09 Şubat 2019 00:48

Akıllı şehir: Bir neoliberal distopya

Akıllı şehir: Bir neoliberal distopya

Fotoğraf: Envato

Paylaş

AKP’nin 11 maddelik seçim manifestosu, kötülüğü parlak ambalajla satışa sunma alışkanlığı ve partinin belediyecilikte 20 küsur yıllık tecrübesi olmasa neoliberal şehirciliğin devamı olarak değil de demokratik bir kentleşmenin işareti gibi algılanabilir. Manifesto yatay mimari, şeffaflık, merhametli ve akıllı şehirler, şehir meclisleri, yepyeni şehircilik, çevreye saygı, sosyal belediyecilik gibi kavramlarla bir ‘yetmez ama evet’e oynuyor gibi durmaktadır.

Şeffaflığın ihale süreçlerini muhtarlıktan ilan etmeye indirgendiği, yatay mimarinin yeni imara açılan bölgeler sözcüğünün yanında kullanıldığı, şehir meclisleri vurgulanırken halkın cümle içinde geçmediği manifestonun bütün ruhuyla, kenti “değer üreten” yer değil bir meta olarak ihya etmeyi hedeflediği söylenebilir. Bunca yıldır olan da buydu zaten ve “yepyeni şehircilik” eskinin zamana uydurulmak üzere allanıp pullanmasından başka bir anlama gelmiyor aslında.

Bu manifestoda dikkati çeken en önemli tabir akıllı şehir. Dünyadaki örnekleri içinde akıllı kent, kentlilerin günlük aktivitelerinin dijital takibiyle veri toplandığı ve bu veriler sayesinde güya aksaklıklara anında müdahale edildiği bir şehirciliği tarif ediyor. Fakat bu, öyle olduğu zikredilse de, itfaiye, kaza, doğal afet, trafik yoğunluğu gibi gündelik hayatı zora sokan durumlar için güçlendirilmiş bir güvenlik uygulamasından ibaret değil. Akıllı kentlerin ABD’deki örnekleri, yaya ve araçlardan toplanan sinyallerin devredildiği özel şirketlerin ne kadar çok kâr elde ettiğiyle övünür. Kent sakinlerinin sürekli gözlenip izlendiği, mahrem bilgilerinin toplandığı gözetleme sistemi giderek günlük hareketi düzenleyen normların oluşturulmasında da rol oynamaya başlar. Veriye göre pazar oluşmaz, pazar, içindeki hareketi de şekillendirir. Sonuçta kentin kamusal alanlarına yerleştirilen sinyalizasyon sistemleri hem ekonomik hem sosyal sonuçlar almak üzere tasarlanmıştır.

Hızlı tren sinyalizasyonunun manuel yapılabileceğine kendini ikna eden bir yönetimin kent rutini üzerinden veri toplamasının sonuçlarını insan düşünmek bile istemiyor. Bir alandaki insanların nereden gelip nereye gittiğini, ne yiyip ne içtiğini, karakteristik alışkanlıklarını tarayan bir dijital takip sistemi, ‘polis’ -kenti talebi ve demografiyi düzenlemek yoluyla inşa eder. Böylece aslında akıllı kentler sakinlerinin ruhunun emildiği kentlerdir.

Akıllı şehir, manifestonun diğer unsurlarıyla birlikte ele alındığında aslında bir distopya uzamı müjdeleniyormuş gibidir. Demokratik bir kent tasavvurunu ima etsin diye vadedilen şehir meclislerinin; sinyal, veri, dijital kuşatma altında aklı gitmiş; şeffaflık adına, muhtarlık önünde asılı kağıtlardan her gün ihale sonuçlarını takip eden, millet bahçesinde yatıp yuvarlanan türden bir yurttaş profilini ağırladığını düşünmemek mümkün değil. Şehir meclislerine katılması öngörülen “herkes”te ortak faydayı düşünebilecek bir hal bırakılmadığı, kent nüfusunun bir yarısı ötekine düşmanlaştırıldığı için önemli kararları almak için ihtiyaç duyulan ortak aklın endüstri 4.0 imkanlarıyla üretilebileceğinin bir garantisi de yok elbette! Sonuçta teknoloji onunla siyaseten ne yapacağınıza bağlı olarak anlam kazanır.

Aslında, teknolojinin halkın yararına kullanıldığı bir akıllı şehircilik, kent emekçilerinin nasıl bir kentte yaşayacaklarına özgürce, kendilerinin karar verebileceği mekanizmaların kurulmasına önayak olan şehirciliktir. Örneğin İzmir’in dijitalleşmesi hayaliyle yüreği pır pır atan, Ticaret İnsanı Nihat Zeybekci gibi adaylar daha çok kazansın diye sakinlerin meşgul edilmediği bir kent tasavvurunda bulunmak şarttır bunun için. Şehir meclislerinden, herkesin ortak aklıyla alınmış kararlardan söz etmeden önce de seçmen iradesinin hiçe sayıldığı kayyım sistemine imza atmamış olmak gerekir. Merkezi iktidarın, beğenmediği belediye başkanlarını makamdan geri alacağını peşinen ilan etmesi yerine, kent halkının işini iyi yürütemeyen belediye yönetimini geri çağırabilmesine olanak sağlayan yasadır öncelikli olan. 

Partinin hem belediyecilik geçmişi hem gelecek projeksiyonunu şekillendiren temel eğilim birlikte düşünüldüğünde manifestonun parlak kavramlarla atılmış cilası hemen dökülüveriyor. “Yepyeni şehircilik”ten yeni bir şey çıkmıyor ortaya. Halkta geliştiği belli olan demokratik, kendi kendini yönetme esasına dayalı kentlilik bilincinin bir tür istismarı ile karşı karşıya olduğumuzu söyleyebilir miyiz? Evet öyle görünüyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...