyor ismini karakterimiz. İncil’e göre Aziz Lazaruz ölünce kız kardeşlerinin yalvarmalarına dayanamayan İsa, dört gün sonra onu diriltiyor. İtalya gibi koyu Katolik bir ülkede Hristiyan mitolojisi referansları kullanmak son derece doğal. Muhtemel ki, bizim farkına varamadığımız birçok referans daha var film içinde. Ama “Mutlu Lazzaro”nun dinden aldığı bu tür referansları daha çok ‘gerçeküstü’ bir evren inşasında kullandığını söyleyebiliriz. Lazzaro’nun zaman ve mekandaki sıçramasını kolaylaştıracak bir araç olarak kullanılıyor bu durum. Filmin asıl derdi, feodalizm/ kapitalizm arasında en alt sınıflar ve sömürü ilişkileri açısından bir değişikliğin olmadığını göstermesi. Nihayetinde kendilerini feodal bir düzen içinde yaşıyormuş gibi hisseden, Markizlerine saygıda kusur etmeyen insanların büyük bir kentin çeperindeki hayatlarında da yaşamaya çalışmak dışında bir şansları yok. 

Alice Rohrwacher, siyaset bilimin tarihsel gelişimini takip ediyor ama feodalizmin içindeki geniş kitlelerin kent merkezlerine akarak işçileşmesi önermesini kendi gerçekliğine taşıyor bir yandan. Kahramanlarımız kent hayatının da dışına itilmiş bir halde çıkıyor karşımıza. Bu kapitalizme entegre olamama hali, hem feodal hem de dinsel gericiliğin kimi unsurlarının hâlâ günlük hayatlarındaki belirleyiciliğini korumasına da vesile oluyor böylece. 

Lazzaro’ya gelirsek. Nihayetinde filmin ilk bölümünde de rahatsız edici bir iyilik, aziz mertebesine yükselecek kadar saflık barındıran karakterimizin yeni dünyada da şansının olmadığını görüyoruz. Markizlerin yerini bankaların aldığı bir dünyada ‘iyi’ olmanın ilkinde sömürülmek, ikincisinde ise aç kalmak anlamına geldiğini anlamamız uzun sürmüyor. Lazzaro, bir aziz gibi ortalıkta dolaşıp herkesin yardımına koşmaya çalışsa da yaptıkları için söylenebilecek en iyi şey ‘saflık’ olmaktan öteye gidemiyor.  

Alice Rohrwacher, iyiliğin, saflığın tarihin bütün dönemlerinde sömürü için iyi bir aparat olduğunu anlatmak istiyor sanki. Filmin evreninin dışına çıkıp söylersek: Politik olmayan saflık, doğru insanlara yönelmeyen iyilik en çok bu erdemlere sahip olanların canını yakıyor.

MUTLU LAZZARO
ORİJİNAL ADI: Lazzaro Felice
YÖNETMEN: Alice Rohrwacher
OYUNCULAR: Adriano Tardiolo, Alba Rohrwacher, Agnese Graziani
YAPIM: 2018 İtalya, Fransa, İsviçre, Almanya
SÜRE: 127 dk. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa