09 Şubat 2019 00:40

Çürümüş, kokuşmuş bir iktidar oyunu

Çürümüş, kokuşmuş bir iktidar oyunu

Fotoğraf: Envato

Paylaş

“Köpek Dişi”, “The Lobster” ve “Kutsal Geyiğin Ölümü” filmleriyle dünya sinemasının yeni gözdeleri arasına giren Yunan Yönetmen Yórgos Lánthimos’un son filmi “Sarayın Gözdesi”, geçen yıl Venedik’te jüri büyük ödülü ve kadın oyuncu ödülleri ile başladığı yolculuğunu on Oscar adaylığıyla taçlandırarak zirveye taşımış görünüyor.

Yukarıda andığım üç filmde, aile, yönetici, erkeklik üzerine inşa edilmiş iktidar ve kötülük ilişkisini masaya yatıran Yórgos Lánthimos, bu kez bizzat iktidarın kendisini merkeze alıyor. Çoğunlukla Efthymis Filippou ile birlikte kaleme aldıkları senaryoları çeken Lánthimos’un bu kez kendisinin dahil olmadığı bir hikayeyi perdeye aktarması bazı estetik tercihler yapmasını da zorunlu kılmış görünüyor. Kendisine dünya çapında şöhret kazandıran üç filmde, duygusuz, içe kapanık, soğukkanlı karakterleri ve zaman duygusunu dikkate fazla almayan yapısının dışında bir hikaye çünkü “Sarayın Gözdesi.”

Geçen hafta gösterime giren “İskoçya Kraliçesi Mary”den sonra bir kez daha ‘güneş batmayan imparatorluk’un asilzadelerinin arasında dolaşıyoruz. 18. yüzyılda hüküm süren İngiliz tarihinin önemli isimlerinden Kraliçe Anne ile onu etki altına almaya çalışarak statülerini korumaya/ yükseltmeye çalışan iki kadın arasındaki gerçek hikaye filmin ana eksenini oluşturuyor. Ancak Lánthimos için tarihsel ve zaman sınırları belirli, özellikleri tanımlanabilir karakterlerin yer aldığı bir hikaye önceki filmlerine kıyasla onun kalemi değilmiş gibi görülüyor ilk başta. Ancak hem estetik hem de mizansen anlamında çözüm bulmak için aldığı riskin onu yeni bir seviyeye taşıdığını söylemek lazım. Lánthimos, bu ‘sınırlı’ zaman ve mekanda daha önce hiç girmediği bir alana girip hikayesini absürtleştirerek rahat hareket edeceğini fark etmiş gibi. Bunu yaparken de İngiliz sinemasının usta olduğu politik taşlamaları referans almak ve onlara yakın bir dil tutturmak oldukça akıllı bir hamle.

Film, daha açılışta “Boka batmış, çamura bulanmış” bir ilişkiler ağı anlatacağını vadediyor seyirciye. Babasının borçları nedeniyle soylu statüsünü kaybetmiş Abigail, Kraliçe Anne’ın sağ kolu olmayı başarmış kuzeni Lady Sarah’ın yanına gitmek için çıktığı yolculuğun sonunda sarayın kapısından inerken bir bok çukurunun içinde buluyor kendisini. Ki, bu durum filmin ilerleyen bölümlerinde bir kez daha geliyor başına. Çocukluktan itibaren Anne’in yanında olan danışmanı, dert arkadaşı, dostu ve aynı zamanda sevgilisi olma görevlerini üstlenmiş Sarah’ı ise bir atın üzengisine takılmış halde çamurlar içinde sürüklenirken görüyoruz. Ama ‘Çamura batmanın’ bir ironi olmaktan çıkıp gerçeğe dönüştüğü an ise kraliçenin kalbinin yeniden kazanmak için yapılan çamur banyosu olmalı her halde.

Lánthimos, dar mekanları, klostrofobik ortamları seven bir yönetmen. “Köpek Dişi” ve “Kutsal Geyiğin Ölümü”nde ev, “The Lobster”ın uzunca bir bölümünde ise bunaltıcı bir ormanı mekan yapmıştı hikayelerine. Ama hepsi kendi tasarladığı mekanlar olduğu için tek düze, mat renklerle bezeli ve sadeydiler. Oysa bir sarayın ev sahipliği yaptığı bu filmin mekanları onun için yeni bir alan. Oldukça görkemli bir mimari, duvarlarda resimler ve işlemeler, abartılı mobilyalar ve gösterişle kostümlerle her metrekaresi dolu dolu bir mekan bu kez hikayenin ev sahibi konumunda. Lánthimos, yalnızca karakterlerini değil mekanı da abartarak, absürtleştirerek ironik dilini tutarlı hale getiriyor. Bir röportajında zamanın kısıtlı olmasından dolayı kamerayı sürekli hareketli kullanmak ve geniş açılarda (hatta balıkgözü) çalışmak zorunda kaldığını belirtse de nihayetinde ‘zorunlukluk’tan da olsa bulduğu bu estetik çözümün işlevsel olduğunu belirtmek gerek.

“Sarayın Gözdesi”, Abigail’in düştüğü bok çukuru, Saray’ın çamurla imtihanı, Kraliçenin çürüyen bedeni üzerinden Aristokrasinin şatafatlı görüntüsünün ardındaki gerçeği iktidar ve çevresindekiler üzerinden anlatıyor hiç kuşkusuz. Ama bugün dünyanın dört bir yanında yükselen şatafatlı iktidarlar ve onların etrafında kümelenip paye kapmaya çalışanlara dair de ipuçları bulabiliyoruz filmde.

Yórgos Lánthimos’un maharetlerinin yanında filmin en büyük gücü Olivia Colman, Rachel Weisz ve Emma Stone’dan mürekkep oyuncu kadrosu. Olivia Colman’ın paranoyak ve zayıf Kraliçe Anne’in iniş çıkışlarını; Rachel Weisz’in iktidar gücünü elinde tutmak için manipülasyon ile gaddarlık arasında gidip gelen Lady Saray’ın soylu kibrini, Emma Stone’un gizli ajandasını masum yüzünün arkasına saklamayı başaran Abigeil’in hırslarını aktarmadaki başarıları filmi daha da yukarılara taşıyor.

SARAYIN GÖZDESİ

ORİJİNAL ADI: The Favourite
YÖNETMEN: Yórgos Lánthimos
OYUNCULAR: Olivia Colman, Rachel Weisz, Emma Stone, James Smith, Nicholas Hunt, Joe Alwyn
YAPIM: 2018 ABD, İngiltere, İrlanda
SÜRE: 120 dk.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...